Siz değerli okuyucularımla AİHM’in vermiş olduğu yeni bir kararı paylaşmak istiyorum (PENTIKÄINEN / Finlandiya (Başvuru no. 11882/10), 20 Ekim 2015, Büyük Daire Kararı). İfade özgürlüğü ile ilgili olan bu karar, ülkemizdeki gazetecilik faaliyeti tartışmalarına yeni bir anlayış getirecektir diye değerlendirmekteyim.
Şöyle ki;
Başvuran, Finlandiya vatandaşı olan Markus Veikko Pentikäinen, Suomen Kuvalehti isimli haftalık dergide gazeteci olarak çalışmaktadır. 9 Eylül 2006 tarihinde, Helsinki’de devam etmekte olan Asya-Avrupa Zirvesi’ne (ASEM) karşı protesto olarak yapılan gösterinin fotoğraflarını çekmesi için görevlendirilmiştir.
Gösteri şiddet olaylarına dönüştüğünde, polis öncelikle kalabalığın yürüyüş yapmasını engellemiş, ancak olay yerinde barışçıl bir gösteri yapılmasına müsaade etmiştir. Gösterilerin barışçıl olmaktan çıktığını değerlendiren polis, kalabalığa dağılmasını söylemiş ve ayrılmayan kişilerin yakalanacağını belirtmiştir.
Başvuran, gösteri sırasında polis tarafından yakalanmış, 18 saat boyunca gözaltında tutulmuş ve ardından polise karşı gelmekle suçlanmış ve bundan dolayı yerel mahkemelerce suçlu bulunmuş ancak, suçun “mazur görülebilir bir fiil” olarak değerlendirilmesi nedeniyle, başvurana herhangi bir ceza verilmemiştir.
Başvuran, Sözleşme’nin 10. maddesi uyarınca ifade özgürlüğü hakkına müdahale edildiğini iddia etmiş ve başvuru öncelikle Dairede incelenmiş, Daire Sözleşme’nin 10. maddesinin ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Büyük Daire’ye göre ise gazetecilerin gösterilerin düzenlendiği alandan uzaklaştırılmasına yönelik her türlü teşebbüs, sıkı bir denetime tabi olmalıdır. Mahkeme, aynı zamanda, Sözleşme’nin 10. maddesi kapsamında gazetecilere sağlanan güvencenin, sorumlu gazetecilik etiği uyarınca doğru ve güvenilir bilgi verirken iyi niyetli davranma koşuluna tabi olduğunu hatırlatmaktadır. Sözleşme’nin 10. maddesi kapsamında koruma altına alınan mesleki bir faaliyet olarak sorumlu gazetecilik kavramı, basın ve yayın yoluyla elde edilen ve / veya yayılan bilgilerin içeriğiyle sınırlı değildir. Bu kavram, aynı zamanda, diğer hususların yanı sıra, gazetecilerin davranışlarının hukuka uygunluğunu ve bu bağlamda, söz konusu davranışların somut davaya uygunluğunu ve gazetecilerin görevlerini yerine getirirken yetkililerle açık bir şekilde kurdukları etkileşimi de kapsamaktadır. Bir gazetecinin bu bağlamda kanunu ihlal etmiş olması, sorumlu bir şekilde hareket edip etmediğin tespitinde belirleyici olmasa da, dikkate alınacak en ilgili etkendir.
AİHM’e göre gazeteciler, 10. maddede kendilerine son derece sağlam bir güvence tanınmış olduğu gibi bir gerekçeyle, kural olarak, olağan ceza kanununa uyma görevlerinden muaf tutulamazlar. Yani, gazeteciler, ifade özgürlüğünden faydalanan diğer bireylerin aksine, mevzu olan suçun, sadece gazetecilik işvelerini yerine getirirken işlenmiş olduğu gerekçesine dayanarak cezai sorumluluktan muaf tutulmayı talep edemezler.
Mahkemeye göre somut davada başvuran, yakalandığı ana kadar, tüm gösteri boyunca fotoğraf çekebilmiştir. Ayrıca başvuran, ayırt edici herhangi bir kıyafet giymemiştir veya üzerinde kendisinin gazeteci olduğunun anlaşılmasını sağlayacak herhangi bir işaret bulunmamaktadır. Mahkemenin, başvuranın, polisin talimatlarına uymayarak, polise karşı gelmekten dolayı yakalanma riskini bilerek göze aldığı sonucuna varmaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır. Olay yerinde bulunanların dağılmamaları halinde yakalanacaklarını açıkça gösteren son uyarıyı duyduktan sonra, son gazeteci dahi olay yerinden ayrılmıştır fakat başvuran ayrılmamıştır.
Başvuranın mahkûmiyeti, sadece, polis tarafından isyana dönüşeceği değerlendirilen gösterinin sonunda polisin talimatına uymamasından kaynaklanmaktadır. Başvuranın gazeteci olması, kendisine, alandan ayrılması sağlanan diğer kişilerden ayrıcalıklı veya farklı bir muameleye tabi tutulma hakkı vermemektedir. Mahkemeye göre, gazetecilerin, 10. maddede kendilerine güvence tanınmış olduğu gibi bir gerekçeyle, olağan ceza kanununa uyma görevlerinden muaf tutulamazlar.
Yetkililer, polisin genel olarak gösteriyle veya bireysel olarak protestocularla ilgili eylemlerini kamuoyundan gizlemek gibi bir amaçla, basının gösteriyle ilgili haber yapmasına kasten engel olmamışlardır. Zira başvuranın, ne gösteri sırasında ne de sonrasında, gazetecilik görevini yerine getirmesine engel olunmamıştır. Dolayısıyla, Sözleşme’nin 10. maddesinin ihlali söz konusu değildir.
Söz konusu kararın gerek gazetecilik mesleğini icra eden gerekse güvenlik hizmetlerini yerine getiren devlet görevlileri açısından önemli olduğu ve özgürlük – güvenlik dengesinin gözetilmesinde de yeni bir kriterler dizisi oluşturacağı açıktır. Özellikle son yıllarda sadece gazeteci oldukları gerekçesiyle soruşturma ve yargılamalara maruz kaldıklarını iddia eden birçok gazeteci bulunduğu da dikkate alındığında, bu kararın dikkate değer olduğu ortadadır.