TBBM’ de kabul edilen ilköğretim okullarında “tercihe bağlı Kuran-ı Kerim öğrenilebilmesi” kanunu, Milletimiz adına çok hayırlı sonuçlar doğuracaktır…
İlk önce bu hükmümü vererek yazıma başlamak istedim!
Bu ülkenin, sağcısı, solcusu, milliyetçisi, İslamcısı nihayet hangi görüş ve düşüncenin insanı olursak olalım, en fazla hürmet gösterdiğimiz ortak değerimiz Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim ve Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed(s.a.v) dır…
Bu hayırlı karardan sonra, Türk Milletinin çocukları, kendi okullarında, Türk-İslam Kültür ve Medeniyetini öğrenebilecek olmaları, yabancı kültürün “iğdiş” ettiği genç beyinlerini “komplekslerinden” arındıracak olmasından dolayısıyla da çok yerinde bir karar olmuştur.
Türk ve İslam kelimesinin yan yana gelmesinden ödleri kopan çevrelerin, kabul edilen bu kanun ile tabiri caizse minderin dışına çıkarak gerçekle ilgisi olmayan eleştiri ve tenkitler yapması milletimizin gözünden kaçmamaktadır!
Geleceğimizin teminatı olan gençlik, buhrandan buhrana yuvarlanan liberal-kapitalist dünyanın ahlak telakkilerine özenmeye asla ihtiyaç duymadan hayat sürecekse bu ancak “dinini, milli değerlerini” öğrenmekle mümkün olacaktır.
Bizim bir kısım yazar-aydın(!) takımımız, batıdan, batının değerlerinden söz ederler ama din ve vicdan hürriyetine sıra geldi mi “şey” demeye başlarlar!
Tıpkı kabul edilen bu yasa tasarısı konusunda “ipe un serme” telaşında oldukları gibi!
Şimdi, gündelik hayatımızda neleri öğreniyoruz ve aslında neleri öğrenmemiz gerekirken teğet geçtiklerimizle ilgili birkaç misal vermek istiyorum…
İşin hayata yansıyan yanına baktığımızda gördüğümüz şudur;
Evet, bu millet büyük bir çoğunluğuyla Müslüman’dır bundan şüphemiz yok!
Ama gelin görün ki, bu Müslüman Millet birbirine düşman neredeyse dört kampa ayrılmış vaziyettedir!
İslamcılar, Milliyetçiler, Batıcılar, Ulusalcılar!
Oysa Türk İslam Medeniyeti başlı başına bir “terkibi” ifade eder. Doğumdan ölüme bu terkibin içinde olması gereken bu ülkenin insanı maalesef “doğumdan ölüme kadar” bir kavganın içinde bulur kendisini!
Geleceğin teminatı olması gereken bu terkip bir vakıa değil aynı zamanda bir ideal olması gerekirken tam tersi kavgalarımızın temelini oluşturmakta…
Bunun temel nedeni bana göre, “Kuran’’dan bihaber yaşamamızdır!”
Bakın, şarkıcılarımızı, türkücülerimizi bilir; türkülerimizi, şarkılarımızı ezbere söyleriz!
Şairlerimizi tanır, onların şiirlerini ezberler “aşklarımıza” dayanak yaparız.
Yazarlarımızı bilir, onları okumaya çalışır, kendimize örnek alırız.
Sporcularımızı, sinemacılarımızı bilir; onlarla eğlenir, güler, ağlarız.
Ya da kendi mesleğimizle ilgili her şeyi bilip onunla hayatımızı garanti altına almak için bir ömrümüzce çabalar dururuz!
Ya Müslüman’ız deyip, Kuran’dan bihaber yaşamamız ne oluyor?
Günde beş vakit Kuran’dan süreler okuyan bir müminden, haftada bir Cuma namazı kılana ya da bayramdan bayrama namaz kılanımıza kadar hangimiz Yüce Kitabimiz olan Kuran-ı Kerim’den bir sürenin manasını-mealini biliriz?
Ve hangimiz Yüce Peygamberimizin(bu benzetme beni incitiyor ama konuyu izah için ifade etmem lazım) hayatını bir film artısının hayatı kadar biliyoruz?
Sakın yanlış anlamayın ve kızmayın!
Ben sanatçıları, yazarları, şairleri sporcuları tanımayın demiyorum; elbette onları da tanıyacağız ve bileceğiz. Zaten “kültür terkibi” derken ki kastım bütün bunları kapsamaktadır...
TBBM’nin kabul ettiği “ilköğretimlerde Kuran-ı Kerim ve Peygamberimizin hayatını öğrenme tasarısı’’ seçmeli olsa da bu Milletin evlatlarına öğretilme hususunda geç bile kalınmıştır.
Elli kusur İlahiyat Fakültemiz var… Bu fakültelerden yetişen din adamlarına artık çok daha fazla görev ve sorumluluk düşüyor! “Sizin en hayırlınız Kuran öğrenen ve öğretendir” Hadis-i Şerif’ine muhatap olacak öğretmenlerimiz ve talebelerimiz umarım bu yeni dönemi en verimli şekilde değerlendirebilirler.
Şunu artık kafamızın ve kalbimizin kasasına yazalım. Kuran-ı Kerim: İlmi, irfanı, medeniyeti, tavsiye eden, insanlığın huzur ve refahı için gereken bütün emir ve yasakları içerisinde barındıran gerçek bir kitaptır… Kitap okuma alışkanlığı olmayan bir millet olduğumuzdan dolayıdır ki, evimizde birçoğumuz Kuran-ı Kerim öğrenemiyoruz ve öğretemiyoruz, bu işi en güzel yapacak yer okullar olmalıydı ve artık bu mesele de halledilmiş oldu. Ve bu Yüce Kitabı öğrenen ve öğretenler ne mutlu insanlardır.
Din bezirgânlarının sesini kesmek, yetişen nesli Kuran’la tanıştırmak, Kuran’la yüzleştirmek; geleceğimizi de teminat altına almak demektir aynı zamanda…
Ve ben bunca yıllık tecrübeme dayanarak diyorum ki; bu dersler seçmeli olsa da bu ülkenin insanı “seçme hakkını kullanacak” ve bu dersler tabiri caizse “ful” çekecektir!
Bundan sonra ülkemizde takip edilecek bu “Milli Eğitim politikası” inanıyorum ki, bu milletin yarınlarının teminatı olacaktır.
Bir milletin tarihi, kültürü, inancı, ülküsü zaman içerisinde harmanlanarak bir bütün ifade eder. Onun için bu atılan hayırlı adım göreceksiniz çok güzel bir geleceğe bizi götürecektir.
Bu hayırlı kararın altında imzası bulunan tüm milletvekillerimize millet adına şükranlarımı yolluyorum ve bu meselenin siyasete malzeme olmamasını da temenni ediyorum.
Son söz Mehmet Akif Ersoy’un olsun;
Beşerin derdine derman olur ancak Kur’an,
Onsuz artık canavardan da beterdir insan.
Görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz