Rize’ye gitmeden önce günlerce araştırmalar yaptım. Karadeniz turu yapanların sıkça bahsettiği, bulut denizi dedikleri doğanın en güzel manzaralarından bir tanesini görmek istiyordum. İlk işim Rize yaylaları rotası çıkarmak oldu. 4 gecelik bir plan yaptıktan sonra, uçağa atladığım gibi Rize’ye gittim. Dağlarda kamp yaptım. Efsane Karadeniz yemekleri yedim. Fırtına deresine baka baka çayımı yudumladım. Oksijene doymanın ne demek olduğunu, günde 5-6 saat uyuduktan sonra öğrendim. Ben, Rize’ye hayran oldum. Bu yazımı da, Rize’de kamp yapmanı veya yürüyüş rotaları çıkarmanı kolaylaştırmak için yazıyorum. Ama baştan emin olduğum bir nokta var ki : Rize’ye sen de hayran olacaksın…
Rize Yaylaları Hakkında Ön Bilgiler
Şimdi efendim. Ülkemizin en yeşil bölgesine gitmeden önce biraz dersime çalışmam lazımdı. Hava durumu, dağlara ulaşım, yolların durumu gibi her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmeliydim.
Aşağıda sayacağım neredeyse bütün Rize yaylaları : Kaçkar Dağları eteklerinde yer alıyor.
Çünkü Rize gezimde, dağlarda kamp yapacak; gündüzleri de yaylalarda yürüyüşe çıkacaktım. O yüzden aşama aşama bunları da size anlatayım diyorum. İlk başta uyarılar ile gidelim :
- Yollarda tek tabela var. Öyle heryerde tabela göremezsiniz. Özellikle gece, araç ile bir yerlere gidecekseniz, bir çok kez yolda sadece siz olacaksınız.
- Yol yok. Bildiğin taşın veya toprağın üstünden gidiyorsun. Araba en önemli nokta. 4X4 olmayan araba ile gitme derim. Uçurumun kenarında yollarda ilerleyince ne demek istediğimi anlayacaksın.
- Bir çok kez, yollarda çamur ile karşılaşacaksın. Yollar topraktan olduğu için, en ufak yağmurda yollar çamurlaşıyor.
- Hava çok değişken. Aşağılar yanarken, yukarılar buz. Gece soğuk.
- Güneşli günlerde hava yakıyor. Güneş kremi mutlaka bulundur.
- Hafta sonu her yer tıklım tıklım oluyor.
- Her yerde Arapça tabelalar ve Araplar var. Özellikle Ayder yaylasından hiç bir şey bekleme.
- Çıkacağınız yaylalarda genelde işletmeler var. Restoran, pansiyon v.s. gibi. Aşağıda anlatacağım zaten.
Aşağıda anlatacağım yaylalara gideceksen, Rize’de yürüyüş yapacak veya kamp kuracaksan, şimdi sana ne tür kamp ve yürüyüş malzemeleri alman gerektiğini de anlatayım.
Mevsim sonbahar. Öyle kış soğuğu veya yaz sıcağı olmayacağına göre, bence biraz daha rahat planlama yapabiliriz. Ben, kullandığım ekipmanları ve senin de yanında neler götürmen gerektiğini şöyle bir listeleyeyim.
Aşağıda sayacağım tüm kamp ekipmanları ve yürüyüş malzemelerine Dechatlon‘dan bakabilirsin. Bu konuda arayıpta her şeyi bulabildiğim tek adres.
- Çadır (Arpenaz 2 veya 2 Seconds Fresh and Black Çadırı. Bu 2 çadırı da kullanabilirsin ama sanırım sonbaharda Arpenaz 2 çadırı daha güzel. Dilersen arabanın üzerine de kurulan çadırlardan alabilirsin. Yalnız bu çadırları mutlaka evde bir kur. Doğada ilk kez kurması o kadar da kolay olmuyor. En azından pratik yapmış olursun.)
- Sırt çantası (Çok uzun soluklu kalmayacaksan 50 litre çanta yeterli. Ben şu modeli kullanıyorum.)
- Mat (Normal ince olanlardan da var, yatak gibi şişenlerden de. Ama özellikle soğuk yerlerde, mutlaka yatak gibi şişenlerden al derim. Bildiğim kadarıyla Air Mat diyorlar.)
- Su geçirmez ayakkabı (Mutlaka su geçirmez olmasına dikkat et. Çünkü aniden bastıran yağmur olabiliyor. Ayrıca yürüyüş ayakkabısı olmasına da dikket et derim. Çok rahat edersin.)
- Yağmurluk (Cebe sığan yağmurluklar var. Mutlaka o modellerden al derim. Ben şunu kullanıyorum efsane rahat.)
- Uyku tulumu (Ben şu modeli kullanıyorum. Çok memnunum. Hava, özellikle gece çok soğuk olabiliyor. Bu tulumda rahatça uyuyabiliyorum.)
- Polar (Gündüz neyse de, gece serin olabiliyor.)
- Çorap (Çok kalın olmasına gerek yok. Ayakkabının içinde ayakların rahat etse yeter.)
- Işık (Hem kafa ışığı hem fener hatta kamp lambası. Şu model çok güzeldi.)
- Rahat yürüyüş için mutlaka baton
- Katlanabilir sandalye (Eğer arabayla gidecekseniz bagajda dursun. Bazen manzaraya karşı güzel oluyor.)
- Bıçak (İsviçre çakısı mis gibi olur.)
- Şişirilebilir yastık. (Ben şu modeli kullanıyorum.)
- Yürüyüş pantalonu ( Bu çok önemli. Özellikle rahat yürüyüş için. Şu modeli kullanıyorum. Ter tutmuyor. İstersen de şort olabiliyor. )
- Outdoor t shirtler. (Çok fazla terleyebiliyor insan. O yüzden t shirt de çok önemli.)
- Bandana
- İlk yardım seti
- Sıcaktan korunmak için mutlaka şapka
- Sinek koruyucu krem
- Güneş kremi
- İlaçların (Özellikle ağrı kesici, ishal v.s)
- Harici Bellekler
- Bilgisayar
- Fotoğraf makinesi
- Powerbank
- Su geçirmez kılıflar
- Günlük çanta (Daypack diye geçer)
- Araç olacaksa, ne olur ne olmaz 1-2 battaniye
Bu arada bir çok yerde yemek yiyebiliyorsunuz. Yaylaların bir çoğunda restoran da var otel de. Ama ne olur ne olmaz, yanınızda aşağıda sayacağım yiyecekler de olsun derim. Bazen inanın gerekebiliyor.
Yeme & İçme Kısmı
- Ekmek (Geç bayatlayan)
- Su (Bolca.)
- Kahve, çay, şeker
- Konserve balık
- Konserve barbunya
- Abur cubur
- Meyve (Enerji için.)
- Kamp ateşinde sucuk v.s.
En Güzel Rize Yaylaları Rotası
Artık sadede geliyorum. Ön bilgileri verdik. Hazırlıkları yaptık. Şimdi ise rota çıkaracağız. Dediğim gibi bir çok yayla var. Hangisine, neden gitmeniz gerektiğini şimdi anlatacağım.
Ben, aşağıda senin için kabaca Rize’de gittiğim yerleri yazdım. Ama bu yazımda, sadece Rize yaylaları rotamdan bahsedeceğim. O yüzden detaylı olarak Rize’de gezdiğim yerleri görmek istersen : Rize gezilecek yerler yazıma bakmanı öneriyorum.
Hadi artık sadede geleyim diyorum. Rize’de yaptığım kabaca rota şu şekilde :
- Rize Kalesi (Rize Merkezde)
- Ağaran Şelalesi
- Gito Yaylası
- Badara Yaylası
- Çat Vadisi
- Çiçekli Yaylası
- Pokut Yaylası
- Sal Yaylası
- Palovit Şelalesi
- Zil Kale
- Avusor Yaylası
- Huser Yaylası
- Ayder Yaylası (Tek yaptığım kaplıcada yıkanmak.)
- Galler Düzü
- Kavrun Yaylası (Çıkamadık)
1. Gito Yaylası
Dağlarla gökyüzünün buluştuğu yerlere, bulutların üstünde gün batımı izlemeye, nefes alırken ciğerlerimizin bayram ettiği dağlara çıkalım mı ?
İtiraf ediyorum : Yol arkadaşım Emin olmasaydı, Rize’yi bu kadar cesurca gezemezdim. Rize’ye gitmeden önce Emin’i arıyorum. “Kardeşim. Müsaitsen Rize’de beni gezdirir misin ? Senden daha iyi bilemem oraları.” diye yalvarırcasına rica ediyorum.
Saolsun kabul ediyor. Atlıyorum uçağa. Önce Trabzon’a uçakla gidiyorum. Sonrasında karayolu ile yaklaşık 2 saat sonra Rize’ye varıyorum. Gece Rize’de kaldıktan sonra, ertesi gün dağlar, yollar için güne merhaba diyorum sırıta sırıta. Emin ile arabamızı hazırladıktan sonra, hemen düşüyoruz yollara.
Önce biraz Rize merkezde geziyoruz. Akşam üzerine kadar aylak aylak dolaşıyoruz. Neden biliyor musun ? Hava yağmurlu. “Deniz araba kayabilir. Her yer çamurdur şimdi. Biraz bekleyelim.” diyor Emin. O yüzden yağmurun dinmesini bekliyoruz. Zaten Gito yaylası çok uzak değil. O yüzden acele etmiyoruz. Akşam üzeri yağmur dinince, başlıyoruz tırmanmaya.
Önce Ardeşen, sonra Çamlıhemşin’e geliyoruz. Yollar, çok kötü. Bildiğiniz toprak yollarda ilerliyoruz yayla yolunda. Yol kenarında hiç bir güvenlik önlemi yok. Düşersek, ölürüz veya sakat kalırız. Uçurumdan aşağıya düşeceğimiz de kesin.
Korkuyorum. Yalan söylemeyeceğim. Akşamüzeri yola çıktığımız için hava da kararmaya başlıyor. Hal böyle olunca da, hafifçe yağan yağmurun sesini dinleyerek, saatte yaklaşık 5-10 kilometre hızla uçurumun eteğinde yol alıyoruz. Yaklaşık 1 saat 15 dakika sonra ise Gito yaylasına ulaşıyoruz.
Gito yaylasında öyle çok ev yok. Toplasanız 50 kadar. Tabi bunların arasında pansiyonlar, restoranlar da var. Genelde hayvancılık ile uğraşan halk, yazları hayvanlarını burada otlatıyor. Kasım ayı gibi de, Rize’ye veya diğer merkezdeki yerlere geri dönüyorlar.
Bugün şanssızız. Çünkü deniz bulutu yok. Genelde yağmurlu günlerde olurmuş. Gece geldiğimizde artık hava yavaş yavaş açmaya başladığı için biz bu güzelliği kaçırıyoruz. Ama olsun diyerek, hem Gito yaylasını geziyoruz; hem de etrafdaki dağlarda yürüyüş yapıyoruz. İtiraf ediyorum : Hayatımda aldığım en güzel nefes Gito’daki idi.
Gito’da kamp kurduğumuzu söylemiştim. Biz, hemen bayrağın ilerisinde kamp kurduk. Ayı gelir mi diye gece çok korktuk. Daha doğrusu bizi korkuttular. Yok ara sıra köylere iniyormuş, yok geçen kuzuyu kapmış falan. Yok öyle bir şey. Bilginize…
Rize’deki bir çok yayladaki ahali, yaylalarda kamp yapılmasını istemiyor. O yüzden, biraz köylerin dışında kamp kurabiliyorsunuz. Bu, tüm yaylalar için geçerli.
Bu arada, Gito yaylası 2070 metrede bulunuyor. Burada yer alan Koçira Pansiyon’da konaklayabilirsiniz. Genelde yarım pansiyon çalışıyorlarmış. Zaten bütün yaylalardaki işletmeler bu şekilde çalışıyor. Sabah ve akşam yemeği dahil, kişi başı genelde 150 TL civarında oluyor.
Biz, öğleye kadar Gito yaylasında çay içip, harika manzaraları seyre daldıktan sonra, hemen 15-20 dakika uzaklıktaki diğer efsane yayla olan Badara yaylasına gidiyoruz.
- Gito Yaylası Ulaşım : Zil Kale’den 18.6 kilometre uzaklıkta. Çat Vadisi’ne giderken sağ tarafınızda Gito Yaylası tabelası göreceksiniz.
