Dünyanın büyükleri listesinde vaktiyle ulu devlete konabilen kuvvetler yer alıyordu. Onların başında büyük maceralar yaparak zaferler kazanan, büyük sürüleri önlerine katan zalim çobanlar geliyordu. Tarih kitapları bu çizmeli sergerdelerin porteleri ile doludur. Her birinin yüzüne bakarsanız; ruhtan eser yok. Bir şiddet gösterisi, bin benlik sırtarışı, bir boşluk, bir manasızlık, onlarda ruh arayanları ürperti. Lakin bu şiddet taşıran iskeletler, en az beşbin yıllık kanlı tarihin leş yiyen kahramanlarıdır. Sardanapal’ler, Sezar’lar, İskender’ler ve Napolyon’lar, kendi katillerini de bilmeyen bu zavallı insanlığı kalbini kemire kemire ebedi olacaklarına inandılar.
Bu zalimlerin zulmünden yapılmış zafer abidelerini tarih boyunca yükselten insanlık, kendi ruhunu kurtarıcıları ile savaşırken, zalimlere değil de kurtarıcılarını vatan haini demekten hiçbir zaman utanç duymadı. İskender’i ilahlar arasına yükseltecek cemiyet, daha önce Sokrat’a vatan haini demişti. Nice vatan hainleri ile varlığı tarumar edilen emniyetimizi, vatanından ayrıldığı için, Mehmet Akif’i lekelemeye çalışanları da gördü. Binlerce yıl insanlık ayaklarında tahk bulunmayanlara ve omuzlarında sırma parıltısı taşımayanlara büyük adam diyememiştir. Hz İsa ve Yunus, zamanlarında büyük adam sayılmayan büyük çilecilerdir. Şimdi İnsanlık gözüne büyüklük, devletten servete intikal etmiş bulunuyor.
Vaktiyle devlet, servetin de sürükleyicisi idi. Şimdi devlet ikinci planda kalıyor. Tarihte Süleyman tapınağını yapan duvarcıların “Mason” cemiyeti, dünya cemiyetine sahibi olmuştur ve bugün devletleri de, dünyayı da idare eden servettir, paradır. Para, her zaman insan ruhunun düşmanı idi; şimdi bütün insanlığın katili olmaktadır. Büyük sanayi, insanlığı kendi yarattığı serabın rüyada büyüyen otomat hayranı haline getirdikten sonra, onu bütün sefaletiyle sonsuz ihtirasların kaynağı olan bu seraba doğru koşturmaktadır. Medeniyet denilen “tek dişi kalmış canavar”, mefluç hale getirdiği insandan intikam alırcasına ona çullanıyor. Ferdi iradelere saldıran kırıcı kuvvetleriyle şimdiki hali mahşeri andıran dünyamızda, varlığını sonsuzluğa sımsıkı bağlayıp da kendi ruhuna sahip olabilen bir fert kalmıyor. Kimi meclis koridorlarında, kimi kumarhanede, kimi basında, kimi okulda, kimi de ailede eriyor. Aile, evladının ruhunu, evlat, babasının kalbini çürütüyor. Hepsinin kafasına ve kalbine hakim saltanat, servetin saltanatıdır. Avrupa ve dünyasında da taşkınlıkla başladı. Daha dün “amentü”yü ağızlarına almayanlar, şimdi Nurcu, Kuruşçu, Süleymancı gibi kafilelere, mukabeleci, mevlidci, duacı gibi taifelere ayrılmış bulunuyorlar.
Şüphe yok ki, hepsinin derdi cehaletini örterek gizlediği kibirdir. İlk kafileler Allah mirasını paylaşamıyorlarmış gibi boğuşurlarken sonuncu taifeler tonlarla afyon yutmuşçasına uyuyan bir cemaati, merhametsiz eşkıyalar gibi, hem de Allah adına soymaktan uslanmıyorlar. İdealin uzaklarda barınan gerçek hedefini araştıracak olursanız, bu din ve dünya adamlarının hepsini de Amerika’daki tröst sahibi yahudiye gözlerini dikmiş olduklarını göreceksiniz.
