Yazı hayatına Servet-i Fünûn döneminde edebiyatçı olarak başlayan, II. Abdülhamit, II. Meşrutiyet, Mütareke, Atatürk, İsmet İnönü ve Demokrat Parti dönemlerinde her daim sert kalemiyle yazdığı polemik yazılarıyla bilinen Gazeteci, Yazar, Çevirmen, Siyasetçi Hüseyin Cahit Yalçın; döneminin renkli yayın organlarından Yedigün Dergisi’nde gezi yazıları kaleme almıştır. Yalçın; 4 Kasım 1936 ve 4 Ekim 1938 tarihli yazılarında Rize Gezilerine yer vermiş Rize’yi güzellik mabedi olarak nitelemiştir.
Karadeniz Kıyılarından
RİZE FİDANLIĞI (4 Ekim 1938)
Rize’de bir bahçe var. Burada portakal, mandarin fidanları yetiştirilerek halka dağıtılıyor. Aynı zamanda, çay fidanları da üretmeye çalışıyor. Ziraat Vekâletinin bu müessesesi memleketin iktisadî ilerlemesi için ne kadar teşekkür ve takdire lâyık bir hizmet ifa ediyorsa, güzellik bakımından haiz olduğu kıymet itibari İle de son derece müstesna bir mevki işgal etmektedir. Rize Bahçesi yalnız Karadeniz’in ve Türkiye’nin değil, bütün dünyanın güzel yerleri arasında şöhret bulacak kadar güzel işler yapıyor. Bir akşamüzeri, bahçenin üst kısmındaki tepede, hem denizi, hem arka taraftaki vadiyi seyrederek geçirilen dakikalar bir insanın hayatında sayılı haz ve saadet arasında mevki alır.
RİZE’DE HİLKATİN ÇEKİCİ VE DÜŞÜNDÜRÜCÜ SIRLARI VAR
İnsan Rize’de kendisini tabiat güzelliğinin şahikasına erişmiş, tabiatta arayabileceği şiir ve füsunun kemalini bulmuş, zanneder ve artık başka hiç bir şey istemeyerek, kavuştuğu bu ideal haşmet ve cazibe içinde kendisinden geçer gibi olur, Burada bütün fâni didinmelerinizden kurtulmuş, hilkatin çekici ve düşündürücü sırlarına kavuşmuş gibisiniz. Gizdi bir el sanki sizin ruhunuzun derinliklerine dalarak bütün orada saklanmış, uyuşmuş kabiliyetlerinizi, hislerinizi, elem ve saadetlerinizi karmakarışık etmiştir. Ruhunuzda bir uğultu, sessiz bir fırtına içindesiniz. Fakat bütün gördüklerinizden gönlünüze dolan güzelliğin tılsımı içinde, yavaş yavaş, her acı duruluyor, her dert unutuluyor. Ve yalnız bir güzellik zevki sizin varlığınızı yıkayarak kalbinize bu yeşili ahenkten, bu akşam kızıllıklar ile canlanmış denizden süzülmüş bir haz ve saadet dolduruyor. Her günkü hayatı ve bu hayatın bayağı ihtiraslarını ne kadar küçük görüyorsunuz!
RİZE YOLLARI OTOMOBİLSİZ DAHA GÜZEL
Üç sene evvel, bu bahçeye, dik bir yokuştan, .eski taş kaldırımlı yollardan tırmanarak çıkmıştım. İki taraftan sarkan yeşilliklere bu tenha, dik ve dar yolların bile cazip bir hususiyeti vardı. Yukarda erişeceğiniz ulviyete sizi hazırlar gibi, ruhunuzu büyük şehirlerin velvelesinden ve patırtılarından uzaklaştırıyorlardı. Bu sene, çalışkan ve şuurlu bir idare, otomobili ta Ziraat bahçesine kadar götürmüş. Bu eski, fakat vakar ve şahsiyet sahibi, yaşar ve düşünür sokaklardan şimdi otomobilin sürati ve gürültüsü ile geçerken, âdeta bir kutsiyete tecavüz etmiş gibi, içinizde bir acı ve nedamet var. Bu granit taş duvarlarla tehdit edilmiş bir bahçe gibi hususî sokaklardan yavaş yavaş, dinlene dinlene çıkmanın, etraftan ruhunuza fısıldayan sükûn ve huzurun, teselli ve hazzın kaybolan şiirini düşünüyorsunuz.
ARAYIŞI BİTMEYEN MUSDARİP ZAVALLI
Otomobil burada vahşî, cansız bir ifrit tesiri yapıyor ve hiç yakışmıyor. Fakat biz bu ikiliği esrarlı ruhumuzun akıl ermez tezatları içinde hâmiliz. Hiç sönmeyen, iptidai, medeniyete uzak, bir adamın yanı sıra, modern bir hayatın kasırgasına kendini kaptırmış, hiç memnun olmaz, daha yeni şeyler arar, çırpınır, mustarip bir zavallıyız. Hem şehrin asırlık hayat ve hatırası ile yaşayan bu eski yollara ayak ile basamayacak, gözlerimizin temasını bile hürmetsizlik sayacak kadar incizap duyarız, hem o dik yokuşlardan rahat bir otomobil içinde yükselirken kurtulduğumuz yorgunluktan dolayı bu yolu tesviye eden belediyeye müteşekkir kalırız! Üç seneden beri, bahçenin çok daha tekemmül etmiş olduğunu gözle gördüm. Fakat ben burada, yetişen çay fidanlarına, yemişlerini vermiş mandalinalara
maddî bakımdan ne kadar lakayt idim.
RİZE’DE GÜZELLİK MABEDİNDESİNİZ
Burada güzellik mabedindesiniz ve maneviyatınızın, bütün kabiliyet ile o ebedî
ilâhın kucağındasınız. Bahçe, Rize’ye, şarka doğru denize ve kıyılara hâkim. Büyüklü, küçüklü tepeler ve dağlar, bir güzellik müsabakasına iştirak edecek gibi, kendilerine en yakıştırdıkları yeşil krepler ile süslü, buraya doğru koşup gelmişler ve sonra, sanki karşılaştıkları levhanın müstesna güzelliği huzurunda donup kalmışlar. Onun için, hangi tarafa baksanız yeryüzünün küçük bir noktası üzerinde, yeşilin bütün ince farklarından mürekkep canlı bir ahenk içinde bu kadar kusursuz bir güzelliğin bir araya toplanmasına karşı âdeta bir hayret ifadesi okursunuz. Tabiat burada kendi yarattığı şahesere kendisi de hayrandır ve kendi kendisini âşıkane seyre dalmıştır. Arkaya doğru beş, on adım attığınız vakit, başka bir peyzaj size güzellik kudretinin görmeden akla sığmayacak bir harikasını resmeder. Burada kenarına beyaz plâjlarla tenteneler işlenmiş denizin kızıl aynaları yok. Tamamı ile yemyeşil bir kır manzarası ki, en sanatkâr bir el ile vücuda getirilmiş bir antoloji gibi, şimdiye kadar tabiatta hayran kaldığınız müstesna sahnelerin hepsinden size bir kucak hatıra getiriyor.
KARADENİZ İNCİSİ RİZE (4 Kasım 1936)
Kime sorsanız, size Rize’nin güzelliğinden bahseder. Karadeniz’in incisi Rize olduğunda hemen herkes İttifak etmiş gibidir. Rize’yi görmeyenler de portakalları ve mandarınaları ile onu hatırlarlar; güzelliğine, daimî yeşilliğine ve çiçeklerle dolu kırlarına dair hayranlıkları işittikçe portakal çiçeği
Kokuş ile meşbu taze bir havanın okşamalarını kalplerinde duyarlar. Rize’yi sevenler ve beğenenler bu aşklarında hiç hülyaya kapılmamışlardır. Onun, denizi kucaklayan bakışında candan bir tebessüm ilk dakikadan sizi kendisine bağlar. Karadeniz kıyılarının hepsinde gördüğünüz o tabiî, yeşillik ve güzellik burada daha genişlemiş, daha yükselmiştir. Tepeler uzaktan pek hoş görünen evlerle süslü; oldukça büyük, bir kasaba burada insanlarla tabiatı birleştirmiştir.
İŞTE ZİRAAT BAHÇESİ
Rize’yi tanıyanlar size vapurun güvertesinden, şehrin garbına düşen bir tepeyi işaret ederler: Ziraat bahçesi işte oradadır. Filhakika, bunu siz de İşitmişsinizdir. Rize’de büyük bir himmetin mahsulü olarak vücuda gelmiş, güzel bakılan bir numune fidanlık ve bahçe var. Buraya şehrin eski kaldırım döşeli dar, tenha ve hülyalı sokaklarından ağır ağır tırmanarak çıkmak lâzım. Ne taşı bol bir memleket. Bahçe duvarları bile eski kaleleri hatırlatacak kadar meziyetle hazırlanmış. Nihayet, bahçenin kapısına kadar yükseldik. Fakat vakit geç olduğu için içeride kimse yok. Burasını gezmeden Rize’den dönülemezdi. Araya araya, çitin bir tarafından içeriye sokulmak kabil oldu. Şehre ve denize bakan cephe tatlı bir meyil İle alçalıyor. Fakat bahçenin arka tarafa, vadilere ve dağlara bakan bir kısmı da var ki burada kubbeli açıklı yeşillikleri, küçük tepeleri, birdenbire yükselen dağları ile tamamen bir İsviçre manzarası karşısındasınız.
Fatih Sultan KAR / İST.