Kaçkar Gazetesinin 1994 yılında çıkan sayılarından birisinde; “Başköy’de değişen bir şey yok!” diye haber yapmış, Çayeli Senoz Vadisi Köylerinden olan Başköy’ün içinde bulunduğu “heyelan riskini” kamuoyu ile paylaşmıştık.
O günden bugüne çeşitli iktidarlar geldi geçti.
20 yıldır da bugün ki iktidar ülkeyi idare ediyor!
Başköy’de her dönem seçilen köyün muhtarları ellerinden geldiğince köyün bu durumunu yetkililere bildirmiş, raporlar sunmuştur.
Kaçkar Gazetesine yazdığımız o haberin üzerinden tam 28 yıl geçti!
Dile kolay bu 28 yıl içinde hiçbir adım atılmadı!
Köyler, kasabalar, şehirler kısaca dünyamız değişti ve değişmeye devam ediyor!
Bu yenidünya ile birlikte doğal olarak insanda değişiyor!
Köylerden göçlerle şehirlere gelen insanlar yavaş yavaş göç ettikleri köylerin kıymetini anlayıp geri dönmeye başladılar.
Gökdelenler, trafik, hava kirliliği nasıl şehirlerimizi çirkinliğe mahkûm edip şehirleri yaşanmaz kılıyorsa; Başköy’de ki “heyelan riski” de her Başköylüyü on yıllardır tedirgin ediyor.
Ayrıca gerçek olan bir şeyde şudur; yıllardır süren bu olumsuz durumun etkileri insanın ruhunu onarılmaz bir şekilde yıpratıyor!
Başköylünün gidecek tek kapısı vardır o da “Devletin Kapısıdır!”
Devlet “vatandaşı için vardır!”
Başköy’ün bu çaresizliğini bir an önce bertaraf etmelidir.
Bugüne kadar ihmal edilen ne varsa bugünden sonra artık geride kalmalı ve Başköy Köyüne devlet el uzatmalıdır.
Başköy’de ki heyelan riski dün olduğu gibi bugünde devam ediyor ve bu durumu kontrol altına alacak hiçbir tedbir alınmadı.
Sadece yaşanılan her heyelanın sonucunda; bu köy boşaltılmalı diye akla ve mantığa aykırı cümleler edildi!
Bir kez daha Başköy Köyünün “heyelan riskine” dair endişelerimizi kamuoyu ile paylaşmak derdindeyim.
Bugüne kadar köye gelip inceleme yapan devlet yetkilileri “raporladıkları” gerçekler ışığında köye bir kazma dahi vurmamışlardır.
Hem “heyelan riski var” diye rapor hazırlayıp hem de bunun gereği olarak köyü bu “riskten kurtaracak” yatırımı yapmamak anlaşılır gibi değildir!
Başköy Köyü, benim gönlümdeki ifadesi ile; “Dünyanın en güzel köyü Başköy”, atalarından kalan bu topraklarda kıyamete kadar yaşamak istiyor!
“Ahşap Evlerin” hala korunduğu ve komşuluk yaptığı bu otantik köy, devletin el uzatmasını bekliyor!
Başköy, bir dağın eteğinde kurulmuş, diğer Karadeniz köylerinin aksine oldukça düz bir köydür.
Önünden bir dere akmaktadır.
Köyün sağ ve sol yanından iki küçük ırmak akmakta ve bu sular kaynağından itibaren akarken bir kısmı köyün içindeki toprağın içinde kalmaktadır.
Eski zamanlarda yani köylerin göç vermediği yıllarda çok iyi hatırlıyorum, Mart ayı ile birlikte her köylü elinde kazma ile tarlalarının, çaylıklarının kenarlarında “ark” açar ve suyun köyün içine girmeden tahliye olmasını sağlarlardı.
Fakat bugün köyler göç verdiği için, yağan yağmurun tahliyesi konusunda artık “arklar açılmamakta” ve doğal olarak yağan yağmurlar toprağı suya doyurmakta; ve maalesef suya doyan toprak şiddetli bir fırtınada heyelana sebep olmaktadır.
İşte bu yüzden, zaman zaman köyün içinde “toprak yarıkları” oluşmakta ve bu yarıklar zamanla “heyelana “ dönüşmektedir.
