İlkokulu Çayeli Senoz Vadisi Uzundere Köyünde bitirdikten sonra dayılarının yanına, çalışmak bir meslek sahibi olmak için yıllar önce İzmir’e gelen Ahmet Erten'in merhum Başbakanımız Mesut Yılmaz ile yaşadığı çok güzel bir hatırası vardır.
İzmir’in en aranılan meşhur “balık pişirme ustalarından” olan Ahmet Erten’in hayat hikâyesinin bir yerinde, “Ahmet Mesut Yılmaz’la” nasıl kesiştiğini kendisinden dinleyince bu hikâyenin unutulup gitmesine gönlümün razı olmadı ve herkes tarafından bilinmesini istedim.
En ünlü restoranların zirvelerine çıkmadan önce, yolu bulaşıkçılıktan, komilikten ve garsonluktan geçen birçok şef, bugün rezervasyon bulmanın neredeyse imkânsız olduğu restoranlarının şefleri ya da kendi mutfaklarının patronları olmuşlardır.
Bazı şefler, gerek teknikleriyle, gerek yaşam tarzlarıyla, gerekse insanı hayrete düşüren hayat hikâyeleriyle diğer meslektaşlarından ayrılmışlardır.
Bu ustaların herkes tarafından tanınmalarının birçok sebebi var elbette ki.
Hiç de kolay olmayan aşçılık kuralları, mutfak disiplini ve çileli terfi şartlarıyla bir mutfağın sorumluluğunu üstlenmek ve düzenini sağlamak hiç kolay değildir ve onun içindir ki; bu insanlar farklı özeliklerinden dolayı bir adım öne çıkar diğer meslektaşlarından.
İşte o başarılı şeflerden bir tanesi ve aynı zamanda benimde “teyzemin oğlu” olan “Ahmet Erten” kardeşimdir.
Başarılı bir balık pişirme ustası olan teyze oğlu Ahmet Erten, “Mesut Yılmaz’la” olan hikâyesini anlattı bende büyük bir keyifle kaleme aldım.
O gün Türkiye Cumhuriyetinin Rizeli Başbakanı Ahmet Mesut Yılmaz, çeşitli açılışlar için İzmir’e yolu düşmüştü.
Mesut Yılmaz Beyin balık yemeyi çok sevdiğini bilen yakın çevresi İzmir’in en nezih yerlerinden olan “İnciraltı Sahilinde” bir geminin içinde rezervasyon yaptırmışlar.
Yemek programını hazırlayan insanlar Mesut Yılmaz’a mahcup olmamak için, İzmir’in en başarılı ve en lezzetli “balık pişirici ustasını” aramaya başlamışlar.
Nihayet, İzmir’de ki balık kültürünü bilen kişiler “Ahmet Erten” kardeşimizin çalıştığı işletmenin sahibine ulaşmışlar, o da teyze oğluna durumu izah etmiş ve bu davete icabet etmesini kendisinden rica etmiş.
Tabii Ahmet Ustanın çok hoşuna gitmiş bu durum.
Çünkü Mesut Bey, Ahmet Erten’in sadece köylüsü değil aynı zamanda merhum babası Nedim Erten’in dayıları tarafından da akrabası oluyordu.
Ahmet Usta büyük bir gururla İnciraltının hemen önünde demirlenen gemide ağırlanacak olan hemşerisi Başbakan Mesut Yılmaz’a verilecek yemek için akşamdan, zihninde bir gün sonra misafirine yapacağı menüyü düşünmüş ve gündüz görevini layıkıyla yapmak için sabah erken kalkıp geminin yolunu tutmuştu.
İnciraltına geldiğinde İzmir Emniyetine bağlı polisler ve Başbakanlığın koruma ekibi “Ahmet Ustayı” durdurmuş ve kimliğini göstermesini söylemişler.
Elini arka cebindeki cüzdanına uzatan Ahmet Usta, cüzdanın cebinde olmadığını fark etmiş.
Durumu kimliğini soran polislere anlatmış, fakat güvenlik gerekçesiyle gemiye geçmesine müsaade etmemişler.
