Dünden bugüne değişmeyen kanaatim; bütün namuslu insanların hangi şart altında olurlarsa olsunlar doğru ve adil olanın yanında bulunması yönündedir!
Bu tespit ve kanaatim; aslında hayatımız boyunca genel bir “ahlaki değer” olarak, insana ölene kadar eşlik etmelidir de!
Böyle olunca namuslu insanlar doğru olmayanı savunmayacak ve her gün dünyamızda sayılarını artıran kötüler yeryüzünde hayat hakkı bulamayacaklardır!
Eğer; merhametimiz, vicdanımız, sevgimiz, cömertliğimiz, ihlâsımız, lisanımız, musikimiz bizim için bir değer ifade ediyorsa, sorma hakkımız var diye düşünüyorum!
Nelerimizi kaybettik?
Ne oldu bu değerlerimize?
Hangimiz sohbetlerimizde bu değerlerden bahseder hayatımıza tatbik ederiz acaba hiç düşünüyor muyuz?
Yazının tam burasında not düşmek isterim ki;
Kaybolmaya yüz tutmuş “cennetimize” ancak unutmaya yüz tutmuş değerlerimize tekrar rücu ederek sahip olabiliriz!
Ne var ki; insanı yiyip bitiren, cemiyeti de içten içe çürüten “bananecilikten” ve “nemelazımcılıktan” bir türlü kurtulamıyoruz!
O yüzdendir ki; bocaladıkça bocalıyoruz toplum olarak.
Hal bu ki insan yaşadığı çağın kendisine dayattığı yalanlardan kurtulmak için ne yapabilirim diye düşünmeli ve harekete geçmelidir.
Ancak bu şuur, dağılan ve yok olmaya doğru giden duygularımızı yeniden feth etmeye, insan olarak kemale ve hikmete doğru yol almamızın önünü açacaktır!
İşte o zaman nefes alıp vermemizin de bir anlamı olacaktır!
Türkiye’mizin içinde bulunduğu durumun ıstırabını ruhumuz da duyabiliyor muyuz?
Yâda ne kadar bu konularla ilgiliyiz.
Kafa yorup sorgulayabildik mi olup bitenleri bugüne kadar?
Bu tip soruları çoğaltmak mümkündür elbette.
Bu coğrafyanın insanının neden hakkını arama konusunda uyuşuk davrandığını ben gayet iyi biliyorum!
Üzülerek ifade ediyorum ki; maalesef yönetenlerle yönetilenler arasında adı konulmayan bir “menfaat alışverişi” var bu coğrafyada!
Bu durumu ortadan kaldıracak ve yapılacak iş nedir diye kendi kendime yıllardır sorular sorarım ama maalesef bir cevap da veremem kendi kendime!
Fakat şöyle düşünmekten de kendimi alamam; ya bu gidişi oluruna bırakacak, sessizce bir kenara çekileceğiz yâda tarihi tecrübelerimize müracaat ederek yaşadığımız bu “fetret devresinden” çıkmak için “namuslu, vicdanlı ve bilgili” nesiller yetiştirip yarılarımızı teminat altına alacağız!
Uzun zamandır ülkemizde yaşadığımız hukuk dışı olaylar bir tarafımız kırıp dökmüş gibi!
Giriş cümlemde ifade ettiğim gibi, namuslu ve hakperest insanlara çok büyük işler düşmektedir.
Kardeşlik edebiyatı yazımda ifade etmeye çalıştığım gibi; bir tarafımızda cehennemler kaynıyor diğer tarafımız da cennete açık kapılarımız bizi çağırıyor!
Önemli olan bizi biz yapan değerlerimize sarılmak, ülkemizde birilerinin yapmaya çalıştığı ikiliğe mani olarak “gönül gözümüzü” daima açık tutmamızdır!
Sizi bilmem ama ben gerçekten çok üzülüyorum!
Kendimizi sürekli kendi dışımızda, özelliklede siyasetin dili ile anlamak ve anlamlandırmak derdindeyiz!
Bu anlayış doğal olarak bizi nefs muhasebesinden uzaklaştırmakta ve kendimizden kaçmamıza vesile olmaktadır.
Hayatın onca sıkıntısı arasında öz benliğinden uzaklaşan insan kendisini nasıl ve ne şekilde yeniden toparlayacaktır?
Sorulması ve cevap alınması gerçek budur!
Elbette yanlış düşünmek, hatalı tespitler yapmak insan doğasında var olan şeyler.
Ama bu hatalardan dönme erdemini gösterebilmek de insana en çok yakışandır
Hâsılı kelam;
Namuslu bir hayat sürmenin haysiyetli sorumluluğundan kaçarak yaşayanların, kendileri dışında kalanlar için sevginin merkezi olması gereken kalplerinde duydukları nefretin asıl nedeni nedir?
Bu soruyu her birimiz kendi kendimize soralım ve insanın bu hayatta ki en değerli dostu olan vicdanımıza danışarak cevaplayalım!
Görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz…