Temel Kotil; 1959 yılında Rize Gündoğdu’da başlayan maratonun yılmayan koşucusu. Bulunduğu konuma mücadelelerle geldi. Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ) Genel Müdürlüğü görevinden alındığını duyduğum an aklıma hemen “bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmaz” sözü geldi. Aynı nahiyeli hemşerim Temel Kotil ile yıllar önce yapmış olduğu söyleşiyi sizlerle paylaşıyorum.

Çocukluk günlerinizden hatırladıklarınız nelerdir?

ÇAY BAHÇELERİNDE DOLAŞMAYA BAYILIRDIM

İlkokul dönemimin beş yılı Rize’de geçti. Rize’de pek okumak istemiyordum. Neden? Etraf çok güzeldi. Rize Gündoğdu'nun dağınık evleri arasındaki sarp yokuşları tırmanıp, çay bahçelerinde dolaşmaya bayılırdım. Evimiz, deniz seviyesinden 300 metre yukarıdaydı ve etrafımız dik dağlarla çevriliydi. Bu yüzden çok yağmur yağardı. Gündoğdu’dan eve yürürdük. 1 km mesafeli bir yoldu. Bir vadi. O vadinin içinde yaz kış akan bir su. Bir köşesinde evimiz, diğer köşesinde biz vardı. Gün ortasında durup dururken yağmur yağar. Ne müthişti o anlar. Çocuğuz, şemsiyemiz falan yok. Nereden olacak? Mevsim yaz, kıyafetler incecik. O kadar ıslanırdık ki “Şeker değiliz ki eriyelim” der geçerdik. Evimizi rahmetli dedem yaptırmış. Kendisi ustaymış ama daha çok tabanca-tüfek tamiratı yapar, gelirini öyle sağlarmış. Derede balık tutmak daha güzeldi. Belki de köy okullarında olduğu gibi çocukları okumaya heveslendiren çevre, öğretmenler yoktu. 1969’da İstanbul’a geldiğimde yaşlı bir hocamız vardı. Hocamız ne yaptı bilmiyorum, bir anda değişiverdim. Bütün ömrüm boyunca kaybettiğim iki yılı yerine koymak için uğraştım. İki yılımı hâlâ unutmadım. İyi ki o iki yılımı kaybetmişim. Okumak istemeyebilirdim. Büyük ihtimalle bunlar arkasından gelmeyecekti.

Ali Dedenizden söz edermisiniz?

NAYLAMIZ PAHÇAMIZ VARDI

Dedemin, evin üst katında bir büyük, bir küçük odası vardı. Çalışma odası küçük odaydı ve karşı vadiye bakardı. Rahmetli Ali dedem çok okurdu. Kendisinin el yazması eserleri vardı. Ölünce ailede başka okuyan kalmadığı için bütün kitaplarını ve kendisine ait el yazması eserlerini vermişlerdi. Ziyan olmasın, başkası okusun diye. Yalnızca bir el yazması eseri ve bir Kur’an’ı kaldı. Her gün Kur’an okurmuş. En çok da Yasin suresini okurmuş. Çünkü o sayfa daha çok eskimişti. Ocakta çalılar yanarken mısır, kestane pişirirdik. Bir de naylamız ve pahçamız vardı. Etrafta mandalina, elma, armut ağaçları ve üzüm asması vardı. Çok yağmur yağdığı için asma, bir ağaca sarılarak çıkardı. Biz, o ağaçlara tırmanırdık.

Hiç bilyalı tahta arabanız oldu mu?

