Penguenleri bilirsiniz?
Kutup bölgelerin de yaşayan, kısa kanatlı,perde ayaklı,yalpalayarak yürüyen bu sevimli hayvanların hayatını anlatan bir belgesel izledim…
Penguenlerin hayata tutunma mücadelesini ve o ölçüde ki fedakarlıklarını hayret ve ibret nazariyle seyrederken insanı düşündüm!
Penguenlerin hayatının da ki,çile,ızdırab,dayanıklılık ve en önemlisi fedakarlık hıssı bugüne kadar hayvanlar alemi ile ilgili izlediğim belgesellerin en harikuladesiydi desem abartmış olmam…
Sadece eşler arasında ki dayanışma değil,binlerce sayıya ulaşan penguen ailesi arasında ki dayanışma ve fedakarlığı görmenin hazzını aldığımı söylemeliyim…
Yumurtlayan dışı penguen,erkeğin karın altında hemen ayaklarının üzerinde ki boşluğa yumurtayı bırakarak,kuluçka dönemini başlatıyor ve tüm dişi penguenler gibi buz üstünde meşakkatli uzunca bir yolculuğa çıkıyordu…
Kuluçkaya yatan erkek penguenler, kutup bölgesinde ki bu çetin kış şartlarına rağmen hiçbir şey yemeden,içmeden görevlerini harfiyen yerine getirmek için olağanüstü bir mücadele veriyorlardı.
Anne penguenler aylarca,bazen karınları üzerin de bazen de yalpalayarak yürüyerek denize ulaşmanın çetinler çetini mücadelesini içindeydiler. Denize ulaşmak onlar için kendilerine ve geride bıraktıkları yavrularına yiyecek bulmak anlamına geliyordu. Binlerce ana penguen,dört-beş aylık bu yolculuk esnasında,çetin kış şartlarına ve denizde ki tehlikelere aldırmadan gerekli yiyecekleri depolayarak geriye bıraktıkları ailelerine kavuşmanın heyecanını yaşıyorlardı!
Geride bıraktıkları eşleri, aylardır bir şey yemeden üstelik kışın en acımasız yüzünü gösterdiği zaman dilimlerinde birbirlerine daha da sokularak, soğuğa karşı, kar fırtınalarına direnç göstermeye çalışıyorlardı. Penguenlerin hayatının her anı aslında mucizelerle doluydu. Kuluçkaya yatan erkek penguen yavrular doğduktan sonra,kursağında sakladığı yiyeceklerle yavrularına hayat veriyordu…
Nihayet anne penguenler, yiyeceklerini depolamış olarak geri dönmüşlerdi. Ben acaba yavrularını nasıl tanıyacaklar diye düşünürken her bir anne penguen çoktan yavrularıyla beraber olmuştu bile! Kavuşma anı ayrı bir görsel şölendi zaten. Anne penguenler, yavruların karınlarını doyurmaya başladığın da bu sefer yiyecek arama sırası erkek penguenlerdeydı…Onlar da yavrularına, seslerini ve kokularını bırakarak sefere çıkmış ve bir sonraki kuluçka dönemine hazırlık yapmak, karınlarını doyurmanın telaşına düşmüşlerdi…
Ya insanoğlu nasıl bilirsiniz?
İçinde bulunduğu sıkıntılar, sorunlar, bunalımlar, terettütler, nihayetinde neler ve neler sayabileceğimiz bir hayatın içindedir…ve bu doğrudur. Bu hayatı, her birimizin anladığı ve nasıl algılayıp yaşadığı da çok önemli de değildir! Önemli olanın, insanın omuzlarına yüklenen sorumlulukların farkın olmasıdır…
İnsan, inandıkları noktasında hayatını devam ederken, zamanın getirdiği zorluklara ya da baskılara göğüs geremeyen, sıradanlaşan ve de “idealist insanın” hayata bakışını ve ona yüklediği anlamı, manalandırmaktan uzak ve burun kıvıranmıdır?
Hem insanız diyecek ,hem de insanı sorumluluklarımızdan kaçacağız öylem mi?
Bu asrın en büyük problemi, insanın kendisi olmaya devam ediyor! Etrafımızda olup bitenleri görmememize imkan yok. Görmemeye çalışsak da, vicdan denilen kontrol mekanizmasından nasıl kurtulacağız!
Şuursuz diye baktığımız penguenlerin hayatına bakıyor birde insana verilmiş nimetlerin en büyüklerinden diye gördüğümüz “şuurlu insana” bakıyoruz. Gördüğümüz manzara hiç de iç açıcı değil. Bu nasıl bir nimettir ki, insanı, bencillikten,iki yüzlülükten,yardımlaşma duygusundan,zulümlerden alıkoyamıyor!…
Ben, imparator penguenlerin hayatını izlerken bütün bunları düşündüm. İnsan kendisini,bir başka insanın ve başka bir gurubun tahakkümünden ve istismarından kurtarmak istiyorsa,yaratılmışların en şereflisi olduğu şuuruna uygun yaşamalı değimlidir?
Aksı halde, bugün ki dibe vurmuşluğun iradesine teslim olmaktan kendisini alıkoyamayacaktır!
İnsanın bugün ki pespayeliği karşısında kendime dönerek “kutupta bir penguende ben olsaydım” dememi yadırgamasınız sanırım!...
Görüşmek üzere,Allaha emanet olun….