Benim çocukluğumda Başköy’de ilkokul yoktu.
Cumhuriyetin ilk yıllarından sonra Senoz Vadisi Yenice Köyüne bir okul yapılmış; Başköy, Uzundere, Ormancık köyleri bu okula gitmişler.
Ben büyüklerimden çok dinledim; o gün ki okula gidiş geliş şartlarının zorluğunu.
Cumhuriyetten önce Çukurluhoca (Babik) Merkez’de ki Medrese ise sadece bizim Senoz Vadisinin değil tüm yöre insanının gelip eğitim aldığı bir eğitim kurumuydu.
Köyden kentlere göçler, köylerdeki insan nüfusunu azalttı; hele kışın neredeyse bazı köylerde bir iki yaşlı insanımızdan başka kimse kalmıyor köylerimizde.
Böyle olunca köylerde yapılan okullar kapandı ve köy okulları kaderine terk edildi!
Demiştim; benim çocukluğumda Başköy’de ilkokul yoktu diye.
İşte o günlerde okul çağımız gelip çatınca biz de diğer akranlarımızla birlikte Mahmutoğlu Mahallesiyle Ormancık Köyü arasında bulunan ahşaptan yapılmış olan ilkokula kaydolmuştuk.
Yedi yaşında bir çocuğun ta Başköy’den kalkıp Ormancık Köyüne okula gitmesi o gün ki şartlarda çok normal olandı.
Ama kış ayları gelince işimiz bayağı zorlaşmıştı.
Anacığım ve Hanife yengem benle amcaoğlu Osman’ı, köye bayağı mesafede olan “Ğaçıkoğlu Ailesinin” evinden köyün yakınındaki “Ediyap’a” kadar sırtlarına taşıdıklarını hatırlıyorum!
Sadece o yıl köy ilkokuluna gittik, ikinci yıl “Çayeli 9 Mart İlkokuluna” devam ettik.
Daha sonra bizim köye de yetmişli yılların sonuna doğru bir ilkokul yapıldı.
Artık Başköy’ün çocukları komşu köylere gitmiyor hemen yanı başlarındaki okullarında eğitim görüyorlardı.
Bu aslında Başköy tarihinin de bir dönüm noktasıydı!
Öyle ya; dedeleri, babaları gibi uzak yerlere okula gitmek zorunluluğu ortadan kalkmıştı köyün çocukları için.
Nihayet yıllar geçti.
Zamanla devletin politikalarına kurban olan Senoz Vadisi köylüleri yavaş yavaş göç etmeye, köylerini boşaltmaya başladılar!
Göçle birlikte; önce yaylacılık, buna bağlı olarak tarım ve hayvancılık bitti köylerde. Biçilmeyen “çimenlikler” kaderine terk edilerek, orman alanı olmaya başladı!
Sonra bir baktık ki; devlet köylere kadastro getirmiş ama dün ekip biçtiği arazisine bile tapu vermemiş köylülerin!
Devlet; yirmi yıl kadar önce biçtiği, ormanından istifade ettiği arazilerine tapu vermediği gibi mevcut tarlaların hemen diplerini de sahipleri yâda başkaları için ihale yoluyla satışa çıkardı!
Tabii köylerimizin durumu bu noktaya gelene kadar “itiraz” edenlerimizin sayısı bir elin parmağını geçmedi!
Öyle olunca devlet her zaman ki gibi “despotluğunu” göstermekte tereddüt etmedi!
Hele bir de bizim Senoz Vadisinin önemli yerlerde ki siyasileri olunca bu daha kolay oldu!
Çünkü daha önce de ifade ettiğim gibi; köylerine gelen siyasetçilere sorunları anlatma ve sonuç alma noktasında olmayan bizim derenin insanı, mevcut siyasilerle fotoğraf çektirme yarışına girmekten büyük bir keyif alıyordu!
Aslında dert çok büyük!