TAHTA ARABAMI KENDİM YAPARDIM

On yaşına kadar yaşadığım coğrafyanın çetin şartlarının karakterimi olumlu etkilediğini düşünüyorum. Rize’yi göklere çıkarmak için demiyorum ama düz bir ovada yaşamakla yamaçlı bir yerde yaşamak arasında fark var. Oynamak için tahta araba yapardık. “Kaymak arabası” derdik ona. Anne tarafından dedem marangozdu, marangozhanesi vardı. Bazen o yokken oraya girer, aletleri kullanırdık. O da bize “Bir yerinizi keseceksiniz!” diye kızardı. En kolayı, ağacı dilim dilim doğrayarak tekerlek yapmaktı. Bu tekerlekler çok sağlam olmazdı çabuk kırılırdı. Daha sağlam oldukları için dedemin tahtalarını yürütür, onları daire biçiminde keserdik. Ben beş, altı yaşlarındayken yol yapıldı. Yüksek bir rampa vardı. Ara sıra yuvarlansak da yüz elli metre kayıyorduk. Bu müthiş bir şeydi. Bunun dışında taşla oynardık. Bir taşı başka taşa vurup zıplatmaya çalışırdık. Çelik çomak oynardık. Yerdeki sopayı diğer sopayla vurup fırlatmaya çalışırdık. Yazın kuş tutardık. Çarıkpat dediğimiz bir düzenek kurardık. Bir tahta levha alıyorsun, levhaya delikler açıyorsun. Ondan sonra, bizde at olmaz, ineğin kuyruğundan kılları kesiyorsun (rahmetli babaannemin ineklerinden) onları halka yapıyorsun, deliklere takıyorsun. Ortaya biraz kabak çekirdeği koyuyorsun. Tahta içinde kabak çekirdeğini gören zavallı kuş hemen geliyor, onu yemeğe çalışıyor. Yürüyor, yürüyünce halka kapanıyor, biz de onu yakalıyoruz. Babam bir süreliğine Almanya’daydı. Evde; babaannem, annem, ablalarım, erkek kardeşim, kız kardeşim vardı. Beş kardeşiz; iki erkek, üç kız. İki ablam, bir kız kardeşim, bir erkek kardeşim var. Köyde yaşamak güzel bir deneyim. Tabiat içinde yaşıyorsanız, onun ne kadar dürüst olduğunu da anlarsınız. Siz bir şey yapıyorsunuz, o bir şey yapıyor. Eğer kavga ediyorsanız biri kazanıyor öbürü kaybediyor. Doğru şey yapıyorsanız size meyve veriyor. Yanlış bir şey yaparsanız ya da yanlış bir şey verirseniz meyve ağacı kuruyor. Hiç şaka değil, çok adil bir durum...

Gurbete çıkmak o yıllarda Rizelilerin kaderiydi. Babanızda çok çocuk sayılacak yaşta gurbete çıkmış

BABAM, ON ÜÇ YAŞINDA GURBETE ÇIKTI

Babam 1933 doğumludur. Almanya’ya işçi olarak gitti, beş yıl kadar orada çalıştı. Kış mevsimlerinde gelirdi eve. Gelirken bizlere birçok hediye getirirdi. Herkes ona çalışkanlığından dolayı “karınca” derdi. Bütün ömrünü çocukları için harcadı. Babam ilkokul mezunudur. Okuyamadı, çünkü onu okutacak imkan olmamış. Babaannem babama, yani oğluna bir kalem almak için nasıl çalıştığını, kurşun kalemin hangi hassasiyetle kullanıldığını bana anlatırdı. Rize’de balıkçılık ve çay dışında yapılacak çok iş yok. Babamın gençliğinde çay yoktu. 50’lerden sonra çay geldi. Bunların dışında ya inşaatta çalışacaksınız, taş kıracaksınız, ev yapacaksınız ya da tornacılık, frezecilik, demircilik yapacaksınız. Babam bunların hepsini yaptı. Babaannem babamın on üç yaşındayken İstanbul’a gurbete gittiğini, dayılarının yanında fırıncılık ve dalyancılık yaptığını, kazandığı parayla kendisine elbiselik kumaş aldığını anlatırdı. On üç yaşında bir çocuk gurbette yaşıyor, annesine para ve hediye getiriyor. Şimdikiler ise 23 yaşında gurbete gidip çalışmaktan çekiniyorlar. Beş yıl yurt dışında kaldı. Ben beş yaşındayken, babam Almanya’ya giden ilk kafiledeydi. Almanya dönüşünde İstanbul’da müteahhitliğe başladı. İki yıl sonra ailece gemiyle İstanbul’a geldik.

O dönemin Rize’sinden ve İstanbul’a gidişinizden söz edermisiniz?

