Lozan’ da Emperyalist güçler; hem coğrafi hem de ekonomik olarak ülkemizi küçültüp, ilelebet hep zayıf bir devlet olarak kalmamızı ön gördüler. 27 yıllık tek partalı CHP iktidarından sonra, milletin iradesiyle işbaşına gelen DP, 1950 – 1960 arasında 10 yıl gibi kısa zaman içinde çok büyük işler başardı. Bu dönem zarfında ilk defa ülkemiz; kalkınmaya, her alanda büyüyüp güçlenmeye, Lozan’ da kendisine girdirilen dar elbisenin içine sığmamaya başladı. Bu durum, güzel ülkemiz için biçilen kalıpların dışına çıkmamız; Emperyalizmi çok kızdırdı. Adeta “Sen mısın Türkiye’ yi büyütmeye çalışan” dercesine 27 Mayıs 1960 Askeri darbesiyle DP iktidardan uzaklaştırıldı. Kalkınan, büyüyen ve güçlenen ülkemizin önü, çok keskin bir şekilde kesildi. DP’ nin sevgili Lideri, Başbakan Adnan Menderes, iki bakanı Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu ile birlikte idam edildiler.
1960 darbesinden ancak 5 yıl sonra 1965 ten 1971 yılında yaklaşık altı yıl, ülkemiz yeniden kalkınıp güçlenmeye başladı. Bu kez de 12 Mart 1971 askeri muhtırasıyla memleketimizin önü bir kez daha kesildi. 12 Mart müdahalesi öncesi, ülkemiz genelinde yaşananlar veya yaşatılmaya çalışılan gençlik ve anarşik olayları; gericilik, şeriatçılık, Atatürkçü ve laik olmamak suçlamaları, sanki aynı filimin tekrarı gibi 27 Mayıs darbesinden önceki yaşanan olayların hemen hemen aynısıydı.
1983 – 1991 yılları arasında Özal’ in ilk 6 yılı Başbakan, son 2 yılı Cumhurbaşkanlığı’ nda geçirdiği ANAP iktidarı döneminde, güzel yurdumuz bir kez daha kalkınıp güçlenmeye çalışırken; Emperyalist güçler, bu kez başımıza PKK bölücü terör örgütü belasını çıkardılar. Bu da yeterli görülmemiş olacak ki, önce basın yönlendirmesiyle; 1991 genel seçimlerini ANAP’ a kayıp ettirdiler. Daha sonrada partisi iktidarda olmamasına rağmen; Türkiye’ mizi tamamen başsız bırakmak için bu kez kesin çözüm kabilinde, 1993 de Cumhurbaşkanı T. Özal’ i zehirleyerek şehit ettiler. Böylece 83-91 arası kalkınan Türkiye’nin; 91 de basın marifetiyle kısmen, 93 de de tamamen önü bir kez daha kesildi.
1991 genel seçimlerini iktidardaki ANAP’ ın kayıp etmesi ve yerine DYP-SHP koalisyonun kurulması ile kısmen, Rahmetli Özal’ ın zehirlenerek öldürülmesiyle takmaman, ülkemiz bir kez daha yükselişten, düşüşe geçmeye başladı.
Daha sonra 1996 yılında merhum Erbakan Başbakanlığında kurulan Refahyol iktidarıyla ülkemiz, yine bir çöküş sonrası yeniden toparlanmaya başladı. Kamu finansmanı için kurulan havuz sistemi sayesinde bir yılda gereksiz yere kayıp edilen ve bir avuç zengin ailelerin eline geçen katrilyonlarca TL. (o günkü 6 sıfırlı parayla) faiz gideri, devletin kasasında kalmıştı. Bu arada her sahada ülkemiz yeniden hızla kalkınıp güçleniyordu. Fakat bu ve benzeri güzellikler ve ülkemizin yeniden kalkınmaya geçmesi, bir kez daha Emperyalistleri çok kızdırdı. Bunun üzerine 27 Mayıs ve 12 Mart Askeri darbe ve müdahaleler öncesi gördüğümüz filimin aynısı yeniden vizyona sokuldu.
Bu kez, filimde sadece gençlik olayları ve sokak hareketleri eksikti. Zaten buna da gerek yoktu. Zira onun yerine bol miktarda; şeriat ve irtica tehlikesi, Atatürk ve rejim düşmanlığı vardı. Milletimiz, basın ve medya marifetiyle bu yalanlara inandırılıp edata uyutuldu. Neticede basın yayın, medya ve işbirlikçi bazı sendika ve STK’ lar eliyle kamuoyu uygun hale geldiği bir zamanda 28 Şubat 1997 yılında; yapanlardan bazılarının da itiraf ettikleri gibi post modern darbe yapıldı. Daha sonra çeşitli ayak oyunları ve perde arkası tehditlerle Refahyol hükümeti istifaya zorlanmak süratiyle, iktidardan uzaklaştırıldı.
Bu şer hamlesiyle, demokrasiye geçtiğimiz 1950 den sonra Emperyalizm Türkiye’ de 4. Kez kazandı, Güzel ülkemiz 4. Kez kayıp etti.
Türkiye yeniden istikrasızlığa ve çöküşe geçti. Birde 2001 de yaşatılan ekonomik kriz ve banka hortumlamaları sayesinde; Hem devlet hazinesi, hem de milletimiz çok büyük zararlar gördü. Yaşanan siyasi istikrarsızlık ve ekonomik çöküntü, 2002 Kasım ayına kadar devam etti.