Kime nasıl anlatacağız bu dertleri ben de doğrusunu isterseniz bilmiyorum!
Bir yazımda “Senozlulara müjdem var” demiştim, okuyanlar hatırlayacaktır hemen.
Kendim yazdım kendim duydum o yazıyı da!
Konuyu dağıttığımı sakın düşünmeyin.
Meselenin kökeni bizim duyarsızlığımızdır.
Ötesi berisi yok yani!
Senoz Vadisindeki okullaşmadan bahsediyorum!
Dün okul yok diye çoluk çocuğunu bin bir meşakkatle en yakın köylere yollayan köylüler, göçle birlikte kapanan, yıkılan okullarıyla yine bir başına kaldılar!
Daha Türkçesi, döne döne yıllar sonra aynı noktaya geldik.
Köylerde ki birçok konuda olduğu gibi eğitim konusunda da maalesef sınıfta kaldık!
Biliyorsunuz, uzun zamandır taşımalı eğitim diye bir bela açtılar ülkenin başına “eğitim konusunda sınıfta kalanlar!”
Bu meseleyi derin düşünen insanlar biliyorlar ki; taşımalı eğitime geçmenin amaçlarından biriside şudur!
Senoz Vadisinde bulunan köylerin daha hızlı boşalması ve vadinin dereleri üzerinde yapacakları “HES” santralleri için “huysuzluk” çıkaracak olanların önünü kesmek!
Zaten köylerine ihanet eden bizlerden doğa intikamını alıyor son zamanlarda.
Son yaşadığımız“sel felaketlerine” bir de bu gözle bakmanızı isterim.
Yazın, bir aylığına köyüne giden “turist köylülerimiz” bilmelidirler ki bu kayıtsızlık devam ederse yarın ki günde çocuklarımızın vebalını almamız kaçınılmaz olacaktır!
Vadimizde, bütün zıtlar iç içe geçmiş, gözümüzün önünde hayat buluyor!
…Ve maalesef Anadolu Coğrafyasındaki köylüler gibi, “Senoz Vadisi” köylüleri de bu olumsuzlukları bertaraf edecek bir hayatı kuramadı ve bu gidişle de; “acaba kuramayacak mı?” diye ümitsizliğe düşüp üzülen ve ah çekenlerdenim!
Onun için köylerdeki okul binaları konusunu çok önemsiyorum.
Köylerde; okul, cami, çay alım yeri, varsa bunların lojmanları ve köy misafir odaları birlikte değerlendirilmeli ve bakım onarımları birlikte yapılarak köylünün istifadesine sunulmalıdır.
Özellikle köylerimizde bulunan köy okulları; köy nüfusunun, üretimin, yaylacılığın tutkalıydı bir zamanlar.
Bunu anladığımız an iş işten çoktan geçmiş oldu.
Her şeye rağmen bu konularda inandığım gerçek şudur; hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız.
Hayat devam ediyor ve yeniden “köy okullarını açabilir” ve köyde yaşamak, üretmek isteyenlerimiz baba ocaklarına geri dönebilirler.
Memleketimizin her köyünde sabahları “Köy Okullarımızda” , “İstiklal Marşımızın” eşliğinde “Ay Yıldızlı Al Bayrağımızın” göndere çekilmesini görmek her Türk insanının arzuladığı ve istediği bir düşüncedir.
Köylerde hayatları muhteşem bir şekilde sürerken, bütün bunların kıymetini bilemeyen ve büyük şehirlere göçen, zaman içinde köy okulları da kapanan “Türk Köylüsü”; günümüzde o muhteşem köy günlerini düşünerek büyük şehirlerde nefes alıp vermektedir.
Son olarak şu tespiti üzülerek yapmak isterim!
Bir zamanlar sahip olduklarımızın kaybının vebalı; devletin olduğu kadar gelişigüzel köylerini boşaltıp büyük şehirlere göçen köylülerindir de!
Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…