Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduktan sonra demokratikleşmenin bir ayağını da siyasi partiler oluşturmuştur. 1950 yılına kadar ki geçen zamanda yaşanan çok partili hayata geçiş süreci siyasetle ilgilenenlerimizin bildiği gibi çok sancılı olmuştur.
1946 yılında CHP’den ayrılan Celal Bayar ve Adnan Menderes’in önderliğinde bir grup insanın kurduğu DP, 1950’de ki seçimlerde tek başına iktidara gelmiş ve 1960 Askeri Darbesiyle parti kapatılmış başta merhum Başbakan Adnan Menderes olmak üzere üç bakan da idam edilmişti.
1960’dan sonra kurulan AP (Adalet Partisi) uzun yıllar iktidarda kalmış, buna rağmen Ferruh Bozbeyli ve bir grup arkadaşı partiden ayrılmış DP’yi kurmuştu. CHP, AP ve DP’den başka, bu dönemde siyaset sahnesine MSP ve MHP gibi iki yeni parti daha katılmıştı.
“12 Eylül 1980 askeri darbesi” Türk siyasi hayatındaki partileri tümüyle kapattıktan sonra 1983 yılında çok partili hayat kaldığı yerden yine ihtilali yapanların lütfuyla yeniden start almıştı!
Yeni kurulan partilerden birisi ANAP(Anavatan partisi), diğeri HP (Halkçı Parti) ve bir diğeri de MDP (Milliyetçi Demokrasi Partisi) idi.
Merhum Turgut Özal’ın liderliğinde kurulan ANAP, siyasi tarihimizde yaptıkları ve yapamadıklarıyla bugün itibariyle mazideki yerini almıştır diyebiliriz! Halkçı Parti önce SODEP ve SHP’ye sonrada CHP’ye dönüştü. MDP ise askeri vesayetin partisi olduğu için 80’lerin sonunu bile görememişti!
Daha sonra 12 Eylül yönetiminin kapadığı partiler 1987 yılında ki referandumla yeniden açılmış ve siyaset sahnesindeki yerlerini almışlardı. Bugün hepsi de rahmetli olan, Demirel, Erbakan, Türkeş ve Ecevit’in partileri DYP, RP, MHP ve DSP 2000 yılına kadar yüksek siyaset yaptılar ülkemizde. Bugün çoğu tabela partisi konumunda olan bu siyasi oluşumlardan kopan partilerin devamları siyaset sahnesinin yeni aktörleridir…
Yukarda isimlerini geçirdiğim siyasi partilerden zaman zaman kopuşlar olmuştur. Bu kopuşların nedenleri üzerinde söz söylemek bu yazımın konusu değil. Sadece yakın zamanda yaşadığımız parti kopuşlarının toplum nezdinde ki algısını değerlendirmek isterim.
Benim hatırladığım ilk sert kopuş MHP’den ayrılarak kurulan BBP (Büyük Birlik Partisi) üzerine kopartılan fırtınaydı. Neler söylenmemişti ki o günlerde merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları için! Fakat bu söylem sadece partinin tüzel kişiliği tarafından yapılmış, Ülkücü camiaya mensup hiç kimse bu eleştiri korosuna katılmamıştı!
Daha sonra hepimizin bildiği gibi SP’nden (Saadet Partisi) 2000 yılında kopan ve kurulduktan sonra girdiği ilk seçimde tek başına iktidar olan AKP (Adalet ve kalkınma Partisi) siyaset sahnesinde yer aldı.
Bu arada Saadet Partisinden koparak HAS Partiyi kuran Numan Kurtulmuş gibi, DYP-DP Genel Başkanlığını yaparken Ak parti ve Tayyip Erdoğan’a en ağır eleştiriler yapmaktan geri durmayan Süleyman Soylu da kısa bir süre sonra iktidar partisine kapağı atmışlardı!
Bütün bunları başlıklar halinde neden hatırlattığıma sıra gelince…
Önce MHP’den ayrılarak İYİ Partiyi kuranlara karşı, ayrıldıkları camiadan öyle aşağılayıcı hakaretler yapıldı ki; Türk siyasi hayatı ve cemiyeti için utanç vesikaları oldu bu aşağılayıcı üslup!
