Daha önce gündeme gelmiş ama bugüne kadar bir kazma dahi vurulmamış olan İstanbul’da yapılması düşünülen “kanal projesi” Türkiye’de yeniden gündem oldu.

Birileriniz tarafından lafebeliği yaptığım, hatta kıskandığım ve anlayışsızlıkla itham edileceğimi bile bile bu konudaki fikri itirazlarımı yine de sizin takdirlerinize sunma gayreti içinde olacağım!

Gururun ve ihtirasın bir sınırı yoktur!

Durmadan kendisini başkalarıyla karşılaştırmadan doğan “haset duygusu” insanı gerçeklerden uzaklaştırmaktadır!

Aslında hayatın akışı içerisinde bu duygudan hiç birimiz bağımsız değiliz!

Önemli olan ahlaki değerlerimizle bu duyguya gem vurabilmektir!

Hakiki gerçekler ve toplumun ihtiyaçlarıyla çelişkiye düşen yönetim anlayışı bu durumun acısını idare ettiği ülkeye er geç yaşatacaktır!

Dünün Başbakanı bugünün Cumhurbaşkanı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan “ kanal İstanbul projesini” açıkladığı o günden bugüne etrafımdaki onu seven insanların anlam veremediğim heyecanlarına şahit olmuştum!

Üstelik bu insanlar işsizlikten, yoksulluktan, güvenlik kaygısından ve gelecek endişesinden dem vurmalarına rağmen “biat kültürü” içerisinde yukardan aşağıya bu projeye sahip çıkmaktadır!

Projeye itiraz eden benim gibi insanları da, kıskançlıkla ve çekememezlikle itham etmekten geri durmamaktadırlar!

 

Benim rakamlarla aram hiç iyi olmadı bugüne kadar. Jeoloji bilimine de vakıf değilim, onun için “çılgın projeye” itirazlarımı Türkiye’nin içinde bulunduğu maddi ve manevi boyutu bağlamında bakmaya, itirazlarımı seslendirmeye çabalıyorum.

“Kanal İstanbul Projesine” itirazlarımın sebepleri şu şekildedir;

İstanbul başta olmak üzere, büyük şehirlerimiz gecekondulara teslim olmuşken;

Anadolu da işsizliği önleyici yatırımlar yapılmadığından dolayı her gün bavulunu kapıp büyük şehirlere göç dalgası yaşanırken;

Tarım politikaları yüzünden Anadolu ekip biçmeyi unutmuşken;

Hayvancılık can çekişirken;

Eğitim sistemimiz yazboz tahtası haline getirilerek gençlerimizin gelecek umudu dumura uğratılmışken;

Kültür, teknik ve sanayi meselelerimize gerekli ehemmiyet verilmeyerek sürekli vergi afları ile sorunları çözme yoluna giderken;

Asgari ücretin açlık sınırının yanına bile yaklaşamadığını ve insanımız yoksulluğa mahkûm edilmişken;

Çalışanların ve emeklilerin gelir düzeyi hala açlık sınırındayken;

Ve bölgeler arasında ki kalkınmışlık farkının git gide artığı bir ülkede; siz kalkıp ülkenin kaynaklarını “uçuk hayalleriniz” var diye heba edemezsiniz!

Şimdi itiraz edenlere, itiraz ettiğim ve maddeleştirdiğim gerekçelerimi göz önüne alarak sormak istiyorum!

Yukarda saydığım ve sayamadığım olumsuzlukların yaşandığı bir ülke değil mi Türkiye’miz?

Ben ve benim gibi düşünenler “istemezük!”,”yaptırmayız!” zihniyetinde değiliz asla! Üstelik ülkemizin kalkınması için bir çivi çakan bile başımızın tacıdır.

Bizim eleştirilerimiz, ülkemizin kaynaklarının bu tip ayağı yere basmayan projeler yerine diğer meselelerimizin halledilmesi noktasında sarf edilmesi gerekliliğine olan inancımızdan dolayıdır.

Birileri yine kızacak ama mutlaka ifade etmeliyim!

Osmanlı Devleti son asırlarında tüm enerji ve yatırımlarını İstanbul'a yönlendirdiğinden dolayı, Anadolu coğrafyası bakımsız, yatırımsız kalmış, halk yoksulluk içinde debelenip durmuştu! Sultan Abdülhamit’in son çırpınışları bile bu kaderi tersine çevirmeye yetmemişti!

Bugünde neredeyse aynı durumla karşı karşıya kaldık diyebilirim.

Doğrudur, İstanbul ülkemizin ekonomik başkentidir ama takdir edersiniz ki bu kadim şehrimizin ekonomik yatırımlar yüzünden göç alması onun yaşanılmaz da kılıyor. İnsanlar doğdukları yerlerde hayat mücadelesi vermek istiyor, onun için bütün Anadolu coğrafyasına eşit mesafede uygun yatırımlar yapmak yönetenlerin boynuna borç olmalıdır.

Son söz olarak; eğer sistemli ve planlı bir büyümeyi başarabilirsek işte o zaman değil İstanbul’umuza “çılgın kanal projesi” yapmak, benim hayalim olan Karadeniz’den Akdeniz’e bile “en çılgın suyolunu” yapabiliriz!

Görüşmek üzere, Allah’a emanet olunuz.