İstifa, tek taraflı bir irade beyanıdır. Lakin Süleyman Soylu’nun istifa kararı sürecini, Cuma günü yaşanan 'sokağa çıkma izdihamı özelinden çıkarıp mevcut siyasi arenada ki aktörleri ve aldıkları pozisyonları da harmanlayarak yorumlamak gerekir.

 

Gelişmelerin kronolojisine baktığımız da karar makamı ve uygulama makamı kavramlarının iç içe geçmiş hatta saydamlıktan biraz uzaklaşmış olduğunu gözlemliyoruz. Zira alınan karar ve uygulanması akabinde ortaya çıkan sağlıksız tablo ile alakalı eleştiriler üzerine Sayın Soylu sıcağı sıcağına katıldığı televizyon programında tam dört sefer "Sokağa çıkma kararını sayın Cumhurbaşkanımızın talimatı ile aldık" demiştir. Bu söylemleri sanki; alınan kararın talimatını veren ile sorumluluğu paylaşma gerekliliği üzerine bir yorumdu, kimbilir...

 

Aynı Süleyman Soylu, Twitter paylaşımında, "Gayretle ve titizlikle yürütülen bir süreçte tamamen salgının önlenmesine yönelik hafta sonu sokağa çıkma kararının uygulanmasının sorumluluğu, her yönüyle şahsıma aittir. Onurla yürüttüğüm İçişleri Bakanlığı görevimden ayrılıyorum" diyerek kimsenin beklemediği bir anda sorumluluğun tamamını üstlenerek istifasını açıklamıştır.

 

Kimilerine göre, “Ortada hatayı kabul etme diye bir şey yok, suçu üstlenme vardır” Yine kimi hukukçulara göre; “olayın sıcağı sıcağına verilen ilk ifade, her türlü etkiden uzak, en itibar edilir ifadedir” denmiştir. Bütün bu gelişmeler ve istifanın yarattığı şok dalgası yaşanırken, Cuma günü yaşanan 'sokağa çıkma izdihamı çoktan unutulmuştu bile..

 

Alınan istifa kararı akabinde, ülkemizde çok az siyasi aktöre nasip olmuş bir kabullenme ile yazılı basın ve sosyal medyada Süleyman Soylu lehine, istifa kararından dönmesi ve Sayın Cumhurbaşkanının bu kararı onaylamaması yönünde kampanyalar düzenlenmeye başlamıştır. 

 

Sayın Cumhurbaşkanı kendisinden beklenen üzere tabandan, Bahçeli’den ve ülkenin pek çok kesiminden gelen karşıkonulamaz taleplere kayıtsız kalmayarak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun istifasının kabul edilmediğini duyurdu.

 

İstifa kararının kabul edilmeyişi, sorunun sadece Cuma gecesi yaşananlar ve onun sorumluları ile sınırlı olmadığının ispatı gibidir.

 

Bahçeli'nin ve hatta MHP'nin AK Parti'de en sevdiği adam tartışmasız Süleyman Soylu'dur. Zira özünde çok iyi bir Türk milliyetçisi olan ve icraatlarıyla bu kanadın haklı beğenilerine mazhar olmuş bir siyasi kimliğe gösterilen sevgide milliyetçi cephenin katkıları aşikardır.
Bu realiteler ortada iken Erdoğan'ın, Soylu'yu Pelikan'a veya türevlerine feda edeceğini düşünmek pek mantıklı gelmemektedir.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Süleyman Soylu’nun istifasını kabul etmeyişi hepimizin bildiği malum iktidar içi dengeler açısından da çok önemli sonuçları olacaktır. 

 

Sayın Soylu, siyasi figür olarak riskli bir hamleyle kendini onaylattığını hep beraber gördük. 
Süleyman Soylu, Türk siyasetinde bundan böyle bir olgudur.

 

Süleyman Soylu kabine de bundan sonra çok daha güçlü olacaktır. Pelikancılar artık kendisine ve ekibine karşı çok daha dikkatli olmak zorundadırlar. 

 

İstifa kararı ile Süleyman Soylu’nun, damat'a karşı rest çektiğini söyleyen komplo teorisyenlerinin sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Belli ki parti içi bir bilek güreşini en azından şimdilik Süleyman Soylu kazanmıştır.

Kimbilir belkide aranan alternatif bulunmuştur...

 

Murat Atiş
Çay Haber Gazetesi