RİZE’DEN İSTANBUL’A GEMİYLE GELDİK

İlkokula, Rize Gündoğdu İlköğretim Okulu’nda başladım. Eski bir okuldu. Okulun hemen yanında sur gibi duvarlar içinde bir konak vardı. Gündoğdu o zaman nahiye, yani bugünkü tanımıyla beldeydi. Osmanlı döneminde Rize’de büyük ihtimalle bir askeri birlik vardı. O dönemlerde, Kırım’dan kayıkla gelip çocukları çalarlardı. Dolayısıyla sahilde yaşamak mümkün değildi. Evimizi sur içine almamız gerekiyordu. Okula ilk gittiğim günü hayal meyal hatırlıyorum. Aralık doğumlu olduğum için 1967 yılında, 7,5 yaşındayken ilkokula başladım. Rize’den İstanbul’a gemiyle geldik. O zaman sık otobüs seferleri yoktu. Rize’den bineceğiz gemiye ancak liman yok, gemi kıyıya yanaşamıyordu. Bizi büyük kayıklarla gemiye götürdüler. Rize’den yola çıktık. Trabzon limanına geldik. Sonra Samsun... Dura dura, iki gece üç günde Karaköy’e geldik. Babam da bizimle beraberdi. Yanılmıyorsam bizi karşılamaya dayım gelmişti. Bu İstanbul’a ilk gelişimizdi. Gemiden indik, Cerrahpaşa’ya gittik. Babam iki yıldır müteahhitlik yapıyordu. Dayımla ortak çalışıyorlardı. İlk inşaatı Aksaray’da, İkincisini Cerrahpaşa’da yapmışlardı. Bu binalardan bilinde kendilerine birer daire ayırmışlardı. Dayımla dairelerimiz en üst katta ve karşılıklıydı.

Geçim zordu kıtlık zamanlarıydı sanıyorum

KITLIK ZAMANI İNSANLARI

Annem bizlere mükemmel bir annelik yaptı. Bizleri çok iyi yetiştirdi. Babaannemin benim hayatımdaki yeri en az annem kadar önemlidir. Fatma ve Müşerref ablalarımın, Emine ve Yusuf kardeşlerimin benim üzerimde hakları çoktur, insanlar bütün çevresiyle büyüyor. Köyde dört ev iç içeydik. Anneannem, anne tarafından Hüseyin dedem, Asım amcam, Bayram ve Şevket dayılarım, Emine halam (Allah rahmet etsin), Emine teyzem ve özellikle dört evin bütün halkı tek bir aile gibiydik. Çok sevdiğim babaannemden dürüst olmayı, samimi olmayı ve çalışmayı öğrendim. Rahmetli dedem çok genç ölmüş, babaannem çok erken yaşta dul kalmıştı. 2. Dünya Savaşı yılları. Kıtlık var. Biz de aç kalanlardandık. Babaannem babamın ilkokula gittiği dönemlerde okul malzemesi almanın ne kadar zor olduğunu, bir kalem almak için ne kadar çok çalıştığını bize anlatırdı. O, evin direğiydi. Babaannemin okuma yazması yoktu ama kendisi benim ilk öğretmenimdi. Altı yaşına kadar onun okulunda okumuş, hayat dersi almıştım. Rize’nin Ruslar tarafından işgalini görmüştü. Hayatın her bir zorluğunu yaşamıştı. Bugün neyim varsa aile büyüklerime, özellikle de dört çocuğumuzun annesi eşim Remziye Hanım’a borçluyum.

Çocukluğunuzun Gündoğdu’su nasıldı?

ÇOCUKLUĞUM GÜNDOĞDU’DA GEÇTİ

Tahsilim için New York'a gittiğimde; çevremize bakarak “burada ne kadar yüksek binalar var” dedik. O zaman Türkiye'de o kadar yüksek bina yoktu. Ben Gündoğdu Beldesi'ndenim. Çocukluğumun geçtiği Gündoğdu Vadisi'nde dağa doğru baktığımda arkada sıralı bir şekilde dizilen dağlar gökdelen gibiydi. Çok keskin dağlardı ve dağın ucu görünmüyordu. Ben yüksek dağları çocukluğumda gördüğümden Amerika'daki gökdelenlere hiç şaşırmadım. Arkadaşlarıma da “neden şaşırıyorsunuz” dedim.

Yaşadığınız coğrafya sizi nasıl etkiledi?

ZİRVEYE ÇIKMA CESARETİMİ VELİKÖY VADİSİNDEN ALDIM

Rize dünyanın en güzel yerlerinden biridir. Yamaçları ve derin vadileri olan bir yer. Bende Veliköy vadisinde büyüdüm. Keskin ve zor bir ortamda olduğu için burası beni her zaman etkiledi. Ben zirveye çıkma cesaretimi vadimden aldım, vadimdeki çıkılması güç ağaçlara çıkarak cesaret aldım. Ihlamur ve kızılağaçlara çıkarak, üzüm asmalarının üstünde dolaşarak büyüdüm. Ağaçların tepesine çıktığın zaman, düşme ihtimalini hiç düşünmüyorsunuz.

