İnsanoğlu ne kadar çırpınırsa çırpınsın kader çemberinin dışına çıkamıyor! Yeryüzü sahnesine çıkan insanoğlu tarihin ilk devrelerinden itibaren kendisine yurt edinmek için uzun asırlar boyunca ordan oraya savrulup durmuştur… Bu göçlerde benliğini koruyabilen milletler gittikleri yerlere kendi kültür ve medeniyetlerini de götürebilmişler ve günümüze kadarda nerden geldiklerini unutmadan hayatlarına devam etmişlerdir…
Orta Asya’dan gelip Doğu Karadeniz’de Rize’nin yükseklerine yerleşen Senoz/Hemşinlilerin hayat yolculuğu nereden başlayıp nerede devam ediyor? Bu soruyu yıllardır kendime sorar ve cevaplar ararım! Ve tabii bu konuda küçümsenmeyecek boyutta kitaplar okudum, araştırmalar yaptım ve kendimce bir sonuca da vardım!
Bu konuda genel anlamda Türk Milleti, özel anlamda da bu yazımın konusu olan Senoz/Hemşinlilere büyük görevler düşüyor. Her insan kim olduğunu; kültürünü, gelenek ve göreneklerini, dilini, dinini nihayetinde kendisini tanımakla sorumlu görmelidir…
İnsan dünya hayatını kendi kendine ve sadece “geldik gördük gidiyoruz” gibi ele alırsa hem kendi hayatını hem de yaşadığı coğrafyayı manasızlaştırır!
Evet, bu dünya bir başka dünyayı manalaştıran gelip geçici bir yer ama bizden istenilen şeyde bu dünyayı manalaştırmamızdır…
Araştırmacı/yazar değerli abim Dr. Yusuf Karslıoğlu, “Doğu Karadeniz Tarihi” isimli kitabında“Hemşin/Senoz Coğrafyası” ve kültürü üzerine kapsamlı bilgiler vermekte, ben de bu kitabi temel alarak yukarda ifade ettiğim gibi sizlere nerden gelip nereye gittiğimizi beli başlı başlıklarla anlatmaya çalışacağım…
Orta Asya tabir edilen geniş coğrafyadan batıya doğru akın eden Türk boylarından, Hemşinlilerin ataları Oğuz-Türkmen kolundan bu güçlü kol, Milattan önce 250-247’de Horasan’ın kuzeyini (Bugün ki Türkistan’ın tarihi “Yesi” şehri ve civarı) kendilerine yer edinmişlerdi. Bu şehir aynı zamanda ünlü Türk Tasavvuf bilgini ve filozofu Şeyh Ahmet Yesevi’nin de şehri olup Horasan’da ki Oğuz Türk boylarının tümü onun müridiydi…
Hemşinlilerin ataları Horasan’dan da M.Ö 250 yıllarında boy beyleri Mauna ile İran’ın Hamedan şehrine muhafız Türkmenler olarak getirilip yerleştirildiler.Buraya geldiklerinde bu Oğuz Türkleri, Hamaduniler olarak anılmaya başlandılar… Burada 367 yıl kalan Hamaduniler Erivanın yaklaşık 40 km kuzeybatısında Abaran cıvarında yer alan Karsın doğusunda ki Arpaçay’ı yaylalarına göç ettiler…
Bizans Döneminde Rize’nin, Ovit,Cimil,Tahpur, Marbudam, Hemşin, Çamlihemşin gibi Of ve Sürmenenin de iç ve yüksek kısımlarına Kuman/Kıpçak Türk boyları yerleşmiştir… Senoz Vadisinin en son köyü olan Marbudom’a kadar olan kısma bu adları veren Kuman boylarıdır… Tarihte Türklerin girdikleri/ yerleştikleri yerlere kendi liderlerinin ya da oymaklarının adını verme geleneği olduğunu biliyoruz…
Hemşinlilerin ilk başlangıçta Tahpur’dan sonra ikinci esas yerleşim merkezi; Fırtına Deresi’nin yukarı kesimlerinde yer alan Baş Hemşin, Aşağı Hemşin ve Kale-i Bala cıvarlarıdır… Bir kısım Hemşinliler dağlık kesimleri izleyerek Hopa’ya kadar yayıldılar. Madenli Beldesinden itibaren Marbudom’a kadar mevcut vadilerdeki yaşanılabilir yerlerde yayılarak buraları yurt edindiler… Özellikle 16. Yüzyıldan itibaren bahsi geçen vadilerde yerleşim daha yoğun olmaya başladı… Bugün ki Hemşin Osmanlı kayıtlarında; 1)Hemşin, 2)Kara Hemşin,3)Senoz olmak üzere üç nahiyeden oluşuyordu. Senoz/Kaptanpaşa , 1944 yılında Çayeli İlçe oluncaya kadar Hemşin İlçesine bağlıydı.