2 Kasım 2002 de yapılan seçimleri, bilindiği gibi hala iktidarda olan AK PARTİ kazandı. R. Tayip ERDOĞAN liderliğindeki bu parti daha sonra, 2007 ve 2011 seçimlerini de her defasında oylarını daha da artırarak kazandı. Yaklaşık 11 yıldır iktidarda bulunan, Sayın ERDOĞAN liderliğindeki AK PARTİ iktidarı; Bu zaman zarfında inanılmayacak derecede başarılı oldu, hatta mükemmel ve harika işler yaptı.
Kim ne dersi desin, elimizi vicdanımıza koyarak düşünelim bu iktidar: Bütün dünyada yaşanan 2009 krizine rağmen; Çöküşün ve iflasın eşiğindeki Türk ekonomisini ve Kamunun mali yapısını düzeltmekle kalmadı, o konuda ülkemizi çok iyi yerlere getirdi.
Bugün Ekonomiden siyası istikrara, Sağlıktan, Enerji ve elektrik üretimine, her türlü altyapıdan, Dış politikaya kadar her alanda; Güzel Ülkemiz çok iyi yönetilerek, çok büyük mesafeler kat etmiştir. Hatta en çok eleştirilen demokrasi alanında da olmak üzere her alanda bu Hükümet; 11 Yıl öncesinde hayal bile edemeyeceğimiz, çok önemli ve çok güzel işler yapmıştır. Bu zaman zarfında memleketimiz, her alanda yeniden yükselişe geçtmiştir.
Nihayet bu hükümet, 30 yıldır başımızın belası olan PKK bölücü terörünü de bitirince; Beynelmilel “TÜRK ve İSLAM DÜŞMANLARI”, küresel güçler, derin dünya devleti, yanı EMPERYALIZIM; artık hepten çileden çıktı… Ne yapıp edip; Cumhuriyet tarhının bu en büyük kalkınma hamlelerini gerçekleştirerek, çok büyük bir derecede yükselişe geçen TÜRKİYE’ NİN ÖNÜ YENİDEN KESİLMELİYDİ…
Bu amaçla, ABD ve İngiltere’ nin de derin devleti olan Emperyalistler Taksim’ de düğmeye bastı. 1 Haziran Cumartesi günü Taksim meydanında; Arap baharı gibi güya bir Türk baharını gerçekleştirmeye çalıştılar. Koparılıp kesilen 2-3 ağacı bahanesiyle galeyana getirdikleri halk üzerinden, Taksim meydanından yeni bir Tahrir Meydanı çıkartmak istediler.
Orda toplananlar içinde; gerek büyük çoğunluğu oluşturan iyi niyetli kişiler, gerekse art niyetli, hatta “Kahrolsun Emperyalizm” diye bağıranların hiçbiri, Türkiye aleyhine oynan büyük oyunun birer parçası, birer gönüllü figüranları olduklarını, çok kötü bir şekilde kullanıldıklarını bilemediler. O kalabalığı yönlendiren birkaç tane başta, CİA olmak üzere çeşitli batılı gizli servis ajanları ve onların çok az sayıdaki profesyonel yerli işbirlikçi hainlerin dışında hiç kimse, oynan bu büyük oyunun parçası olduklarını, hiçbir zaman da bilemeyeceklerdir. Bu oyun 20. Yüzyılın başından beri, güzel ülkemizde defalarca sahneye kondu.
Son devrin en dindar Osmanlı Padişahlarından biri olan, Ulu Hakan 2. Abdülhamit’ han’ a karşı şeriat isteriz diye gösteri yapan Menderese talebeleri, aslında ülkemizin; Balkan savaşları ve 1. Cihan harbinde, milyonlarca kilometre kare vatan toprağını kayıp etmemiz için hazırlanan büyük oyunun sahneye konması için kullanıldılar. 12 Eylül öncesi, “Kahrolsun Emperyalizm” diye bağıran aşırı sol guruplarda aynı şekilde; Yapılması planlanan darbe öncesi, uygun ortamın oluşması için, yine Emperyalistler tarafından kullanıldılar.
Kısacası biz bu filmi; geçenlerde Teksim meydanında yeniden sahneye konmaya çalışılan bu filmi, çok gördük. Bu filim öncesi bağıran, çağıran, meydanlarda feryadı figan eden; Sağcısı, solcusu, dindarı, dinsizı hangi kesim olursa olsun; Filim bittiğinde kazanan hep Emperyalizm olmuştur. Ama bu kez, ALLAH’ in izniyle öyle olmayacak: EMPERYALİSTLER BU SEFER KAZANAMAYACAKLAR, İNŞALLAH…
Türkiye’ mizin kalkınmasını istemeyen Dış güçler ve onların yerli İş birlikçi mahfileri, şunu kafanıza iyice sokun: AK PARTİ öncesi kötü durumlara bir daha dönmeyeceğiz. ARTIK GERİYE DÖNÜŞ YOK.
Bundan önce 4 kez, Türkiye kalkınıp güçlenmeye çalıştığı her defasında ülkemizin önünü kesmeye çalışan, EMPERYALİST GÜÇLER BU KEZ BAŞARAMAYACAKLAR.
Türk İslam düşmanları; son 150 yıldır hep kazandıkları bu topraklarda ilk kez, Azız milletimizin en az % 55 lık çoğunluğunun, çelik tabyalar gibi iman dolu sinelerine çarparak, geri gidip kayıp edeceklerdir. Emperyalistler, Milli mücadelede meydanlarda, Mehmetçiğimizden yedikleri tokadın acısını; Lozan’da masa başında kazanarak unutmuş olabilirler. Fakat bu kez, ALLAH’ in izniyle Müslüman milletimizden öyle bir Osmanlı tokatı yiyecekler ki her halde acısını, birkaç yüz yıl unutamayacaklardır.