Ahmet Hamdi Tanpınar’ın; “Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur” sözü insana dair çağları aşan bir tespittir.

Bu muhteşem tespitle yazıma başlamak istedim!

Ekonomik krizin ahlakı çöküşü tetiklediğini ve bu çöküşün telafisinin birkaç nesil alabileceğini düşünenlerdenim bende!

Hukukun, ekonominin düzelme ihtimalinin her an gerçekleşebilecek bir tarafının olduğunu, fakat “ahlakı çöküşün” telafisi çok zor bir “insanı mesele!” olduğuna inanıyorum.

Geldiğimiz noktada “ahlakı yozlaşma” maalesef son surat devam ediyor ülkemizde.

Manevi ve vicdanı değerlerden yoksun gelişen “ekonomik durum”; insanımızı daha fazla duyarsızlaştırdığı apaçık bir gerçektir.

Giriş cümlemdeki bu tespitlerime sizler nasıl bakarsınız onu bilemem, fakat gördüklerimi yazmak benim vicdanı sorumluluğumdur!

Aklım ve vicdanım, tüm samimiyetimle ifade edeyim ki; Peygamberimizin; “Bizi aldatan, bizden değildir” sözüne uygun davranarak, bu minval üzere düşünce üretmekten huzur bulan bir ruh hali içindedir!

İnsan ne olursa olsun, hangi makamın, hangi zenginliğin veya hangi çetin şartların içinde olursa olsun “dosdoğru” bir hayat serüveninin içinde olmalıdır.

Geleceğe dair idealleri olan her insan, mutlaka, sahtekârlardan cemiyeti ayıklamak için elini taşın altına koymalı ve ne pahasına olursa olsun hayata dair gerçeklere teğet geçmemelidir!

Hangi düşüncede olursa olsun, benim için dünyanın en kişiliksiz insanı, “dalkavukluğu ve münafıklığı” hayat haline getiren kişidir!

Kendi çıkarı için, inanmış gözüken münafık kimse aynı zamanda ahlaksızlığın girdabında debelenen kişidir!

Kendisi gibi düşünmeyenlere hayatı zindan eden güç sahiplerine “dalkavukluk” yaparak “güç devşirmelerine sebep olan kim olursa olsun” benim gözümde sıradan, vicdan yoksunu zavallı ve silik kişiliktir!

Bu güç sahipleri, bilmeliyiz ki ellerine geçen ilk fırsatta kendisi gibi düşünmeyen ve inanmayan kişi ve kurumları imha etmekten geri durmayacaktır.

Elindeki tüm imkânları yandaşları için seferber eden “güce çanak tutan” dalkavuk tiynetli kişiler, ortalık biraz bulandı mı münafıklığının gereği olarak “hoşgörüden”,“adaletten”,“geçmiş gücün yanlışlarından” dem vurmaktan geri durmayacaktırlar da!

Münafık kimse “ahlakı kişilik” bakımından zaaf sahibi kişidir!

Bu kişiler, gücü eline geçirdiği zaman gerçek yüzlerini ortaya çıkarırlar ancak.

Cemiyet bu münafıkların tahakkümü altında maalesef!

Yaşadığımız her yerde bunlarla aynı ortamda nefes alıp veriyoruz.

Bu insanları tanıyıp ona göre gardımızı almamız bizi ferasetimizle ilgili bir durum!

Yeri gelmişken şu tespitimi de değerlendirmenizi isterim.

Bazı okuyucular “niyet okuma yerine” anlamaya çalışsın yazdıklarımı.

Şunu açıkça ifade edeyim ki; bugün yaptığım eleştirilerim sadece bu iktidar dönemiyle sınırlı değildir!

Eğer öyle bir hata yapmış olursam; “münafığı ve münafıklığı” eleştireyim derken kendim de aynı hataya düşmüş olurum!

Bu ülke insanı fıtratın da güzellikleri barındırıyor, bundan adım gibi eminim ve inanıyorum da böyle olduğuna.

Fakat, buna rağmen bir avuç şarlatanın peşinden gitmeyi de kendine yedirebiliyor!

Bu durum beni çileden çıkartıyor işte!

Maalesef, yaşadığımız ülkede, olup bitenleri anlamlandırmaktan yoksun çok büyük bir insan kalabalığı var!

Bu konuda müşahhas örnekler vermeye gerek bile duymuyorum.

Zira, bütün geleceğini birkaç kişinin iki dudağı arasından çıkacak sözlere bağlayan insanlara ne anlatabiliriz ki!

İnsanın bozulduğu, tuzun koktuğu bir dönemde, iyiyi güzeli anlatmak biraz lükse kaçıyor, bununda farkındayım elbette!

Gözümüzün önünde yapılan bir yanlış davranışı ya da dün söylediğinin bugün tam tersini söyleyen insanlara karşı gösterilen “cömert teslimiyet” için benim söyleyeceklerim, çoğumuzun bir kulağından girip diğerinden çıkıyor, bunu çok iyi biliyorum!

Yalnız şu tespitimi yabana atmayın isterim yinede.

Unutmayalım ki, “dalkavukluktan münafıklığa giden yol” insanın günlük çıkarlarına hizmet eden menfaat taşlarıyla döşenmiştir!

Daha önce bir yazımda sizlerle paylaştığım bir hakikat sahnesiyle sizleri baş başa bırakıyorum;

Süfyan-ı Servi Hazretleri, dünyalık elde etmek için devlet adamlarına yakın duran, onların hizmetlerine koşan birine, bu halden uzaklaşmasını, dalkavukluğu terk etmesini tavsiye etti.

Adam;“o zaman ailemi nasıl geçindiririm?” diye sorunca;

Süfyan-ı Servi dedi ki;

Sübhanallah!

Kendisine isyan ettiğin hallerde bile rızkını kesmeyen Allah, kendisine itaat ettiğinde mi rızkını vermeyip kesecek?”

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…