İnsanoğlu ilk zamanlardan beri, sanırım hep bu soruyu sormuştur kendine. “Niçin geldik bu dünyaya”. Bundan sonra da diğer sorular peş peşe gelir. Bu dünya hayatı, kâinat veya evren dediğimiz yeryüzünden, gökyüzünün en ücra köşesine kadar ki, bütün bu alemeler; neden, niçin ve kim tarafından yaratıldı.
Bu ve benzeri sorulara; yüz yıllardır çeşitli kesimlerdeki insanlar, kendilerine göre değişik cevaplar vermişlerdir. Bana göre, bu konudaki cevapları 3 ayrı ana gurupta toplayabiliriz.
- Guruptakiler: Din ve din âlimlerinin cevapları.
- Guruptakiler: Başta Fizik, Kimya, Biyoloji ve benzeri ilimlerin uzmanları tarafından, bu olaya bilimsel açıdan yaklaşmaya çalışan “Objektif bilim adamlarının” görüşleri.
- Guruptakiler: Evrim ve Darvin teorisine inanan, materyalist ve Ateistlerin görüşleri,
Şimdi bu görüşleri sırayla inceleyip doğru cevabı bulmaya çalışalım. ilk önce 2. sıradaki, Olaya objektif yaklaşan bilim adamlarının, görüşleriyle başlayalım.
Bu guruptaki bilim adamları, yaptıkları ve elde etikleri her bilimsel yeni bilgi ve bulgularda, Evrenin çok karışık, çok mükemmel bir tasarım ve çok kompleks bir yapı olduğu tezine varmaktadırlar. Kâinatın içindeki sayısız sayıdaki en küçük bir canlı hücresi dahi, hayal edemeyeceğimiz kadar mükemmeldir. “En basit bir canlı hücresi dahi, bilim dünyasının ortak kanaatiyle, insanoğlunun bugüne kadar karşılaştığı en Karmaşık (kompleks) yapı unvanını korumaktadır. Modern bilim, tek bir canlı hücresinin dahi büyük bir şehirden çok daha kompleks bir yapıya ve iç içe geçmiş karmaşık sistemlere sahip olduğunu ortaya koymuştur. Böyle kompleks bir yapı, ancak bütün parçaları aynı anda ve eksiksiz olarak ortaya çıktığında işlev görebilir. Yoksa hiçbir işe yaramaz, zaman içinde dağılır, parçalanır ve yok olur. “ (Alıntı)
Evreni, kompleksiz inceleyen, Objektif gerçek bilim adamları, Bu kadar karmaşık sistemlere ve kompleks bir yapıya sahip Kainatın; Mutlaka Büyük bir “Tasarımcı - Yaratıcı” tarafından, tasarlanıp yaratıldığını kabul etmektedirler. Bilimin ana felsefesinde; Tesadüf ve sebep sonuç ilişkisine uymayan bir verinin yeri olmadığı için: Bu bilim adamları, bütün dinleri içine alan Genel ifadeyle, “İlahi varlığı” yanı “Tanrı” inancını tereddütsüz kabul etmektedirler. Çünkü Onlara göre; Kainat, tesadüflerle veya kendi kendisine oldular la izah edilemeyecek kadar, Mükemmeldir.
Bir kumsaldaki gelişi güzel şekilleri, deniz dalgalarının tesadüfen yaptığına inanmamıza rağmen; 5-6 yaşlarında ki bir çocuğun aynı kumsalda basit bir şekilde yaptığı, Kumdan kaleleri, Deniz dalgalarının tesadüfen yapabileceğine, haklı olarak, asla inanamıyoruz. Hal böyleyken, bu kadar mükemmel çok karışık-kompleks ve harika bir yapıya sahip kainatın; yaratıcısı olmadan, kendiliğinden oluştuğuna inanmak mümkün mü?.
Bu Objektif bilim adamları, Evrenin varlığının, Yaratıcıyı kuşkusuz işaret ettiğini söylemekle beraber yaratıcının hakkında konuşabilmek kendi alanları dışında olduğunu da söylerler. Açıkçası bu bilim adamları demek istiyor ki:
Evren-Kâinat, ALLAH' ın kudretinin eseri. Bize düşen bu eserin ne kadar mükemmel olduğunu incelemek. Gerçekten her yeni bulunan bilimsel veriler, ALLAH' ın kudret eserinin mükemmeliyetine daha çok hayret etmemize ve Rab’ımıza daha çok hayranlık duymamıza vesile olmaktadır.
Şimdi de 3. guruptakilerin, yanı genel olarak “Evrim Teorisi” altında birleşen bilim adamlarının düşüncelerini incelemeye çalışalım. Bunlara göre: Evren – Kâinat, kendi başına tesadüfen oluşmuş ve milyarlarca yıllık; devamlı, zincirleme bir tesadüfü evrimlerle gelişerek bu günkü mükemmel hale gelmiştir. Teorilerini oluşturan en önemli dayanakları olan, “Tesadüf” olgusunu açıklamakta zorlandıkları için, son zamanlarda buna bilinçli tesadüf demeye başlamışlardır.