Şimdi de; bir zamanlar ülkenin bakanlığı, Başbakanlığı görevini üstlendikleri siyasi partilerinden ayrılmak için kolları sıvayan Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’a karşı Ak partililer, en üst görevde bulunanından sokakta ki sade partilisine kadar koro halinde küfür edip aşağılamaya başladılar!
Bu ülkenin ahlaki seviyesinin günden güne düştüğünü hatta yerlerde süründüğünü birçok defa yazılarımda anlatmaya çalıştım.
Hatta yapmış olduğum bir tespitte bugünkü ahlaki çöküşümüzün en temel nedenlerinden birinin siyaset kurumu olduğunu söylemiştim. Bir ülkenin siyasi dili o ülkenin “ahlaken” hangi seviyede olduğunun şahididir!
Bununla birlikte bütün bu eleştirilerimin aksine siyasete seviye getirmeye çalışan onlarca siyasetçinin var olduğuna inanıyorum.
İşte onlardan birisi de Ak Partinin İstanbul eski il başkanı olan sevgili Selim Temürci kardeşimdir. Ahmet Davutoğlu, Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilince Ak parti genel başkanlığına atanmış, o da talebesi olan Temurci’yi Ak parti İstanbul İl başkanlığına getirmişti. Bildiğiniz gibi Davutoğlu Başbakanlıktan ve Ak parti genel başkanlığından alınmış yerine Binali Yıldırım getirilmişti Sayın Cumhurbaşkanı tarafından!
Bugün Ahmet Davutoğlu ve kendisine inana eden bir grup eski Ak partili, iktidar partisinden koparak yeni bir parti kurmak için yola çıkmışlardır.
Fakat siyasette seviyeli bir dil ve duruş sergilemekten uzun zamandı uzakta olan iktidar şımarığı ve sarhoşu “dava adamı!?” siyasetçiler ve yine onların davasına? inanan seçmen kitlesi özellikle sosyal medyada seviyesizliğin dibini gösterdiler bizlere!
Selim Temurci’nin teyzemin oğlu olduğunu çoğunuz biliyorsunuz. İstanbul İl Başkanı seçildiği zaman sosyal medya hesabımdan bir kutlama mesajı yayınlamıştım. İki sene sonunda görevden ayrıldıktan sonrada siyasetin uzun bir maraton olduğuna vurgu yaparak ‘’önemli olan dürüst ve yaptıklarından emin, kul hakkı yemeden görevi bırakabilmendir yoksa koltuklar gelip geçicidir” ana fikri etrafında bir mesaj paylaşmıştım.
Şunu da bilmenizi isterim ki yakın akrabam olması hasebiyle kendisinden şahsi hiçbir beklentim olmamış ve kendimle ilgili her hangi bir talepte de bulunmamışımdır görev süresi boyunca. Bunu Allah biliyor. Sizlere de bu yazımdan dolayı aklınıza herhangi bir şey getirmeyin diye söylüyorum. Ve çoğunuz zaten biliyorsunuz ki; Selim kardeşimle siyasi fikirlerimiz uyuşmuyor, bundan sonrada uyuşması imkânsız gibi görünüyor. Ama onun vatanseverliğine, dürüstlüğüne, ahlakına kısaca adamlığına kefil olduğumu söylemekte boynumun borcudur!
Son olarak…
Siyasi iktidarın fanatikleşen yandaşları birer amigo gibi davranınca bakın ne oluyor söyleyeyim!
Bugün en yakın komşuları ve hemşehrilerinden başlayarak daha düne kadar kendisiyle resim vermek isteyen yakın çalışma arkadaşlarına kadar birçok kimse Selim Temurci’ye en aşağılık ifadelerle hakaret edebilmektedir!
İçlerinde çok sayıda tanıdığımın da olduğu bu insanlar; “Reisi satanı biz de satarız “ seviyesinde “dava adamlığı!” sergilemektedirler sosyal medya marifetiyle!
Bu kişilere âcizane tavsiyem şudur; dava adamlığı sizin boyunuzun ölçüsünü aşar, onun için bırakın bilmediğiniz bir kulvarda konuşup yazmayı da biraz insan olun!
Üzülerek ifade ediyorum ki; ülkede siyasetin seviyesi gittikçe irtifa kaybederken bunun sağladığı çıkardan yarar uman siyasetçilerde ellerini ovuşturarak “siyasi seviyesizliğin çukuruna” geniş kitleleri çekmeyi başarmışlardır!
Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…