Bundan altmış yetmiş yıl önce gurbete çalışmaya gidenlerimiz, ya çok uzun yıllar sonra döner, yada hiç dönmez, gittikleri yere tamamen yerleşirdi…
İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere çeşitli şehirlerimizde gurbetçilik yapan hemşerilerimizin, gurbette geçmek bilmeyen günlerinin tek umudu, sıkıntılı geçen zamanların ardından gelecek güzel günlere olan özlemleriydi…
Gurbetçilerimiz, hasret kaldıkları güzel günlere ulaşmak için yıllarca gurbetin sıkıntılarına katlanmak zorunda kalırlardı… Yaşadığı yerlere dair ertelediği hedeflere ve mutluluğa ulaşmak için koca bir ömür gurbette geçerdi…
1960’lı yılların başından itibaren yeni bir gurbetimiz oldu. 2. Dünya savaşı sonrası, işçi açığını kapamak için ülkemizden başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesine gidenlerimiz oldu…
Doğduğumuz topraklara dair ertelediğimiz hedeflerimiz, yeni gurbetimizle birlikte biraz daha bizden uzak düşmüştü artık!
Çocukluğumda, gurbetten gelenlerin köylerde karşılanma ve yolcu edilme sahnelerine çokça şahit olmuşum. Bizim evde de sevgili Hamit Amcam Almanya’da gurbetteydi. Onun her geliş ve gidişleri başlı başına bir olay olurdu bizim için…
O gün ki gurbetçilerimizin ruh hallerinde gördüklerimin özeti şuydu; ne olursa olsun içlerinde bir şeyleri başarabilmenin mutluluğu ve kelimelerle anlatılamayan ve bu başarıdan dolayı bakışlarında ki sıcaklığın insanın yüreğini ısıtan tarafı…
Sanki şöyle der gibiydiler bakışlarıyla; her zaman sana ulaşmayı temenni ettim, senin özleminle tüm sıkıntılara göğüs gerdim, yeri geldi aç kaldım, yeri geldi üstüme başıma alamadım. Geçmek bilmez günlerin ardından sana kavuştum. İşte geldim buradayım!
O yıllar öyle yada böyle geçti. Aynı çizgide olmasa da bugün farklı bir gurbetçilik versiyonu ile karşı karşıyayız artık…
Eski zamanlarda ki gurbetçilikle şimdiki arasında ki en anlamlı ortak duygu şu; gurbette ki her zaman doğduğu toprakları düşünecek, ona özlemini satırlara dökecek, zaman zaman türkülerle yad edecek, belki birkaç damla yaş akıyor olacak gözlerinden ama hiçbir zaman doğduğu topraklara bir gün geri dönerim umudunu kaybetmeyecek!...
Ve asla vaz geçmeyeceği, bir gün dönecek olmanın umudunu daima saklı tutmak için çocuklarının kendisinden çok memlekete düşkün olmasını isteyecek! Ama ne olursa olsun, kendi has umudumuz olacak memlekete yeniden dönebilme umudu!...
Biliyoruz ki; her insanın kişiliği içinde doğduğu ve yaşadığı tabii v e coğrafi çevrenin izlerini taşır. Onun için ne kadar geçerse geçsin bizim gibi harikulade bir coğrafyada doğmuş Rizeliler, doğdukları bu toprakları yüreklerinden asla tecrit etmiyor, edemezler de!..
Biz Rizeliler doğduğumuz ve kişiliğimizi oluşturan coğrafyanın duygularıyla gurbette bile o kadar haşir neşiriz ki, bunu ancak gıpta edilebilir!...
Fakat gerçek olan bir şey de şu; dünden bugüne, bizim gibi harikulade coğrafyada doğanlar gurbete en fazla çıkanlar ve geriye dönmeyenler olduk!... Bu göç dalgasının yıllar içinde daha da artığını ve gurbette olanlarımızın sayısının katlandığını üzülerek görüyoruz.
Büyük şehirlere ve Avrupa ülkelerine göç eden gurbetçiler; daha fazla para, eğitim, kariyer peşine düşerken, daha çok “dünyaperest” olduk ve bunalımlarda kaçınılmaz oldu doğal olarak.
Gurbete çıkan ve bir gün yeniden geri döneceğini umut edenlerin sevdasını kendi gönlümden geçen şekilde kelimelere dökersem; Allah’a açılan eller de, secdeye varan başlarda memleket sevgisi, arada bir gün değil hep orada olmak olarak yer edinmiştir yüreklerde…
Etrafınıza bakın ve görün onları. Memleket sevgisine sahip çıkan gurbetçi hemşerilerimize sımsıkı sarılın sahip çıkın onlara ve deyin ki; umudu seslendiren yüreğin hep var olsun. Ne olursa olsun bu memleket sevdası yüreğinizden hiç eksilmesin.
Bizler gurbete çıkarak doğduğumuz toprakları mahzun bırakmış olsak da; geriye dönüş umuduna dair duygularımızın, yüreklerimizde ki sığınakta biraz daha dinlenmesi gerekiyormuş demek! Sonrasını ancak Allah bilir!..
Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…