Sanki bugünün bütün becerikli elleri tröst sahibi olmak sevdasındadır. Hayatın manası onlarca budur. Hayata henüz atılacak gence, eski devrin “adam olma” ideali yerine “zengin olma “ ihtirası aşılanıyor. Dünyamızda bir yanda sonsuz doyum vasıtalarını başvurabildikleri halde, bir lokmaya hak kazanmış zalimler çoğalmakta iken, öbür yanda hakları çiğnenmiş sefalet kurbanları günden güne artıyor. Paraları kızgın demir halinde eritilip de boğazlarına dökülecek zalimlerin şimdilik rahat ve saadetle yaslandıkları kapitalizm yastığı başlarından çekilip de insan hakları üzerinde hesap verecekleri gün gelince onlar da bir kelime arayacaklardır. O zaman “sosyalizm” kelimesinin İslam ile bağdaşıp bağdaşmayacağını öğrenecekler, büyük mahkeme’de kul hakkının hesabına nereden başlanacağını da anlayacaklardır.
Sayısız tüketim hırslarının insanları köleler gibi idare ettiği devrimizde vatan haini, bu hırslarını gemlemeyip dolu dizgin onlara yol verinde. Şu hususi arabasında bütün bir tatmin ile dimdik duran başının etrafa gülen bir çift gözlerden çıban taşırdığı benlik gururuyla sarhoş adamı görüyorsunuz. Etrafını küçümseyerek sade kendi değerlerini taktir layık gören, binlerce insan emeğinin sömürücüsü bu vicdansız acaba hesap günü’nde vatan haini olduklarını öğrenmeyecekler mi?
Millet çocuklarının evinde ve okulunda yiyecekleri ile ısınacakları yokken her türlü imkan ve araçları kullanarak bol para karşılığında diploma dağıtan orta ve yüksek özel okullar vatana ihanet yuvaları değildirler de nedirler? Bunca yabancı canavar kuvvetlerin batı’dan birer sel gibi gelip yurdumuzu köylere varıncaya kadar kapladığı günde, karısını Hac ziyaretine yolladığı ve camiye de beş yüzlük bir mukabele minderi oturduğu halde, evladını yabancı okula vererek ruhunda kalan son İslam mayasını da orada çürüten zenginin bu yaptığı iş, vatana adını duacılık yapan, Allah Kitabi’ni kazanç sermayesi edinen imandan nasipsiz paslı yürekle koca bir milleti kap kara bir beyinsizlik havasına sokmuş da, cehalet ve taassup karanlığında boğarlarken yaptıkları iş vatana ihanet değildir de nedir? Hac kafileleri tertipleyen habis menfaatçilere ortakmışlar gibi yurdu baştan başa sefalet dolu bir halkı, daha yanı başındaki Allah emrini göremezken hac ziyaretine teşvik ederek bu yaptıklarını dini vazife sayan sözde din adamları bu hareketleriyle vatan ihaneti yapmıyor da ne yapıyorlar?
Zenginliğin sadece vatana ihanet kaynaklarından doğabildiği devrimizde ve cemiyetimizde ticaret hayatının kanundan, cezadan, yokluktan ve halk arasında halk gibi yaşama kaderinden koruduğuna göre göre, ticaret insanının ruhundaki canavarlığı seyrede seyrede ede, yine de onu ayetler, hadisler yüceltmeye çalışan ve cemiyetin yükseliş ve kurtuluş sahasıymış gibi gösteren sahtekar, din vatan haini değildir de nedir? Müslüman Türk’ün servet ve ticaret kaynaklarının büyük çoğunluğu, İslam’ı da, insanlığı da yeryüzünde boğmayı ideal edinen Yahudi’nin, elinde olduğu halde, bu müthiş beladan milletimizi ruhu, imanı ve ahlakı ile birlikte kurtarma yolunu gösterenlere saldırılması vicdansızlık, vatan ihaneti değildir de nedir?
Para ile şöhreti, devletle serveti seven, bunların getirdiklerinden başka hiçbir şeyi sevmez. Onun Allah sevgisi de yalanır. Cihad yolunda yürüyen, ne yakınlarının, ne zümresini, ne de kendi istikbalini düşünür. Hakk’a doğru yürüyüşte, Hak’tan başkasına bakılmaz. Aşkın şanı, kendisinden başka her şeyi unutturmaktır.
Nurettin Topçu’nun 1970 yılında “Hareket Dergisi”nde yayınlanan “Vatan İhaneti” başlıklı yazısı bugün ki Türkiye manzarasını kapsamlı bir şekilde resm ettiğinden dolayı sizlerle paylaşmak istedim…
Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…