Yanı bu Evrimcilere göre: Evren-Kainat ve onun içinde oluşan trilyonlarca mükemmel varlıklar, alemler ve bu alemlerin içindeki sayısını bilmekten aciz olduğumuz, bütün hal ve hareketler, bunların hepsi tesadüfen oluşmuştur. Yine onlara göre: Milyonlarca yıl önce bile Tesadüfen, evrendeki her şey kendine lazım olacak olan hal ve hareketlerin hesabını en iyi şekilde yapıp ona göre yerini ve pozisyonunu belirterek oluşuyordu. Mesela dünya oluştuğunda; mevsimlerin en iyi şekilde oluşabilmesi için; ekseni 23 derece (23 derece 27 dak.) eğik durmasının hesabını yapmış ve ona göre durmuştur... :))
Yine demek istiyorlar ki: Yakıcı özelliğe sahip 2 hidrojen atomu, yakma özeliğine sahip 1 oksijen atomuna; “gel arkadaş birleşerek, SU diye bir element oluşturalım, dünyada hayatın devamı için çok lazım olacak. Ama ikimizin doğasında olan yakma ve yakılma özelliklerimizi bırakıp yanma olayını söndüren bir özellik oluşturalım yoksa ilk düşen yıldırımdan sonra dünya yanıp kül olur demişler...” Verdiğim bu Açıklama örneği, sanırım herkes tarafından çok komik bulunmaktan öte Hiçbir ciddi tarafı bulunmamıştır. Hâlbuki bu örnek sadece bir tanedir. Evrimciler kâinatta sadece bir olayı bize bu kadar komik anlatmıyorlar... Trilyonlarca beklide çok daha fazla olan evrendeki olayların tamamını, hep böyle inanılması güç demiyorum, mümkünatı olmayan komik izahatlar la açıklamaya çalışıyorlar.
İşte evrendeki sayısının adını koyamadığımız adetteki âlemlerin, canlı ve cansız varlıkların hepsinin oluşmasını buna benzer olayla açıklamaya çalışmaktır; evrimcilerin görüşü, yanı “Evrim Teorisi.”
Evrimciler; yukarda belirtiğim bu saçma sapan, çocukları dahi güldürecek komik izahatlara inanırlar da.... “Evrenin–Kâinatın” bir yaratıcı tarafından yanı, ALLAH tarafından yaratıldığı gerçeğini, ısrarla inkar ederler.
Hâlbuki tekbir yeşil filizin dahi yaşayıp yeşermesi için; hayat bağı olan topraktan aldığı gıdaları bünyesine katmadan önce yapması gereken analizi gerçekleştirebilmesi için, bugünkü bir kimya mühendisi kadar bilgi sahibi olması lazım. Unutmayalım ki bu filizlerden dünyamızda katrilyonlarca var desek herhalde abartmış olmayız. Demekti Evrimciler göre; katrilyonlarca filiz veya yeşillik parçacıkları, Kimya fakültesini bitirmişlerde haberimiz yokmuş...
Evrimcilerin, Biyoloji ve canlılarla ilgili bilimlerdeki ağa babaları, tek dayanakları; Darwin ve onun oluşturduğu “Darwin Teorisi” dir. Bu teoriyi burada uzun uzun anlatmayacağım. Kısaca özetlersek.
Darwin teorisi: Canlıların tek hücreli bir canlıdan türeyerek, her türeyişte gelişip daha mükemmel bir hale gelerek en son maymunlar oluşmuş. Bu türeme ve gelişme devam ederek maymunlardan da insanlar türemiş. Yanı Onlara göre İnsanın atası Maymunlar, bütün canlı varlıkların ilk atası tek hücreli basit bir organizmaymış. Darwin de evrimciler gibi insanların ve canlıların, bir yaratıcı tarafından yanı, ALLAH tarafından yaratıldığını inkâr eder.
Bu sebeple, bütün bu saçma sapan ve ilmi hiçbir özelliği olmayan görüşlerine rağmen; günümüzdeki materyalist-Ateist (Hiç bir şekilde Tanrıya ve haliyle ALLAH a inanmayan) Bilim adamlarının, vazgeçemedikleri biridir, Darwin ve teorisi
Bütün bu izahatlardan da açıkça görülüyor ki; Evrim ve Darwin teorileri: En küçük bir ilmi izahat, açıklama ve analizden son derece yoksun oldukları halde, bazı bilim adamları ve hatta ülkemizdeki bazı materyalist- Ateist bilim adamı ve akademisyenlerimiz; sırf dine ve dinimize, inat bir karşı duruştan sebep bu teorilere sıkı sıkıya bağlanmış ve hatta her fırsatta savunmasını yapmaktadırlar. Bu konuda iki önemli şeyi çok iyi bilmemiz ve unutmamamız lazımdır.