Hemşinlilerin ilk çıkış yaptıkları Doğu Türkistan’da dağ başında yerleşimin yoğun olduğu bir bölgede “Hemşin” olarak adlandırılmıştır… Enteresan olan ; bin yıl önce yaşadıkları Orta Asya’da ki adı da, 1400 yıl önce gelip yerleştikleri ve hali hazırda yaşamakta oldukları şimdi ki yörenin adı da Hemşin’dir!... Türk Dil Sözlüğün de, Hemşin/Hemşen, dağ başlarında ki kaleler, dağ başlarında ki kasabalar/ köyler anlamına gelmektedir…
Bu vadilerde yaşayan halkın tümü, buraya gelip yerleşen ve Hemşinlileşen diğer Türk boyları da etnik kökenlerine bakılmaksızın Hemşinlidir. Bütün Hemşinliler Oğuz soylu Türkoğlu Türk’türler…
Büyük tarihçimiz Profesör Faruk Sümer ; “Bir insanın hangi millete mensup olduğunu o insanın almış olduğu kültürü belirler, kanın hiçbir rolü yoktur. Yani bir insana, “Ben Türküm”, “Ben Arabım”, “Ben Fransız’ım” sözünü kanı değil kültürü söyletir. Bu söylediklerimiz ilmin sözüdür. İlmin sözü ise gerçeğin ifadesidir der…
Son zamanlarda içimizde ki bazı soysuzlar yüzünden Hemşinlilerin kafası karıştırılmaktadır! Ancak Profesör Fahrettin Kırazoğlu’nun bulgu, belge ve olaylarla kanıtladığı Hemşinlilerin yüzde yüz Oğuz Türklerinden bir aşiret oldukları realitesi yanında, tarihsel gerçeklerle desteklenemediklerinden bütün bir Ermeni tezleri çürümektedir. Ve Ermeni tezlerini destekleyecek tarihsel doküman bulunamaması bu soysuzlar için büyük problem teşkil etmektedir!...
Kırazoğlu; Çaldıkları tulum, oynadıkları horon, bağladıkları kuşak biçimleri, adların Türkçe olması gibi daha birçok kültürel özellikleri Hemşinlilerin Türkmen olduklarının çok açık bir kanıtıdır der!
Tulum, Hemşinlilerin geleneksel milli enstrümanıdır ve ilk kez Avar Türkleri tarafından yapılmış ve çalınmıştır. Bugün de tüm Hemşinliler tulumu aslına sadık kalarak yapmakta ve onun ezgileriyle geldikleri yere bir nevi bağlılık göstererek selam yollamaktadır! Tulum sözcüğü öz Türkçedir ve Türk lehçelerinin hepsinde aynı sözcükle mevcuttur. Kaşgarlı Mahmut “Divanı Lügatı Türk’te”, “müzik enstrümanı”,şarap dolu tulum” anlamında Tulum sözcüğünü kullanmış ve öz Türkçe olduğunu göstermiştir. Bu nedenle tulum kelimesinin çok eskilere dayandığı aşikardır. Türklerin dışında Rumların ve Ermenilerin tulum eşliğinde ünlü Hemşin horonlarını oynadıkları hiçbir zaman görülmemiş ve duyulmamıştır…
Türklerin tarihte çıkış yaptıkları Ergenekon civarında ki dağlarda yaptıkları “vartavor/behur” şenlikleri günümüzde kesintiye uğramadan Hemşin yaylalarında yapılmaktadır… Hemşin kadınının geleneksel kıyafeti olan “puşi” ve “say” dünyada sadece Hemşinlilere ve bu bölgeye özgüdür. Ne Ermeni ne de her hangi bir toplumda bu tip bir giyim biçimi yoktur…
Son olarak şunu ifade edeyim; Hemşinliler/Senozlular, bugün hala kendilerine has, dün yaşadıkları gelenek ve göreneklerinden yüzlerce hatta binlerce adetlerini, Orta Asya’dan getirdikleri gibi muhafaza ederek hayat haline getirmeye devam ediyorlar. Bu tarihi gerçekler orta yerde dururken birilerinin soysuzluk yapmasına her Hemşinlinin vereceği çok güzel cevaplar vardır/olmalıdır da!
Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…
(Not; Bu yazım “53Rize Dergisinin “ son sayısında yayınlanmıştır.)