57 Yıl Önce Bugün, 17 Eylül 1961 tarihinde Türkiye cumhuriyeti' nin ilk demokratik, yanı gerçek seçimle iş başına gelmiş Başbakanı Adnan MENDERES' in İdam edildiği kara bir gündür. Menderes ve arkadaşlarının suçu neydi ki idam edildiler. O Mazlum devlet adamlarımız; onları idam edenlere göre, 3 büyük suç işlemişlerdi.
1- Ülkemizi kalkındırmaya çalışmışlar.
2- Başta Kıbrıs olmak üzere Lozan antlaşmasıyla masa başında kayıp ettiğimiz vatan
Topraklarına ve dahası, Türk ve İslam dünyasına sahip çıkmaya çalışmışlar.
3- Ezanın Arapça aslında okunmasına izin vermiş ve benzeri dini hizmetleri yapmış,
Veya yapılmasına müsaade etmişler...
Bu 3 ana başlıkta sırladığımız sebeplerden dolayı DP ve onun BAŞBAKANI Menderes iktidarına son vermek için; ABD ve İNGİLTERE derin devletleri, içerideki yerli işbirlikçilerine, 27 Mayıs Askeri darbesini yaptırdılar.
27 Mayıs 1960 sabahı, kendilerine Milli Birlik Komitesi adı verilen 38 kişilik bir avuç laik - Kemalist subayın oluşturduğu CUNTA; Önce orduyu, sonrada şanlı ordumuzu kullanarak, TSK’ mizin kurumsal varlığını çirkin emellerine alet ederek, Cumhuriyet tarihinin ilk askeri darbesini gerçekleştirip, devleti ele geçirerek, yönetime el koyup, DEMOKRAT PARTİ iktidarına son verdiler.
Bununla yetinilmedi. Cumhurbaşkanı ve hükümet üyeleri ile DP milletvekili ve ileri gelenlerin çoğu tutuklanarak iktidar teslim alındı. 235 general ve 3500 civarında subay emekliye sevk edilerek, ordu adeta ele geçirildi. 1402 üniversite öğretim görevlisi görevden uzaklaştırılıp bazı üniversiteler de kapatılarak üniversiteler kontrol altına alındı. 520 hâkim ve yargıç görevden alınarak, yargının bağımsızlığına büyük darbe vuruldu.
Formun Üstü
Dönemin Cumhurbaşkanı Celâl Bayar, Başbakan Adnan Menderes ile berber, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun, İstiklal Savaşı kahramanlarından batı cephesinin ilk komutanı Ali Fuat Paşa, Kore gazisi Tahsin Yazıcı ve emekli olduktan sonra DP'den milletvekili seçilen eski Genelkurmay başkanı Mehmet Nuri Yamut gibi çok değerli askeri zevat bile tutuklananlar arasındaydı.
Bu kişilerin tutuklanması bile ihtilali yapanların ne kadar gözü dönmüş birer canavar olduklarını göstermektedir. Ordu içindeki bu subaylar, hiçbir emir komuta ve hıyaraşık düzene uymadan, nizamı meşru yapının dışında, gayrı meşru bir yapılanmayla, çok ağır bir anayasal suç işleyerek ev basan bir eşkıya gibi ülke idaresini ele geçirdiler. Kelimenin tam anlamalıyla anayasayı çiğnediler. Silahlı Kuvvetler içindeki her turlu gayrı nizamı oluşuma cunta denir. Açıkçası Ordu içindeki çeteleşmenin adıdır cunta. 27 Mayısı cuntası, kendileriyle iş birliği yapmayan zamanın Genelkurmay Başkanını bile tutuklayıp hapse attılar. O günlerde görevden uzaklaştırıp evinde emekliliğini bekleyen eski Kara kuvvetleri komutanı Org. Cemal Gürsel’i harekâtın başına geçirerek yaptıkları çirkin işe bir nebze olsun meşrutiyet katmaya çalıştılar.
27 Mayıs darbesini yapanlar, kurdukları; ADALET DIVANI adını verdikleri uyduruk bir mahkemeyle önce; 10 yıllık DP iktidarının lider kadrosundan oluşan 15 kişiyi idama mahkûm ettiler. Bu 15 kişiden ilk etapta 4 kişi haricindekileri ömür boyu müebbet hapse çevirdiler. Daha sonra devrik Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ da yaş haddinden dolayı idam edilmekten vazgeçildi. Sonuçta:
Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Polatkan' dan oluşan 3 devlet adamını siyasi bir cinayete kurban ederek idam ettiler.
Yapılan bu haksız ve mesnetsiz, cinayet varı idamlarla; bundan sonra iktidara talip olacak olan bütün siyasi parti ve kişilere de büyük bir gözdağı verilmiştir. Adeta denmiştir ki; bundan sonra bizim koyduğumuz sınırların dışına çıkan iktidarlar; aynen DP ve Menderesin akıbetine uğrayacaktır. Nitekim yıllar sonra 1990 lı yıllarda Başbakanlık yapan Tansu ÇİLLER, bir keresinde “HER BAŞBAKANIN MASASININ ÜZERİNE ADNAN MENDERESİN İDAMLIK RESMİ VARDİR” demişti. Darbeden 30 yıldan fazla bir zaman sonra, O günkü Başbakanın söylediği bu söz, açıkladığım tespitlerimi doğrulamaktadır.
