Yeyle yolinde puğar
İnce tel gibi akar
Keş keraği sarsede
Yazin çokte gur akar
Yayla kaynaklarının ayrı bir yeri ve anlamı vardır yaylacılar için. İçme sularını ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak için hem köyün içinde hem de yollarda sıra sıra dizili kaynaklar yapılmışlardır. Aslında ben yayla yolları diyorum ama henüz Çamlıhemşin’in girişinden başlar bu puğarlar. Kimisi odun oluktan, kimisi taş arasından, kimisi hayrat çeşmeler şeklinde akar ve hala kullanımdadırlar.
Çamluhemşin’den sonra da vardır, Çuklanut’un yollarında, orasını geçtikten sonra Ayder’de ve devam eder yaylalara doğru sıra sıra. Hepsinin lezzeti de farklıdır. Ayder’den hemen sonra vardır bir tane, yayla yolunda, hemen köprüyü geçtikten sonra, Galer’e giderken. Bakırlı su da denir. Çünkü içinde yeraltından gelen bakırımsı alaşımlar taşır ve şifa olduğu söylenir… Her puğar aslında kendi bulunduğu yükseltinin tadını da taşır.
Sonrası mı sıra sıra devam eder bu sular. Köşeye hapsedilmiş ve yönü tayin edilmiş. İnsana hizmet etmesi için ayarlanan konumuyla. Çeşme yok ya yaylalarda. Kapıdan su akmaz. Veya yollarda, su satın alınacak yerlerde yoktur ama her yüz metreyi bulmayan mesafe aralarında, size hizmet etmek için beklerler. Üstelik yanlarında oturağı ve puğarın hemen yanında asılan moşobasıyla. Ama siz eğer herkesin kullandığı moşobayı kullanmak istemiyorsanız. Hemen oluğun dibindeki şortağ , çemağ vb.. bitkilerin büyük yapraklarını, suyun geliş köküne koyarsanız, kolaylıkla içebilirsiniz. Ben, avucumu moşoba gibi hemen kaynağın köküne koyarak, içmeyi tercih ediyorum.
İçtiğinizde, şehir şebekesinden aldığınız yavan ve ilaçlı sudan farklı ve dağın dolu dolu oksijen içeren karakteriyle, sizi ilk etapta şişirip rahatsızlık verebilir. İçtikçe içesiniz de gelir üstelik doymamacasına… Bünyemiz, yaşadığımız yerin kalıbına girer. Sadece kültürel olarak değil; aynı zamanda yediğimiz, içtiğimizle, suyuyla, doğasıyla, iklimiyle de…
İşte yaylalarda böyledir. Yaylalar gibi, suyu da alışkanlık yapar, yayla insanı üzerinde. Evi, kapısı, bacası, ahırı gibi… Her adımda bir puğar... Her adımda birde yayla vardır. Her yaylada birbirine dağlardan veya ana köylerden patika yollarla bağlıdır. Karınca yolları gibi. Siz, belki fark edemezsiniz ama yerlisi, bu patika ve dağın içinde geçen yolları ve kestirmeleri bilir. Eğer yaylaları uzun süreli gezmek ve incelemek istiyorsanız, ben size çobanları tavsiye ederim. Onlar, dağların kurdudur. Bizim, gündüz fenerle gezdiğimiz yerleri, gece gözleri kapalı gezerler.
Hem sade yayla yollarında değil, dağların her adım attığınız yerlerinde, her çoban bir puğar kurmuştur. Korkmanda gezebilirsiniz. Bende çok gezdim çocukken ve dağlarda gezerken, o tatlı sularda köy ekmeğimi bandırıp üzerine tuz serperek büyük bir keyifle yediğim günleri, asla unutamam. Ailem çobandı. Şehirden köye tatile gittiğimde dağlarda alırdım soluğu. Şimdi adını unuttuğum ama gözlerimin önüne gelen o kadar güzel yerler var ki size kelimelerle anlatmam mümkün değil.
Bilmiyorum bir daha gidebilir miyim? Nasip işte. Artık eskisi kadar tırmanacak gibi hissetmiyorum kendimi. Gene de belki bir gün giderim kim bilir… Ama siz giderseniz eğer, yol sormak için illa da bir çoban bulun. Belki bir klavuz da işinizi görür diye düşünebilirsiniz, olabilir ama bir çoban, aklınıza hayalinize gelmeyen, inanılmaz güzelliklerdeki yerlerden geçirir sizi ve hiç ummadığınız yolları öğretir. Hem öyle gitmek isteseniz, bir iki günlüğüne gezebileceğiniz kadar kolay bitecek yerlerde değil. Sade Galer’den yukarı kendi yaylamda dahil pek çok yayla var. Ve sırtınıza koyun azığınızı. Korkmayın, sade ekmeğiniz, tuzunuz kalsa bile ki köy ekmeği alın derim ben, bandırın suya ve üzerine tuz serpiştirip yiyin. Bunun tadını yaşamadan bilmeniz mümkün değil…