Son yıllarda “FETO terör örgütü ile yapılan mücadele” o kadar sulandırılmış ve içinden çıkılmaz hal almıştır ki; terörü yapanlar, terörü teşvik edenler ve teröre arka çıkanlar, gözümüzün önünde aynı ortamlarda arzı endam edebilmekteler!
Milletimizin birliğine kast eden bu yapı ve onlara yardım ve yataklık eden dünün “sahtekâr demokratlarının!”, bugün milletimizi aldatma oyunlarına karşı daha hassas olmak ve bu ihanete ortak olanların niyetini anlayıp ona göre tavır almak gerekir!
Geldiğimiz noktada şunu üzülerek ifade edebiliriz artık; ülkemizi son on dört yılda idare eden siyası iktidar, ”demokratik açılım” adı altında ki o ilk çıkışından sonra, teröre fikri ve siyasi destek sağlayanların ekmeğine yağ sürmek suretiyle bu malum vatan hainlerinin pervasızca meydan yerinde at koşturmalarına da zemin hazırlamıştır!
Bu noktaya durup dururken gelmedik elbette…
Ben onlarca yazımda bölük pörçükte olsa “bugün yaşadıklarımızı” çok önceden görerek uyarı görevimi yapma gayreti içinde oldum…
Ama bütün bunları gören bir avuç insanın çığlığı, uyuşturulmuş ve şartlandırılmış beyinlere maalesef ulaşmamış ve tabiri caizse de bıyık altından gülünmüştür!
Çılgın bir tüketim refakatinde hayat süren siyasetçilerimize ayak uydurma gayreti içinde olan insanımız, bu olup bitenler karşısında tavır alacağı yerde kendilerini akıntıya kaptırmış bir vurdumduymazlığın içinde olmuştur…
Dün sizi bu konularda ikaz edip uyaranlara demediğini bırakmayanlar, bugün, Anadolu’nun en ücra köşelerine yıllar yılı gidip milletimizin kılcal damarlarına girerek irtibat kuran bu terör örgütüyle bilmeden bir arada olan masum esnaf, çiftçi, memur yâda başka bir iş kolun da çalışan insanımıza “fetöcü” damgası yapıştırmada da çok mahir davranabiliyor!
Hele bu kılcal damarlara girip yıllarca suça ortak olanların bugün medyada günah çıkarırken kendilerinin sütten çıkmış “ak kaşık!” olarak lanse etmelerine ne demeli!
Bugünde dün olduğu gibi olumsuz gidişi resmetmeye gayret ediyorum!
Bizim yazıp çizdiklerimizi ,“milliyetçi refleks” diyerek küçümseme gafletinde bulunanların, aslında “şartlanmış-şartlandırılmış” beyinleriyle sadece kendilerini kurtarma telaşında olduklarını elbette biliyorum!
Dün, Fetöcüleri ve onun uzantılarını, sahip oldukları gazete ve tv ekranlarında ağırlayan ve insanımızın beynini uyuşturarak bu olup bitenlere karşı direncini berhava eden medya kuruluşları da kendilerini sorgulama noktasından uzak bir şekilde, dün fetöcülerle mücadele eden basın-yayın organlarına suikast düzenlemektedirler!
Şartlandırılmış bir toplumda, fitne tohumları ekmek çok kolaydır ve bu fitneden beslenmek isteyenin de işi çok kolaydır!
Demem o ki; özellikle devletin en hassas bilgileri ellerin de olanların, yıllarca, bugün “paralel devlet yapılanması” adı verilen bu örgütle beraberliği gün gibi ortadayken, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra 15 Temmuz alçak kalkışmasına kadar bu örgütün içinde kalanlarla ilgili bakışlarımızı netleştirmeliyiz artık!
15 Temmuz darbe girişimi milat olmalı bana göre!
Kraldan çok kralcı geçinenlerin suçu sağa sola atmalarının önüne de ancak böyle geçmiş oluruz…
Ülkemiz bugün yangın yerine dönmüştür, her gün şehit haberleri milletimizi derin üzüntü ve ümitsizliğe sevk etmektedir. Üstüne üstlük bir de toplumda ki kutuplaşmayı artırıcı davaları sürekli gündemde tutarak toplumun bir kesimini ötekileştirmek milletin büyük bir kısmını tedirgin etmektedir…
Maalesef yanılmak isterdim ama gerçek apaçık ortada!
Sanırım kamuoyunda bu iktidar döneminin bir “fetret devri” olduğunu ilk defa 2008 yılında ben yazdım/söyledim!
Ve demiştim ki; bu yaşadığımız fetret devrinin kolay kolay bitmesini de düşünmüyorum doğrusunu isterseniz!
Şimdi bu ifade mi revize ediyor ve diyorum ki; bu dönem sadece iktidarın yaşattığı bir fetret devri değil milletimize; muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle ve adalet mekanizmalarıyla topyekûn bir “fetret devrinin” yaşandığı dönem olarak tarihte ki yerini almıştır!
Sonuç olarak şunu ifade edebilirim; sahip olduğumuz onca değerimiz, uydurulan ve dayatılan “açılım safsatasına” kurban edildiğinden bu yana, bu milletin iki yakası bir araya gelememektedir…
Ve bana göre asıl durup düşünmemiz gereken gerçek de şudur; bütün bunları göre göre hala “celladına âşık” bir tutumun içinde olan milletimizin, bu coğrafyada ki geleceğimize dair ümitlerimizi berhava etmesidir!
Görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz…