Küçük kızım, mal sürümüz var yaylada. Yaz tatili ve ben. Yaylada keçilerimle, köpeklerimle buluşuyorum. Eğlenceli zamanlar benim için.
Babamla yayladayız. Kuzen ablam yanımda ve sıradan bir şekilde başlıyor gün…
Bir keçimiz var hırsız. Hapsettiğimiz yerden kaçıp kaçıp dalıyor bostanlara. Bana mısın demiyor. Herkesin bostanına girip, talan ediyor. Tabi biz mahcup oluyoruz.
Ağıldan kaçan keçiyle gün sıradan olmaktan çıkıyor ve rahmetli babam, beni gönderiyor keçiyi durdurmam için. Bunu yapmak bana çok yabancı ve ne yapacağımı bilemeden, keçinin arkasından koşuyorum.
Keçi, koşuyor ben koşuyorum, keçi koşuyor ben kovalıyorum ve benim arkasından koşmamdan rahatsız. Ani ve ummadığım bir hareketle dönüp birden beni kayaya sıkıştırıyor. Uzun boynuzları ve öfkeli bakışları var. Tırsıyorum ve çığlık atıyorum. Mücadele etmeye başlıyorum.
Boynuzlarına yapışıyorum, Küçücük aklımla ilk tepkim ve bir canlıya karşı ilk savaşım. Karşımda gözü dönmüş bir keçi ve ne yapacağını bilmeyen deneyimsiz bir çocuk. Boynuzlarına yapışan kollarımdaki gücüm yavaş yavaş tükenmekte çığlıklarıma kuzen ablam yetişiyor ve beni keçinin elinden alıyor.
Bu yaşadığım nereden aklıma geldi diye düşünürken; yaşamımızı çalan ve her istediği yere hırsızlama dalanlar aklıma geliyor.
Dağlarımıza, bağımıza, bahçemize… Sanki kendi malları gibi ve hakları olmadığı halde istedikleri yere girip çıkarak her şeyi talan edenler.
Veya toplumu istediği gibi, hırsızlama düşüncelerle, siyasetle otlananlar, kendi çıkarları doğrultusunda sömürmeye çalışanlar.
Ya da duygularımızı, düşüncelerimizi… Varın siz yorumlayın artık.
Hırsız keçiler ve siyasiler…
Hırsız keçiler ve hukuk…
Hırsız keçiler ve hesçiler…
Hırsız keçiler ve çarpık turizm…
Hırsız keçiler ve çarpık kentleşme…
Hırsız keçiler ve tüm çarpıklıklar…
Ve hala o hırsız keçinin, benim onu engellemeye çalışırken verdiğim savaşta, bana karşı dikmiş olduğu öfkeli, saldırgan ve hakkı olmadığı halde sanki hakkını elinden alıyormuşum gibi bana baş kaldırışı ve saldırışı ve biz ve toplum ve hırsız keçiler…