- Gito Yaylası Konaklama : Koçira Pansiyon
2. Badara Yaylası
Gito’ya tırmanırken yol 3’e ayrılıyordu : Soldaki yol Gito’ya, sağdaki yol Badara yaylasına, düz yol ise başka yaylaya gidiyordu.
İşte Gito’dan geriye dönerken, yaklaşık 10 dakika sonra bu ayrıma geri geliyoruz. Zar zor tabelayı gördükten sonra (Gerçekten tabelalar çok büyük sıkıntı.) Badara yaylasına doğru ilerliyoruz.
Gito’nun hemen karşısında yer alan Badara yaylası, Gito’ya nazaran biraz daha küçük bir yayla. Toplamda 20-30 hane ya var ya yok. Badara yaylasının yüksekliği, Gito’ya göre daha az. Bildiğim kadarıyla 1850 metre civarında.
Eskiden bu yayla yok olmak üzereymiş. Ama sonradan elektrik, su ve yolun gelmesiyle birlikte yeniden canlanmış. Hatta bildiğim kadarıyla film bile çekilir olmuş bu yaylada.
1-2 saat yaylada oyalandıktan sonra, artık aşağıya inelim, Çat Vadisi üzerinden yeni yaylalar keşfedelim diyoruz. Toşi Pansiyon’da bir şeyler yerken, çalışanların “Çiçekli Yaylasına da bir uğrayın derim.” demeleri üzerine, hiç planlarımızda yokken Çiçekli Yaylasına gidelim diyoruz.
- Badara Yaylası Ulaşım : Gito’ya geldikten sonra hemen karşınızda yer alacak.
- Badara Yaylası Konaklama : Gito’daki Koçira Pansiyon’da kalın. Zaten Badara Yaylası çok yakın
3. Çiçekli Yaylası
Toşi Pansiyon’da bir şeyler yedikten sonra, 12 kilometre uzaklıktaki Çiçekli yaylasına gidiyoruz. Fırtına deresinin kollarını takip ede ede, her geçen metrede yemyeşil doğanın, yerini bozkırlara bırakmasını izleye izleye ilerliyoruz.
Çiçekli yaylası, 2400 metrede bulunuyor. Diğer yaylalara göre daha fazla evin olduğu, özellikle Kaçkarlar’ın eteklerinin ve tepelerinin olağanüstü göründüğü yerlerden bir tanesi. Turizm olarak pek gelişmemiş. Fırtına Deresi, Çiçekli Yaylası’nın tam kalbinden akıyor. Sunduğu manzaralar, köylülerin misafirperverliği had safhada.
Yalnız bu köyün de yolu çok ama çok kötü. Yine her yer taşlık yol. 2 araba zorla yola sığıyor. Yine hiç bir güvenlik önlemi yok. Ve yine söylüyorum : Asla 4X4 arabanız olmadan bu yaylaya da gitmeyin. Benden söylemesi.
- Çiçekli Yaylası Ulaşım : Toşi Pansiyon’dan 12.6 kilometre uzaklıkta. Yolda küçük tabelalar göreceksiniz.
- Çiçekli Yaylası Konaklama : Toşi Pansiyon’da kalabilirsiniz. Gün içerisinde git gel yaparsınız. Çiçekli Yaylası’nda konaklama yok diye biliyorum.
4. Pokut Yaylası
Çiçekli Yaylası’nda yürüyüş yaparken göller bölgesine çıkamadık. Çok uzakta kalıyormuş ve bilen birisiyle gitmek gerekliymiş. O yüzden, Rize’deki en önemli duraklardan bir tanesine, belki de ülkemizin en önemli, güzel v.s. artık ne derseniz, Pokut Yaylası’na gidelim diyoruz. Ama öyle kolay olmuyor işte. Neden mi ?
Çiçekli Yaylası’ndan önce Çamlıhemşin’e geliyoruz. Kahve Çinçiva’da biraz soluklanıp, bir şeyler içiyoruz. Pokut Yaylası’na giden yol işte tam da buradan başlıyor. Emin’in “Deniz kardeşim bak baştan uyarıyorum. Yol kötüyse, araba çıkamazsa ne yazık ki dönmek zorunda kalırız. Bunu bilesin.” demesine aldırış etmiyorum. Ne kadar kötü olabilir ki ?