Kudretinin tecellisi olan, Kainatın sahibi Yüce ALLAH, Kelamı ilahisi olan Kuran-i kerimde, evrenin ve canlıların kendi kendine olduğuna inanan evrimci ve Darvincilere mealen şöyle sesleniyor: “Acaba onlar (kâinat ve içindekiler) herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar? (Kuran-i kerim 52/35)
Nerden bakılırsa bakılsın hiçbir aklı, mantıki ve bilimsel gerçekçiliği olmayan Evrim ve Darwin teorileri hakkında şu iki önemli hususiyeti kabul etmek ve çok iyi bilmek lazım.
1- Evrim ve Darwin teorilerinin ilmi, bilimsel Hiçbir dayanağı yoktur. Özellikle batıda son dönemlerde yapılan bilimsel araştırmalar, her iki teoriyi de çürüten yeni bilgi ve bulgulara ulaşılmaktadır.
2- Evrim ve Darwin teorileri, Müslüman milletimizi ve özellikle bilim adamı ve yüksekokul öğrencilerimizi, Ateizme sürükleyen çok önemli bir etkendir. İşte bu sebeple:
Müslüman milletimizi, özellikle yeni yetişen neslimizi; Sağlam dini inanç ve imanımızdan, yüce ALLAH' a ve ahiret gününe inanmaktan alı koyan bu şer akımdan, Korumalıyız.
Son olarak 1. guruptakilerin, yanı Din ve din adamlarının görüşlerini açıklayalım: Din olgusunu genellemek çok zordur. Zira saçma sapan şeyler, putlara tapanlar, (haşa) çok tanrılı, inançlarda din olarak geçiyor. Tek hak ve gerçek din olan dinimiz, İslam dini de din olarak geçiyor. İslamiyet, diğer dinlerle mukayese edilemeyecek kadar farklı ve üstün olduğu için, her şeyden önemlisi tek yegane doğru din olduğu için, burada Din yerine, İslam dinini koyacağız.
Yüce dinimize göre, İnsanları, cinleri, Dünyayı, bütün kâinatı ve içinde olan her şeyi; yoktan var eden, yaratan, yaşatan, idare eden, ALLAH’ dir. Bu konuda: Kâinatın yaratıcı ve dolaysıyla yegâne sahibi olan Yüce ALLAH Celle Celalü, Kelamı ilahiyesi olan: Kuran-i kerimde mealen şöyle buyuruyor: “Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir.” (Kuran-i kerim 39/62) Yüce Rab’ımız, yaratıcı gücünü bize açıkça söyle söylemektedir. “(O), göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Bir şeyi dilediğinde ona sadece "Ol!" der, o da hemen oluverir.” (Kuran-i kerim 2/117)
Yegane Rabbimiz Cenabu ALLAH, Buna rağmen hala inanmayanlara, ondan dönenlere; gayrı Müslimlere, dinsizlere ve ateistlere şöyle sesleniyor. “İşte O, her şeyin yaratıcısı olan Rabbiniz Allah’tır. O'ndan başka tanrı yoktur. O halde nasıl olup da döndürülüyorsunuz! (Kuran-i kerim 40/62)
Hiçbir zaman unutmalarım ki, Bu dünyayı, yanı tüm Evreni-Kâinatı ve içinde olan her şeyi yoktan var eden, âlemlerin (bütün varlıkların) Rabbi (çok yüce, emsalsiz büyük) ALLAH celle celalu dur. Şimdi de şu soru aklımıza gelir. Cenabu ALLAH Celle Celalü, Bu alemleri, koca kainatı ve içinde de biz insanları, Neden ve Niçin yarattı?
Bu hayatı derecedeki çok önemli sorumuza cevaben, Yüce ALLAH mealen buyuruyor: “Ben cinleri ve insanları, ancak bana (inanip, iman ve ibadet ederek) kulluk etsinler diye yarattım.” (Kuran-i kerim 51/56) Böylece Rab’ımız, “Niçin geldik, bu dünyaya” şeklindeki sorumuzun çok net bir şekilde cevabını vermiş oluyor. Demek ki biz bu dünyaya Niçin gelmişiz: ALLAH' a kulluk etmek için geldik.
ALLAH' kulluk etmek, önce onu tanımak, Onu; emsalsiz bir ve tek bilmekle olur. Yüce Rab’ımızı, her türlü noksanlıklardan münezzeh sadece ona ait olan mutlak kemal sıfatlarıyla var olduğuna inanmakla olur. Ona, onu en iyi ve en doğru olarak anlatan, Kitabi ilahiye si olan Kuran-i Kerimde ve Peygamber efendimiz, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.s) in anlattığı biçimde önce inanıp iman etmeliyiz, sonrada güzel amel ve ibadet ederek kulluk etmeliyiz.
