Her şeyin olduğu gibi Türk Milletinin de dün ve bugün düşmanları vardır ve bundan sonrada var olmaya devam edecektir!
Milletimizin düşmanları aynı zamanda; dinimizin, dilimizin, kültürümüzün, tarihimizin, bayrağımızın ve geleceğimizin de düşmanlarıdır!
Türk Milletinin düşmanlarının gaye ve niyetlerini ve mücadele metotlarını çok iyi bilmek ve ona göre tedbirler almak mecburiyetindeyiz. Yoksa bu coğrafyada ki tarihi serüvenimiz hiç de istemediğimiz bir maceraya dönüşebilir!
Milletimize düşman olanların ortak bir özelliği vardır; hemen hemen hepsi emperyalizmin bayrağı altında Türk Milletine karşı mücadele etmektedirler!
Bu ortak düşmanlar; ister bir ideolojiyi, ister bir topluluk veya milleti ve hatta günümüzde olduğu gibi bir mezhebi öne çıkaranlar olsunlar; değişmez ortak özellikleri aynı zamanda birer azılı Türk düşmanı olmalarıdır!
Dışımızda ki düşmanlarımıza rahmet okutan iç düşmanlarımız da tarih boyunca bu topraklarda var olmuştur!
Bugün iç düşmanlarımız Anadolu Coğrafyasında cirit atmaktadırlar!
Özellikle Ak Partinin iktidara gelmesiyle birlikte bu kişilerin sesleri daha gür çıkmaya başlamıştır…
Daha düne kadar; gazete sütunlarında, tv ekranlarında, açık hava ve salon toplantıların da;
“Türk adının” geçmediği, neredeyse “Türk Bayrağının” dalgalanmadığı, “Atatürk’e ait ne varsa” yok sayıldığı ve hatta “İstiklal Marşımızın”dahi söylenmediği günler yaşadık “açılım” telaşına düşüldüğü zamanlarda!
“Açılımcıların” ve “akıl adamların!” o gün ki söylemleri mealen şöyleydi;
Vatan kavramı hayvanı bir mefhumdur!
Coğrafya hayvanlar için önemlidir!
Bayrak bir bez parçasıdır. Asla kutsiyeti yoktur!
Devletin resmi dili Türkçe olmamalıdır ama Kürtçe de resmiyet kazanmalıdır!
Okullarda “Andımız” gibi Türk şovenizmini çağrıştıran hiçbir metin okutulmamalıdır!
Büyük oyun Türk Milletinin gözünün önünde tüm hainlikleriyle birlikte sahnelenirken;
“vatan sevgisi imandandır”, “dilimiz Türkçe bizim varlık sebebimizdir”,“Türk olmak Müslüman olmaya engel değildir” gerçeklerine teğet geçen bir anlayış halkımız nazarında kabul görmüş gibiydi!
Bizim gibi bir avuç inanmış Türk Milliyetçisinin bu olup bitenler karşısında ki itirazlarına; siz bu çağda hala şovenist duygular içindesiniz, artık bu şovenizmden vaz geçin diye hakaretler edildi hem de insafsızca!
Bu topraklarda “İslamcılık” adı altında Türk düşmanlığı yapan insanları bugüne kadar çok uyardık!
Onlara avazımız çıktığı kadar bağırarak seslenmiş ve uyarmıştık…
Ey İslamcılık adı altında Türk’e ait bütün değerlere kın kusan insanlar!
Ne şoveniz mi?
Siz delirdiniz mi?
Bizim söyleyip yazdıklarımızı nerenizden anlıyorsunuz?
Siz vatanımızı sevmiyor musunuz?
Bayrağımızı, dilimizi sevmiyor musunuz?
Dün açılım adı altında yapılmak istenenler, “milli birliğimizi” dinamitlemek isteyen tuzaklarla doluydu!
Aklınızı bu saatten sonra başınıza alın!
Vallahi billahi vebal altındasınız!
Hele bir de bu başıbozuklukta bazı Kürt kardeşlerimiz, iç ve dış düşmanlarımıza kanarak siyasi kürkçülüğe heveslenmediler mi?
Ta Orta Asya’dan bu yana iki bin yıldan beri süregelen Türk-Kürt kardeşliğini ve aynı ay yıldızın gölgesinde oluşan kader birliğimizi inkâr ederek düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürdüler!
“Biz Kürdüz” ve Türklerden farklı bir milletiz, kendi devletimizi kuracağız hayaline kapıldılar!
Bu düşüncenin sonucu olarak yeni bir bayrak açtılar ve Türk devletine açıktan düşmanlık göstermeye başladılar…
Peki, bütün bunlar olurken ülkeyi idare edenler ne yapıyorlardı?
Sizi fazla yormadan ben cevap vereyim; bugün (haklı olarak) eleştirdikleri Fetullah Gülen ve İmralı’da yatan vampirle birlikte Türkiye’nin, Büyük Ortadoğu Projesine (BOP) nasıl hizmet etmesi gerekirse o yönde tavır alarak kendilerine verilen görevi yerine getirmekle meşguldüler!
Ve şimdi, görevlerini yapmış insanların rahatlığı için de, on beş yıllık iktidarlarını uzatmak için milleti bir kez daha kutuplaştırarak “evet/ hayır” ikilemi içine soktular. Doymak bilmeyen iştahlarına ve kibirlerine paralel olarak yürüttükleri kampanyalarında kendilerinden olmayan milletin bir kısmına en aşağılık derecede saldırmakta, hedeflerine giden her yolu mubah görmektedirler!
Varsın bize hain desinler!
Ama bilsinler ki; ne bu dünya da ne de hesap gününde onları affedeceğiz!
Bizim inandığımız dava şahsı bir dava değildir. Anadolu Coğrafyasının geleceği adına bir davadır.
Kendi şahsı gelecekleri için bir araya gelenlere karşı “hayır” demek boynumuzun borcudur bu saatten sonra!
Ben, geldiğimiz noktayı çok vahim olarak değerlendirenlerdenim!
Ve bu durumu selamete kavuşturacak da milletin kendisidir…
İnanıyorum ki; Türk Milleti, derin ferasetiyle, şuuruna geçirilmek istenen zincirlerden bu defa kurtulacaktır!
Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…