Bu sorun sadece Başköy’ün değil bütün Senoz Vadisi köylerinin ortak sorunudur aynı zamanda.
Her yıl yağmurun şiddetine göre Çayeli Senoz Vadisi köylerinde heyelanlar olmakta ve köylüler zarar görüp tedirgin olmaktadırlar.
Bu durumu kontrol haline alacak tek güç devlettir!
Devletimiz Başköy’ün bu meselesine ciddi bir şekilde ele alıp, köylülerin tedirginliklerini ortadan kaldırmalıdır.
Başköy’ün sağ, sol ve orta bölgesinden açılacak geniş su kanalları ve döşenecek künkler vasıtasıyla yağan yağmur suları rahatlıkla arazilere batmadan bu “su kanalları” vasıtası ile köyün önünden akan derelere kadar tahliye edilebilir.
Ben mühendis değilim!
Bu köyün bir ferdi olarak gördüklerimi, bildiklerimi ve aklıma yatanları anlatmaya çalışıyorum.
Elbette mühendis aklı ve zihni bu konuda en güzel çözüm yolunu bulabilir.
Demem o ki; köylerimiz bir zamanlar bize çok ama çok cömert davranıyordu.
Yediriyor, içiriyor ve bütün bunların yanında hayata dair bize çok şey öğretiyordu.
Şimdi ne oldu bu topraklara?
Devletimiz güçlüdür ve Başköylülerin ve gelecek kuşakların baba ocaklarında kıyamete kadar yaşamaları için üzerine düşen görevi yapmalıdır.
Bu dünyada her şeyin bir bedeli olduğunu öğrenmek hayatımızın büyük bir kısmını oluşturuyor.
Köylerimizle, doğal olarak toprakla olan hikâyelerimizin devam etmesi için Başköy’ün devletin acil yardımına ihtiyacı var.
Biz köyümüzden çıkmak istemiyoruz!
Gidecek bir yerimiz yok çünkü.
Hatıralarımız, tüm geçmişimiz Başköyümüzdedir.
Bu yüzden daha yeni birçok ev yaptı baba ocaklarında Başköylüler.
Yakın gelecekte dünya büyük bir tarımsal ve hayvansal dar boğaza girecek.
Bizim gibi devletimizin de “saklı cennetimize” sahip çıkıp hem kendimiz için hem de ülkemiz için dün olduğu gibi bugün ve yarınlarda da üretmeye devam etmemiz gerekiyor.
Bu sorun çözülmezse yarın çok geç kalmış oluruz!
Dünyanın en güzel köyü Başköy Köyünü “heyelan tehlikesinden” devletimizin öncülüğünde kurtarabiliriz!
Rize Valimiz, Çayeli Kaymakamımız, Çayeli Belediye Başkanımız, Senoz Vadisi Muhtarları ve ilçemizdeki bütün sivil toplum kuruluşlarını göreve çağırıyorum.
Ve çok acil bir şekilde Devletimizin, Başköy Köyünün bu sıkıntısına el atacağına, bir 38 yıl daha “Başköy’de değişen bir şey yok!” gerçeğinin tarih olması gerektiğine inanmak istiyoruz artık.
Köylerimize dair düşüncemin ana fikrini oluşturan ve “Tulum’un Gizemi” isimli kitabımızı yazmamızın nedenlerinden olan görüşümü bir kez daha yazmak istiyorum.
“Milyonlarca insanın yolunu, suyunu, havasını kirlettiği, gürültünün ansızın kulaklarımızı tırmaladığı ve her gün sağlığımızdan olduğumuz büyük şehirlerin şaşaalı(!) ortamında değil; kuşların cıvıltısıyla sabaha uyanmanın özlemi bizde hiç ama hiç eksilmedi!”
Son olarak şunu ifade etmek istiyorum.
Biz Başköylüler olarak, bu noktadan sonra; “Dedem Korkut’un” temennilerine sarılarak, köyümüzün, devletimiz tarafından gerekli olan yardımı almasını ve “heyelan riskini” yok edecek yatırımları yapmasını istiyoruz.
“Karlı dağlarınız yıkılmasın,
Gölgeli ağaçlarınız kesilmesin,
Akan sularınız kurumasın!”
Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…