Yanı, ALLAH' ı tanıyacağız bileceğiz ve on itaat edeceğiz ama nasıl? Hristiyanların, Yahudilerin veya diğer batıl dinlerin anlattığı biçimde değil elbette. Tek doğru ve tek geçerli din olan, dinimiz Yüce İslam dininin belirttiği şekilde inanıp iman ve ibadet etmeliyiz. Nitekim Bu konuda Rab’ımız 2 ayrı ayeti kerimede mealen şöyle buyuruyor: “Şüphesiz Allah katında din İslam'dır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra sırf, aralarındaki ihtiras ve aşırılık yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah'ın ayetlerini inkâr ederse, bilsin ki Allah hesabı çok çabuk görendir.” (Al-i İmran 19) Ve diğer ayet. “Kim İslam'dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Al-i İmran 85) Demek ki, yüce ALLAH, Din olarak bizden sadece İslam dinini Kabul etmemizi istiyor. Onun dışındaki her hangi bir din ve benzeri inançların, hiç bir geçerliliği olmadığını ve asla kabul edilemeyeceğini, Ayrıca yüce dinimizin temel kaynağının Kuranı kerim ayetleri olduğunu ve bu ayetleri asla inkar etmememiz gerektiğini, açıkça bildiriyor bize, yüce Rabbimiz.
Yüce ALLAH Celle Celalü, İslam dini hakkındaki çok önemli bir temel esası daha bildiriyor bizlere “Ey iman edenler! Allah'a ve Resulüne itaat edin ve (Kur'an'ı) dinlediğiniz halde ondan yüz çevirmeyin.” (Enfal 20) Bu ayeti kerimden de çok açık ve net bir şekilde anlaşılıyor ki Yüce Rabbimiz bizden sadece zatına değil; aynı zamanda Resulüne, yanı Peygamber efendimiz olan, Hz. Muhammed Aleyhi selam’ a da itaat etmemizi istiyor.
Bütün bu açıklamalar şunu gösteriyor: Biz bu dünyaya; bizleri ve tüm alemleri, (evreni-kainatı) yoktan var edip yaratan Yüce yaratıcımız, Cenubu ALLAH Celle Celalü’ na (inanip, iman ve ibadet ederek) kulluk etmek için geldik. Bu “kulluğumuzu” kafamıza, kendi anlayışımıza veya her hangi bir dini inanca göre değil, sadece ve sadece İslam dinin belirtiği şekilde yapacağız. İslam dinine göre yaşamanın da ana ve temel esasi; Allah'a ve Resulüne itaat etmektir.
Allah'a itaat etmek demek; Kuranı kerimin tamamına eksiksiz inanıp, hiçbir ayeti inkâr etmeden, o yüce kitabimizin belirttiği şekilde bir hayat sürmektir. Resulüne itaat ise; Ümmeti olmakla şeref duyduğumuz Peygamberimiz Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem) efendimizin Hadisi şerif ve Sünnetlerine uymakla olur.
Sonuç olarak biz bu dünyaya sahipsiz, gayesiz, başıboş gelmedik. Çok ulvi ve yüce bir görevi ifa etmemiz için bu dünyaya geldik. Bu görev nedir ve kim bize bu vazifeyi verdi. Bu görev: Yegâne yaratıcımız ve Yüce Rab’ımız, ALLAH u Teâlâ’ya kulluk etmektir. Yanı onu, onun istediği şekilde tanıyıp ona iman ve ibadet etmemizdir. Bizi, ilk atamız olan Hz. Âdem (a.s) babamız ve Havva annemizden yarattı. Darvincilerin dedikleri gibi, Maymundan türemedik.
Özellikle bir Müslüman olarak çok bilinçli bir şekilde inandığımız hayatımızın bu en büyük gayesini, dünyaya geliş sebebimizin: “ALLAH' a onun istediği şekilde iman edip ibadet ederek kulluk etmemiz” Olduğunu unutmamalıyız. Yanı İlahı bir imtihandan geçmekteyiz. Asıl gayemiz, gerçek hayat mücadelemiz budur ve bu olmalıdır. Gerisi ise bu yolda yaşanılacak teferruattır.
ALLAH celle celalü bütün mümin ve Müslümanlara, hepimize; dünyaya gelişimizin bu yüksek gayesinin bilincinde olarak yaşayıp, hiçbir zaman İmandan, Kuran’dan ayrılmadan, hayırlı amel ve ibadetlerle Rab’ımıza kulluk yaparak, ilahı imtihanı kazanmak nasıp etsin.... Âmin