57 Yıl Önce 17 Eylül 1961 günü, 27 Mayıs Darbesini yapanların kurdukları uyduruk bir sözde mahkemeyle; Haksız ve suçsuz bir şekilde yapılan o idamları lanetliyorum. O muhterem 3 büyük devlet adamımızın, idam edilmelerinin asıl sebeplerinin, yazımın başında 3 ana maddede açıkladığım sebepler olduğunu çok iyi biliyoruz.
Bu sebeple bu ülkenin vatansever bir evladı olarak; Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Polatkan' ı rahmet ve minnetle anıyorum. Yüce ALLAH, vatanları için siyasi bir cinayete kurban giden bu mazlum devlet adamlarımızın mekânlarını Cenneti ala etsin… Amin.
MERKEZ BANKASI NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR
Enflasyon ve Faiz ilişkisinde 2 ayrı görüş öne çıkmaktadır. Özetleyecek olursak bu iki görüşün kısaca tezleri şöyledir:
1. Görüşe göre; Enflasyon faizleri artırmaktadır. Bu sebeple enflasyonun daha fazla artmaması için Faizleri artırmak lazımdır. Türkiye’ deki bankacıların ve ekonomistlerin çoğunluğunun ve namı değer faiz lobisinin görüşleri böyledir.
2. Görüşe göre; Faizler kredilerin, yanı paranın maliyetini artırdığı için Enflasyonu da artırmaktadır. Bu sebeple Enflasyonun düşürülmesi için önce Faizlerin düşürülmesi gerekir.
Sayın Cumhurbaşkanımız ısrarla bu görüşün doğru olduğunu ve faizlerin muhakkak aşağı çekilmesini her fırsatta söylemektedir. Bende bu görüşten yanayım.
İş adamı düşük faizle kredi kullanacak ki hem işini büyütüp istihdamı artıracak, hem de ürettiği malin para maliyeti yüksek olmayacak. Faizler yüksek olursa, yeni yatırımlar yapmak zorlaştığı gibi, her şeyden önce yüksek para maliyeti, üretilen malın maliyetini artırır. Bu durum da doğal olarak, mal ve hizmetlere, zam yapmak mecburiyeti doğurur. Bu da enflasyonun artması demektir.
Durum bundan ibaret iken, Sayın Cumhurbaşkanımız her fırsatta “Faizlerin indirilmesi gerekir” diye haykırırken; Merkez Bankası ve Para Politikası Kurulu (PPK) ne yapıyor? Faizleri artırma kararı alıyor. 3 gün önce toplanan Eylül ayı Para Politikası Kurulu (PPK) faizleri 6,25 puan arttırarak yüzde 24'e yükseltme kararı aldı.
Şimdi soruyorum bu kararla istihdam artışı durur, en önemlisi kredi kullanan müteşebbislerin, maliyetleri artacağı için; doğal olarak, Mal ve hizmetlerine zam yaptıkları zaman, oluşacak enflasyonun, yanı artan hayat pahalılığının sorumlusu kim olacaktır?
Millet kimi sorumlu tutacak, kime kızacaktır?
Ebetteki bu sorunun cevabı hepimizin bildiği gibi; sorumlu tutulacak merci İktidar olacaktır. Öyleyse iktidarlar; (İktidarda kimin olduğu önemli değil, bugün Ahmet, yarın Mehmet olur. Burada bir ilkeden bahsediyoruz) kendilerinin inisiyatifiyle oluşmayan bir hata ve yanlışlıktan niçin sorumlu tutulsun. Bu seçilmiş iradeye haksızlık olmaz mı?
Efendim neymiş Merkez Bankası özerk yanı bağımsız olmalıymış. Bütün dünyada böyleymiş. Külliyen büyük bir yanlışlık. Demokratik, normal bir devlette sadece iki kurum veya makam bağımsız olur. Bunlar YARGI VE DİNİ Kurumlar dir. Daha açıkçası ülkemiz üzerinden konuşacak olursak. Sadece Mahkemeler ve Diyanet İşleri Başkanlığı, tam özerk ve tam bağımsız olmalıdır. Bu iki güzide kurumun dışında Merkez Bankası ve Askeriye dahil; Her kurum ve kuruluş seçilmiş İradeye yanı meşru iktidara tam bir bağla bağlı olmalıdır.
Böyle olacak ki, İktidarlar her alanda kendi politikalarına uygun hizmet edebilecekler. Ve aynı zamanda kurumların yapabileceği, bir yanlışlığın veya eksikliğin de önüne geçmiş olabileceklerdir. Daha da önemlisi seçim zamanı geldiğinde, İktidarların; millete hesap verecekleri zaman, oluşan bir başarısızlığın arkasına gizlenecekleri mazeretleri kalmasın.
Kısaca anlatmaya çalıştığım bu sebeplerden dolayı, Naçizane görüşüm; Merkez Bankasının Özerk ve bağımsızlığı kaldırılmalı, Ekonomiyle ilgili bir bakanlığa veya direk Cumhurbaşkanlığına yanı BAŞKANA bağlanmalıdır.
Alihan YILMAZ 17.09.2018