Hedeflediklerinizi gerçekleştirdiniz mi?

ÜÇÜNÇÜ YÜKSEK LİSANSIMI YAPMAK İSTERDİM

Geriye dönüp baktığımda hayal ettiklerimin hep yarısını yaptığımı kabul ediyorum. Hayaller yapabileceklerimizden ileriye gidiyor. ABD'de iki kez yüksek lisans yaptım. Üçüncüyü de yapmak isterdim. Hem uçak, hem de makine mühendisliğinden yüksek lisansım var. Üçüncüyü ise inşaat dalında yapacaktım ama yarıda kestim. Bunun yanında doktora da yaptım. Hiçbir zaman iyi yaptık kelimesini kullanamıyoruz. Çünkü daha iyisi var. Büyük bir havayolunun genel müdürü bana şunu söylemişti; "Türkiye'nin gelişmesine, hükümetine ve THY'ye imreniyoruz. Ülkemizde ekonomik büyüme çok hızlı gerçekleşiyor. Marka olmayan, uluslararası boyuta taşınmamış olan, Türkiye'nin içinde kalan aktiviteler ve ticari faaliyetler, buna 'Türk çayı da dâhildir' başarılı olma şansı yok.

TEMEL KOTİL’İN BİYOGRAFİSİ

1959 yılında Rize'de dünyaya geldi. Hayatının ilk 10 yılı Rize'de geçti. Babası işçi göçü anlaşması sonrası Almanya'ya giden ilk işçi grubuna katılmış, orada biriktirdiği parayla İstanbul'a yerleşti. 1969 yılında ailesiyle birlikte İstanbul’a taşındı. İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak Mühendisliği bölümünden 1983 yılında mezun oldu.1986 yılında ABD'nin AnnArbor kentindeki Michigan Üniversitesi'nin "Uçak Mühendisliği" bölümünde yüksek lisansını, 1987'de de aynı üniversitede makine mühendisliği dalında ikinci yüksek lisansını, 1991’de de yine Michigan Üniversitesi’nde makine mühendisliği bölümünde doktorasını tamamladı. Kotil, 1991-93 yılları arasında İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nde Havacılık ve İleri Kompozit Laboratuvarlarının kuruculuğu ve yöneticiliğini yaptı. İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’nde yardımcı doçent ve doçent olarak hizmet verdi. Aynı fakültede bölüm başkan yardımcılığı ve 1993–94 yıllarında da fakülte dekan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Araştırma Planlama ve Koordinasyon Daire Başkanı olarak görev yaptı. 2001 yılında ABD’de Illinois Üniversitesi'nde misafir profesör olarak hizmet vermiş ve daha sonra New York'ta Advanced Innovative Technologies Inc/de Araştırma ve Mühendislik Bölümü Başkanlığı'nı yürüttü. 2001 yılında ABD’de Illinois Üniversitesi'nde misafir profesör olarak hizmet vermiş ve daha sonra New York'ta Advanced Innovative Technologies Inc/de Araştırma ve Mühendislik Bölümü Başkanlığı yaptı. İstanbul Üniversitesi Makina Mühendisliği Bölümü'nde dersler vermektedir. Evli ve dört çocuk babası olan Kotil’in birçok araştırma ve bilimsel yayını vardır. 2003 yılında THY'deki kariyerine Teknik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı olarak başlayan Kotil, 2005 yılında THY Genel Müdürlüğü görevine atandı. 2006 yılında da IATA Yönetim Kurulu Üyeliği'ne seçildi. 2014-15 yılları için Avrupa Havayolları Birliği Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine seçildi. , THY'yi dünyanın önde gelen havayolu şirketlerinden biri haline getirdi. 2016 yılından Havacılık ve Uzay Sanayii AŞ (TUSAŞ) Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Evli ve dört çocuk babasıdır.

Temel Kotil birçok hedefine ulaşmış, ülkemize büyük artıları olmuştur. Kaybeden o olmaz. O bulunduğu her noktada güzelliğini korur.

Fatih Sultan KAR / İST.

Kaynak: HABER MERKEZİ