Pokut Yaylası bulunduğumuz yerden 12.4 kilometre uzaklıkta. En kötü şartlarda 15 kilometre ile gitsek 50 dakikada varırız. Ne mümkün ! Tam 1 saat 20 dakika sürecek olan meşakkatli yolculuk başlıyor.
Düz yol yok. Yol yok aslında. Yarım metrelik çukurlar var. Lastikler çukurların eteklerinde cebelleşerek ilerlemeye çalışıyor. Terliyorum. Panik oluyorum. Çamura saplanıyoruz. Araba geri geri kayıyor. Gitsek mi, kalsak mı ne yapsak !
Devam ediyoruz. “Gideceğiz. Buraya kadar gelmişken geri dönemem.” diyorum kendime. Yolun ilk yarım sattinde çok zorlanıyoruz. Akabinde biraz daha rahatlıyor yollar.
Emin’i güldürüp, moralini yüksek tutmak için elimden geleni yapıyorum. Yüzümü assam anında aşağıya inecek, geri döneceğiz. Başlıyorum saçma sapan yok Japonya’da başıma şu geldi; yok Hindistan’da şunu gördüm; yok bilmem ne diye anılarımı anlatmaya.
1 saat 20 dakika sonra “Geldik.” bağırışlarıyla Pokut’u selamlıyoruz. Önce Sal Yaylası, sonra hemen karşısındaki Pokut Yaylası görünüyor.
Dünyada görüpte görebileceğim, belki de en güzel yaylalardan birisine ulaşmanın keyfi ile hemen çadır kuralım diyoruz. Yok. Yasak. İzin vermiyorlar. 2.050 metre yükseklikteki Pokut Yaylası’nda çadır kurmamız için, köyün dışına çıkmamız gerekiyormuş. İnat ediyoruz ma olmuyor. Zaten günün verdiği yorgunluk ile, Pokut Doğa Konuk Evi‘nde kalalım diyoruz.
Saat henüz akşam üzeri gün batımı anları… Pokut Yaylası’nda mutlaka yapılması gereken şey ne biliyor musun? Gün batımını izlemek. İşte bu güzel anı kaçırmamak için de, Sal Yaylası’na gitmek gerekiyor. Zaten hemen yanında. Yürüyerek gidebiliyorsunuz.
Günün inanılmaz yorgunluğunu, Sal Yaylası’nda insanı rüyadan rüyaya sürükleyen gün batımı ile atıyoruz. Kırmızı, pembe,turuncu ve daha nicesini izleye izleye…
- Pokut Yaylası Ulaşım : Şenyuva’daki Çinçiva kafenin hemen 50 metre ilerisinde sol tarafda Gito tabelası göreceksiniz. Buradan 12.4 kilometre sonra Pokut Yaylasındasınız.
- Pokut Yaylası Konaklama : Pokut Doğa Konuk Evi‘nde konaklayabilirsin. Ben oldukça memnun kaldım.
5. Sal Yaylası
Pokut’ta otelimizde uyandıktan sonra, biraz da Sal Yaylası turu yapalım diyoruz. Bugün de bulut denizi yok. Şanssısız. Ama olsun. Yemyeşil dağların manzarısı da yetiyor doğrusu.
Sal Yaylası, Pokut’tan yürüyerek 15-20 dakika uzaklıkta, sanırım 40-50 evin anca bulunduğu küçücük bir köy aslında. Yaylaya gelir gelmez, hemen en tepe noktasına çıkalım diyoruz. Buradan, tüm Kaçkarlar bize selam ediyor.
Bu arada, hem Sal Yaylası hem de Pokut Yaylası oldukça kalabalık oluyor. Bu 2 yaylada da, bir çok konaklama tesisi bulunuyor. Restoranları söylemiyorum bile. Öğle saatleri geldikten sonra, artık yeni yerler keşfedelim diyoruz. Yaylaya çıkış nasıl zorsa, inişi de bir o kadar zor oluyor. Ama yılmıyoruz. İstikamet Huser Yaylası.
- Sal Yaylası Ulaşım : Pokut Yaylası’ndan yürüme mesafesinde
- Sal Yaylası Konaklama : Pokut Doğa Konuk Evi‘nde konaklayabilirsin. Pokut-Sal Yaylaları arasında yürüyerek ulaşabilirsin.