Ahmet Usta;“eve gidip alayım, sizde bana yardım edin” diye polislere teklifte bulunmuş.
Bu talebi karşılanmayınca bu defa ikna etmek için görevlilere şunları ifade etmiş;
“Ben Mesut Beyin hem köylüsü hem de akrabasıyım, lütfen müsaade edin, yoksa Başbakana yemekte ikram etmek için önceden düşünülen balık pişirilemeyecektir!”
Bu son cümleyi o ana kadar kenarda olup biteni sessizce izleyen bir bayan komiser duyunca Ahmet Ustanın ve polis arkadaşların yanına gelmiş ve demiş ki; “evet bu ustanın söyledikleri beni ikna etti, bende Orduluyum, hemşerimize yol verin geçsin, bütün sorumluluğu ben üzerime alıyorum!”
Ahmet Usta büyük bir özgüven ve gururla gemiye çıkmış ve çok sevdiği hemşerisine en lezzetli tarafından zihninde düşündüğü balığı hazırlamaya başlamış.
Balık pişmiş, servis zamanı gelmiş.
Fakat Ahmet Usta, kendisine bu görev verildiği zamandan beri kafasında, köylüsü olan “Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz’a” karşı bir jest yapmak varmış.
Bu durumu çalıştığı iş yerinin sahibine de söylemiş.
“Acaba yanlış anlaşılır mı, bir sorun olur mu?” diye endişesini dile getirmiş patronu ustasına.
Ahmet Usta ise; hiçbir sorun olmayacağını, yapacağı jestin Mesut Yılmaz’ın da hoşuna gideceğini söyleyerek patronunu rahatlatmış.
Ahmet Ustanın özel tasarladığı ve üzerine “Çataldereli Başbakan” yazan “balık tabağı” Mesut Yılmaz’ın masasına servis edilmesinin zamanı gelmiş.
Şef garson büyük bir özenle hazırlanmış olan özel tabağı Merhum Başbakanımızın masasının üzerine getirmiş koymuş.
Masadaki bütün gözler özenle hazırlanmış olan tabağa bakmaya başlamış.
O an Mesut Beyin yüzünde o her zamanki tebessüm görülmüş.
Servisi yapan garsona dönerek; “kim yaptı bu güzel tabağı” diye sormuş.
Garson cevap vermiş; “Sayın Başbakanım sizinde köylünüz ve akrabanız olan balık ustası Ahmet Erten Usta hazırladı bu tabağı.”
Mesut Bey bu cevap üzerene; “sevgili köylümün işi yoksa masamıza kadar gelebilir mi?” diye ricada bulunmuş.
Bütün bu olup bitenleri geminin salonuna bakan mutfağın kapısından izleyen Ahmet Usta, köylüsü ve akrabası olan Başbakanının yanına gitmiş, kendisini tanıtmış.
Merhum Başbakan Ahmet Mesut Yılmaz, hal hatır sormuş Ahmet Ustaya.
Pişirdiği balığın çok lezzetli olduğunu, bir şeye ihtiyacının olup olmadığını sorduktan sonra, eklemiş; “şimdi de ben size jest yapıyorum, çalışanlarla birlikte bir hatıra fotoğraf çektirelim…”
Toplu çekilen fotoğraftan sonra, merhum Mesut Yılmaz bu defa köylüsü Ahmet Ustayı yanına çağırmış ve demiş ki; “benimde size “özel jestim”, Çataldereli Başbakanla Uzundereli Köylüsünün birlikte çektirdiği bir hatıra fotoğrafı olsun, her şey için çok teşekkür ederim.”
O gün Merhum Başbakan ve Ahmet Usta birlikte fotoğrafçıya poz vermişlerdi.
Bu muhteşem hatırayı okuyan bizlerde; ellerimizi açıyor, dua ediyor ve o güzel insana Fatihalarımızı gönderiyoruz.
Tüm Rize- Çayelililer olarak, ona oy versek de vermesek de “Çataldereli Ahmet Mesut Yılmaz’ı” güzel bir insan olarak tanıdık, bildik ve çok sevdik.
Mekânı Cennet olsun.
Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun.