30 Mart Yerel Seçimlerine sadece birkaç gün kaldı. Günlerdir estirilen hava, yazılanlar, çizilenler, piyasaya sürülen kaset ve telefon dinlemeleri bu seçimleri; bir genel seçim havasına, hatta Tayip Erdoğan için yapılan bir güven oylaması atmosferine dönüştürdü.
Neden böyle oldu? Sebebi çok basit.
Uzun yıllardır Türkiye’ yi perde arkasından yönetenler; AK Parti İktidarında, Ülkemizin idaresini Başbakanımıza kaptırdıkları için, özellikle son iki üç yıldır, Sayın R. Tayip Erdoğan’a karşı büyük bir mücadele başlattılar. Bu çevreler, her türlü ahlakı ve insanı değerleri bile hiçe sayarak, Başbakanımıza karşı ilan edilmemiş çirkin bir savaş açtılar.
Önce medyadaki adamaları vasıtasıyla, Gazete köşeleri ve TV açık oturumlarında hep; Sayın Erdoğan’ın gittikçe otoriteleştiği, yıktığı Askeri vesayet rejimİ yerine kendi sivil vesayetini oluşturmaya çalıştığı ve nihayetinde diktatörlüğe doğru gittiği tezi işlendi.
Böylece geniş halk kitlerine; Sayın Erdoğan’ ın şimdiden durdurulması gereken. “geleceğin Diktatörü” gözüyle bakılması sağlanmaya çalışıldı. Ayrıca muhalif kişilerin Başbakanımıza karşı olan hoşnutsuzluğu, kin ve nefrete dönüştürüldü.
Sonuçta Sayın Erdoğan’ a karşı bilenmiş bir fanatik muhalif kesim oluştu. Sonra da bu fanatik muhalif kesimin kullanılmasına sıra gelmişti.
Bu amaçla, bu öfkeli yığınlara, “Gezi parkı ayaklanması” yaptırıldı. Hesaplarına göre, orada oluşacak Türkiye geneli baz alındığında çok küçük, ama iç ve dış medya tarafından adeta devleştirilecek bu “kalkışma hareketi” karşısında Sayın Erdoğan daha fazla dayanamayıp istifa edecekti. Sonrada yerine, sadece geçiş sürecine kullanılmak üzere düşük profilli biri getirilerek, AK Parti ele geçirilecekti.
Ama bu hesap tutmadı.
Çünkü İki şeyi unuttular. 1. Sayın Erdoğan’ in eğilmeyen dik duruşunu. 2. Milletimizin iradesine sahip çıkma azım ve kararlılığını. Türk milleti İradesine, kendi elleriyle iktidara taşıdığı T. Erdoğan’a sahip çıktı.
Bunun üzerine Ülkemizi eskisi gibi perde arkasından yönetmek isteyen “Gayrı Milli şer odakları”; 17 Aralıkta hazırladıkları yargı kumpasıyla, yeni bir kirli oyunla, yeniden atağa geçtiler. Önce 4 Bakan oğlunun ve Halk Bankası Genel Müdürünün adı geçtiği yolsuzluk davaları açıldı. Bu davaların açılış şekli ve uygulanan gayrı kanunsuz usulsüzlükler sonucunda; Daha çok Polis ve Yargı teşkilatında çöreklenen, devlet içinde devlet olmaya çalışan paralel bir yapının varlığı ortaya çıktı.
İşin en tuhaf ve en vahim tarafı, bu paralel yapının kimliği oldu.
Başbakanımızın günlerdir yaptığı açıklamalarda açıkça belirtiği gibi, paralel yapı olmakla suçlanan oluşumun Gülen cemaati olduğu anlaşılmaktadır.
İster adına paralel yapı densin ister başka bir şey. F. Gülen cemaatinin 17 Aralık 2013 ten sonra, gerek internete sızdırılan gerçek veya çoğu kez montaj telefon görüşmeleri, gerek Ak Parti ve Sayın Erdoğan’a kaşı yapılan suçlamalar ve takınan yakışıksız çirkin tavırlar… hatta; Bu konularda CHP ve ABD-İSRAİL ekseniyle örtüşen pek çok ortak vaziyetler içinde olması şunu gösteriyor:
Gülen cemaati özellikle Polis istihbaratı içinde yerleştirdikleri adamlarıyla, bugünler için kullanılmak üzere yıllardır hazırlıklar yapmış. Bu amaçla binlerce kişiyi kanunsuz bir şekilde dinleyip kayıt altına almışlar.
Gezi parkında Sayın Erdoğan’ i iktidardan uzaklaştıramayan iç ve diş mahfiller; 17 Aralıkta son kozlarını kullanarak, Gülen cemaatini Sayın Erdoğan’ a karşı harekete geçirdiler.
Bu kez de oyun tutmadı.
Nasıl ki “Gezi kalkışmasından” sonra 16 Haziran 2013 de Kazlıçeşme’ de milli iradesine sahip çıkmak amacıyla 1.5 milyondan fazla vatandaşımız Sayın Erdoğan’ ın etrafında toplandı. Bu toplanış ülkemizin önünü tıkamaya çalışan çakalları çok ürküttü. Bu kez de yeni yapılan, Yenikapı meydanında, daha da fazlası 2 milyonu aşkın bir halk çoğunluğu yine İradesine sahip çıkarak, ülkemizin meşru lideri Sayın R. Tayip Erdoğan’ in etrafında kenetlenmiştir.
O gün, Yenikapı’ da toplanan o topluluk; adeta demiştir ki:
“Biz Türk Milletinin siyasi bilinçli çoğunluğu olarak; Bundan önce benzer ayak oyunlarıyla irademize tecavüz edilerek iktidardan uzaklaştırılan; Ulu hakan 2. Abdülhamit’ e, Menderes’ e, Özal’ a, 28 Şubatta Erbakan’a sahip çıkamadık. Ama gözümüz açıldı artık. Bu kez:
12 yıldır Ülkemizi kalkındırıp güçlendiren, memleketimizin kaynaklarını size yedirmeyip bize hizmet olarak sunduğu için karşı çıktığınız, Meşru liderimiz Sayın R. Tayip Erdoğan’ ı size yedirmeyeceğiz.
Uydurduğunuz yalanlar, yayınladığınız kara propagandalar bize vız gelir.
Bu yalan ve iftiralarla siz, ancak bizim aklımızla dalga geçmiş olurunuz ki, bu da bizim size olan nefretimiz artırır ancak”. Bugüne kadar Başbakanımız Sayın Erdoğan’a karşı oynanan kirli ve çirkin oyunların kısa özeti böyle.
Yanı bütün bunlar demek oluyor ki: 30 Mart seçimlerinde bizler millet olarak, sadece “mahalli idarecilerimizi” seçmeyeceğiz. Aynı zamanda, elimizden alınmak istenen; seçtiğimiz iktidarımıza, liderimize ve nihayet milli irademize sahip çıkacağız.
Çünkü, ALLAH göstermesin, bu seçimlerde AK parti kayda değer oranda bir oy kayıp ederse; sadece birkaç Belediye başkanlığını kayıp etmiş olmayacak. Yaklaşık 12 Yıldır ülkemizin kaynaklarını yedirmediği, yönetime ortak etmediği, çakalların elini güçlendirmiş olacaktır. Şunu çok iyi bilmemiz azım ki: Böyle bir durumda kayıp edecek olan Sayın Erdoğan olmayacaktır. Kayıp eden, maalesef Türkiye olacaktır.
Özellikle ülkemizdeki fakir fukara, garip gureba daha fazla kayıp ederek çok acı çekçeklerdir.
O zaman ülkemiz hızla yönetemeyen, ama diş güçler ve içerdeki onların yerli işbirlikçisi karanlık mahfiller tarafından yönetilen, “Eski Türkiye” olacaktır.
Bu seçimlerde aslında, asıl ve nihai hedef, önümüzdeki birkaç ay sonra yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Hedeflenen şudur:
Eğer bu seçimlerde AK Parti oyları en azından % 40 ın altına düşürülürse, T. Erdoğan’ın karizmasına büyük bir darbe vurulacak. Bu darbenin rüzgârıyla şişirilen yelkenler sayesinde Cumhurbaşkanı seçilmesi kolaylıkla engellenmiş olacaktır.
İşte sevgili okurlarım, Oynanmakta olan bu oyunları görebilen ve ülkemizi çok seven, yaklaşık 12 yıldır süren istikrarlı kalkınan ve güçlenen ülkemizin bu güzel gidişatının devam etmesini isteyen vatansever bir kardeşiniz olarak söylüyorum:
Gelin 30 Mart günü iki elimiz kanda da olsa sandık başına gidelim. Ufak tefek olaylara, gereksiz detaylara takılmadan; Milli irademize, Ülkemizin istikrarına, kalkınmasına, bölgesinde söz sahibi güçlü bir ülke olmamıza sahip çıkalım. Kanal İstanbul, 3. Köprü, 3. Havaalanı gibi yapılması planlanan onlarca devasa projelere sahip çıkalım. Kısacası 100 yıldır olmaya çalıştığımız büyük hedeflerimize, ulaşmaya ramak kalmışken bu gidişatı kendi ellerimizle heba etmeyelim.
Tek kelimeyle 30 Mart günü, sandıkta Ülkemize, cennet vatan güzel Türkiye’ mize sahip çıkalım.