Osmanlı İmparatorluğunun 1.Dünya savaşı ile birlikte tarih sahnesinden silindiği dönemden bu yana Orta Doğu Coğrafyasında kurulan küçük devletçikler, yaşadığımız bu coğrafyada yeni oluşumlara gebe hale getirildi emperyalist güçler tarafından!
Osmanlının dağılması sonucu oluşan bu devletçiklerde iktidara gelen diktatörler; kurdukları sahte otorite ve hesapsız kitapsız zenginlikleri ile İslam Coğrafyasının başına bela oldukları gibi bugün de bütün dünyanın nefretini kazanan bir konumda oldular!
Artık, İslam Âlemin de inanmış, samimi, işini bilen, dünyayı yakından takıp eden, satılmamış, halkının çıkarlarını düşünen kadroların iş başına gelmesi gerekir…
İslam Coğrafyasının tarihi serüveni bu noktaya gelmiş dayanmıştır da artık!
Yoksa bu kadim coğrafya; Afganistan’da, Irak’ta, Mısır’da, Lübnan’da, Filistin’de ve bugün de Suriye’de olduğu gibi çok daha fazla acılar yaşar!
Benim gördüğüm şu; İslam coğrafyasında yaşayan Müslüman halk her şeye rağmen Filistin’de, Irak’ta ve Suriye’de olup bitenlere karşı yöneticilerinin aksine daha duyarlı oldukları ve üzerlerine düşen görevi yönetici sınıfından daha fazla yapmaya çalışıyor olduğudur…
Bugün itibariyle halkı cahil bırakılmış, gençliği Batı hayranlığıyla yetiştirilmiş, kendi kültür ve medeniyetine yabancılaştırılmış İslam Coğrafyası elbette birilerinin at oynattığı saha olacaktır…
Parası olanın dünyaya tamahı, ilim adamının-aydınının korkak ve ikiyüzlü, siyaset adamının kendi halkına karşı bile hilekâr olduğu bu coğrafyada bugün ki sonuç elbette kaçınılmazdır…
Bu konu çetrefilli, çok derin tahliller içeren, bilhassa nedenleri üzerine düşünmemiz ve bu durumun ortadan kalkmasına kimin yâda kimlerin nasıl bir katkısı olmalı diye düşündüğümüz ama bir çıkar yol da bulamadığımızı üzülerek tespit ettiğimiz bir gerçek!
Mesela; ABD ve Avrupa medeniyeti, kendi ülkelerindeki sınırsız demokrasilerini başka ülkelerde de nasıl ihraç edebilirim diye dünyanın bu coğrafyasına kıtalar ötesinden gelerek ‘’demokrasi seferleri’’ yapmakta ama sonuç alamamaktadır!
Demokrasi getireceklerini zannedenler, İslam Coğrafyasına korku ve kaostan başka ne getirdiler bu güne kadar ki!
Bu korkunun tezahür şekilleri her yerde farklılık arz ediyor...
Zengin Müslüman coğrafyada sömüren idareciler nedeniyle, rızkını Avrupa’da, ABD’de arayan Müslümanlara, yaşadıkları yerlerde gerici ve kökten dinci damgası vuruluyor. Müslüman üzerinden “İslam korkusu” yaşayan Batı Dünyası ve buna çanak tutan Müslümanlarda, Batının bu ikiyüzlülüğünü destekler konumda olup onların haklı olduklarına inanmalarını sağlıyorlar!
Tabi bizim gibi tarihi kökleri olan ülkelerde ise bu korkunun kaynağı bambaşka şekillerde karşımıza çıkıyor. Bir cümlede olsa bu konuda ki düşüncemi ifade etmek isterim. Yetiştirilen düşük aydınlar eliyle “milli refleks’’ düşmanlığı yaptırarak değerlerine sahip çıkanlara ‘’faşist/ırkçı’’ damgası vurdurarak bu ülkenin insanını milli hassasiyetleri ile kavga ettirebiliyorlar!
Afganistan’dan başlayarak bugün Suriye gerçeğinde olduğu gibi; demokrasi ve insan hakları çığlığı atarak bu coğrafyaları kan gölüne çeviren, dün besledikleri ama bugün kendi başlarına bela olan terör örgütlerinden kurtulma adına İslam Coğrafyasını kan gölüne çeviren emperyalizmin arka planın da yatan gerçeği “İslam Coğrafyasının zengin yer altı ve yerüstü kaynaklarıdır!”
Bu zenginliklerin üzerinde yaşayan halkları idare edenlerin diktatörlük heveslisi olması Batı Dünyasının iştahını kabartmaktadır! En haklı davaların, en doğru fikirlerin ve sağlam inançların, ehliyetsiz ellerde nasıl başarısız duruma düştüğünü buna mukabil nice haksız davaların, bozuk fikirlerin ve düşüncelerin güçlü ellerde mesafeler alabildiklerini ibretle müşahede etmekteyiz yaşadığımız dünyada!
İtiraf edelim artık, biz Müslümanlar olarak İslam’ı ve insanı tanımak zafiyetimiz olduğu için dünyayı tanımıyor ve yine bu kriterlere göre düşünemediğimizden dolayı güçsüz ve perişan durumdayız bugün için…
İlahi iradeden uzak düşen, kendi iradelerini birilerin emrine vermekten imtina etmeyen, kendisini Müslüman diye tanımlayan insan kılıklı canavarlardan sadece İslam Coğrafyası değil, artık tüm dünya hissedar olmaya başlamıştır!
Geldiğimiz noktada ki gerçek şu; dünya ölçeğinde olduğu gibi İslam Coğrafyasında da bir “akıl tutulmasıyla” karşı karşıyayız! Bu kısır döngüyü tersine çevirecek yine bu coğrafyanın insanıdır diye de inanıyorum…
Ülkemize ve yönetenlerimize çok büyük görevler düşmekte bu süreçte. Büyük Devlet olmanın gereğini yerine getiremezsek yarın ki günde bunun bedelini, Batı, bizden sonra ki kuşaklara ödetmeden geri durmayacaktır!
Yazımı konuyla alakalı gördüğüm iki İlahi mesajla nihayetlendiriyorum;
“Gerçek şu ki insanlar/bir kavim kendi iç dünyalarını/nefslerinde olanı değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez." (Ra'd, 13/11)
"Bu böyledir, çünkü Allah bir topluma bahşettiği nimeti ve esenliği o toplum kendi gidişini değiştirmedikçe asla değiştirmez." (Enfâl, 8/53)
Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…