Hayatı yaşanılmaz ve geleceğe dair ümidimizi törpüleyen bir süreçten geçiyor bütün insanlık!
Bu süreçten millet olarak bizde nasibimizi elbette alacaktık ve aldık ta.
İnsanımızın bu süreçte ki tutum ve davranışları birçoğunuz gibi benimde canımı sıkmadı değil.
Üzülerek ifade etmeliyim ki, bu süreçte ; “insanların çoğu menfaatperesttir!” cümlesi hakikat oldu gibi gelmeye başladı bana!
Belki de bugün yaşadıklarımıza “ibret nazariyle” bakmaya çalıştığım için bana öyle geldi!
Kör değiliz elbette!
Olup bitenleri görüyoruz!
Sanki bir kaos içinde nefes alıp veriyor gibiyiz!
Gördüklerimizi, anladıklarımızı “sosyal medya ve güç sarhoşu” olan bugünün insanına dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışıyoruz.
Eğer bunu beceremezsek bilmeliyiz ki “düzen asla değişmeyecektir!”
Ve kurulan düzenin hükmü “ezilenin” daha da ezilmesine sebep olacaktır!
Her vesile ile ifade etmeye çalışıyorum ki; ” işimiz dünden daha çok zordur” diye!
Maalesef bu ülkenin insanına “her işin başının dürüstlük yani ahlak olduğunu anlatmaya çalışıyoruz!
Menfaatler insanın kendi ruhuna geçirdiği prangalardır diyoruz!
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen Peygamberimizin sözünü hatırlatmaya çalışıyoruz!
Çağları aşan bu Peygamber sözü bağlamında söyleyebilirim ki; yardım duygusunu kaybetmiş, sadece kendi menfaati üzerine hayatını devam ettiren insan çevresine sıcak bakmanın zevkini de tadamayacaktır!
Onun için dilimiz döndüğünce, insan sevdiği ve değer verdiği şeylerin sorumluluğunu üzerine almak gibi bir görevi olduğunu ve bunu asla unutmamalıdır diye telkinlerde bulunuyoruz!
Eğer bu görev “dünyevi çıkarlar uğruna” savsaklanırsa, insanın “sevdiği ve değer verdiği” şeyleri menfaati için kaybetmesi an meselesidir diye avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz!
Bugün geldiğimiz nokta çok vahimdir!
Her şeyin sahteleştiği ve her gerçeğin önüne umursamazlığımızı ve acabalarımızı koyduğumuz için aslında bugün bu noktadayız!
Bir düşünce adamının ifade ettiği gibi; ”herkes küllerin karşısına geçip ağlayacak yerde, ocağa kendi dağarcığından çıkardığı odun parçasını atsa, insan topluluğu ne harika bir şey olurdu” görüşüne sahip olan insanların sayısını artırmalıyız.
İnsanımızı yiyip bitiren ve cemiyetimizi içten içe çürüten “bahanecilikten, bananecilikten ve nemelazımcılıktan” bir an önce kurtarmalıyız!
Dünyayı hallaç pamuğu gibi atarak kendimizi ve çevremizi mutsuz edecek şekilde hayatımıza giren “korona virüsü” belası sonrası insanımızın ruh dünyasının iyiden iyiye bozulduğunu düşünenlerdenim!
Özellikle kendisini “ev hapsine!” yakıştıramayan bir kesim “sadece kendi menfaatini” düşünerek yaşadığı yeri terk ederek ya doğduğu memleketine ya da imkânı varsa sahil bölgelerinde bulunan yazlık bölgelerine gitmişlerdir.
Şehirlerde yaşamak zorunda olanlarımızda yukarda izah etmeye çalıştığım vurdumduymazlık içerisinde şehrin cadde ve sokaklarında arzı endam etmektedirler!
Bu durum kurallara uyup kendisini evinde karantinaya alanlara karşı düpedüz haksızlıktır!
Yazdıklarımı abartılı bulanlarınız olabilir ama virüs nedeniyle insanımızın içinde bulunduğu “ruh durumunu” gözlemlediğim hakikatlerdir.
Dünyayı yerinden oynatan virüs nedeniyle birçoğumuz evlerimize kapandık. Kimimiz çalışmak mecburiyetindeyiz hala. Özelikle sağlık çalışanları, emniyet güçleri, kamunun hizmet sektöründe çalışmak zorunda olanlarımız elinden geleni yapmaya çalışırken “kendi şahsi menfaati” için kuralları alt üst edenlerin varlığına şahit olmak gerçekten çok üzücü olmuştur!
Devleti yönetme makamında olan iktidar çeşitli yardım paketleri ve birçok açıdan ülke insanını rahatlatacak tedbirler almaya çalışıyor.
Üzülerek ifade etmek zorundayım ki; bu zor dönemde çoğumuz hiç de iyi bir imtihan veremedik!
Tam bir ay önce “insanın çaresizliği” başlıklı makalemde özetle şu ifadelere yer vermiştim…
“Bu saatten sonra elinde her türlü bilgi var olan hükümet, sokağa çıkma yasağı başta olmak üzere her türlü seçeneği değerlendirmelidir.
Özellikle spor müsabakalarının tamamı ertelenmelidir.
Sosyal hayatımızda önemli yer tutan tüm “sanatsal” etkinlikler virüs tehlikesi tamamen geçene kadar yapılmamalıdır.
Her türlü dernek vakıf ve siyasi parti toplantıları süresiz iptal edilmelidir…”
Bu tavsiyelerimiz bir aylık süre zarfında kademe kademe hayata geçirilirken toplum olarak hiçte iyi bir sınav vermediğimizi rahatlıkla söyleyebilirim!
Bugün bir ay sonra geldiğimiz noktada bütün dünya ile birlikte virüsün pençesinde debelenen bir ülkeyiz artık. Karar alma mekanizmasının birçok noktada geç kalması ve halkın bir kısmının meseleyi yeterince ciddiye almaması nedeniyle virüsle olan imtihanımız git gide daha zor hale gelmektedir.
Umuyor ve diliyorum ki bu saatten sonra “aklıselim” galip gelir ve herkes üzerine düşün sorumlulukları yerine getirir de “virüs belasını” en kısa zamanda def ederiz!
Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…