6. Avusor Yaylası
Bugün istikametimiz başka bir yer. Pokut ve Sal yaylasından sonra, artık daha da yükseklere çıkalım diyoruz. Hedefimiz aslında Huser Yaylası. Hani şu Rize yaylalarında çekilen günbatımı fotoğraflarında, ağzımızın kulaklarımıza varırcasına; kalbimizin yerinden çıktığı “Vay anasını. Türkiye’de miymiş ?” dediğimiz yer.
Ama “Bu yol çok zorlu geçecek.” diyor Emin. Özellikle Huser Yaylası yolu çok kötüymüş. (Merak etmeyin yeni yol yapmışlar. Onu da anlatıcam aşağıda.)
Önce Ayder Yaylası’na ulaşıyoruz. Bu arada Ayder’e giriş ücretli. 9 TL ödemeden yaylaya giriş yapamıyorsunuz. Neyse parayı ödüyoruz. Ayder’de hiç durmuyoruz bile. Neden biliyor musun ? Mahvolmuş. Yazık etmişler. Doğa kalmamış. Nefes alacak alan bırakmamışlar. Ne diyelim. Helal olsun…
Ayder’den sonra yolumuza devam ediyoruz. Yaklaşık 20 dakika sonra HUSER YAYLASI tabelasını görüyoruz. Hata yapıp bu yola sapıyoruz. Meğer bu yol eski yolmuş. Yeni yapılan yol Avusor Yaylası kavşağından başlıyormuş. Bu hatayı sakın yapmayın.
Avusor Yaylası’ndan Kaçkarlar’ın manzarası tarifsiz. Aylardan eylül olmasına rağmen tepelerinde karlar var. Filmden bir kare gibi manzaralar sunan Avusor Yaylası 2700 metrede bulunuyor. Ağaç ve yeşillik yok. Konaklama tesisi veya restoran da yok. Ya da varsa biz göremedik.
Avusor Yaylası’nda biraz dolaştıktan ve yürüyüş yaptıktan sonra, günbatımı anını kaçırmamak üzere Huser Yaylası’na gidiyoruz.
- Avusor Yaylası Ulaşım : Ayder Yaylası-Avusor Yaylası arası 11 kilometre. Yolda tabelaları göreceksiniz.
7. Huser Yaylası
2400 metre rakımda bulunan Huser Yaylası’na ilerliyoruz. Dağın eteklerinde yeni yapılmış yoldan giderken solumuzda Kaçkarlar’ın manzarası bize eşlik ediyor. Allahtan yol güzgün. Bu arada bu coğrafyada yeni bir proje başlatılmış. Adı Yeşil Yol imiş. Yaylalardan geçecek olan bu yol, bakalım neleri getirecek zamanla göreceğiz…
Huser Yaylası, gezmek için değil, bulut denizini görmek için geldiğimiz bir yer. Avusor Yaylası’ndan yaklaşık 40 dakika uzaklıkta. Toplasanız 40-50 hane ya var ya yok.
Huser Yaylası, deniz bulutunu görmek ve gün batımını izlemek için görülesi bir yer. Özellikle akşam üzeri gün batımından yaklaşık 45 dakika önce başlayan şöleni görünce ne yapacağımı şaşırıyorum.
İtiraf ediyorum : Gördüğüm en güzel 10 günbatımı anından bir tanesine Huser Yaylası’nda rastladım. Eğer Rize’ye kadar gelirseniz, bu doğal güzelliğe şahit olmadan asla dönmeyin. Benden söylemesi.
Günbatımı bittikten sonra acıkıyoruz. Zirve Restoran’da muhlama yiyelim diyoruz. Tek kişilik 15 TL. Yanında da çay. Ama çok fazla ahım şahım lezzet beklemeyin. Gidince görürsünüz.
Gece olunca kamp yapma vakti geliyor. Zirve Restoran’ın hemen ilerisindeki yoldan devam ediyoruz. 1 kilometre kadar ilerledikten sonra düzlüğe ulaşıyoruz. Düzlükte güzel bir kamp yapıyoruz.
Beni gezerken tanıyan, yazılarımı okuyup mini bir dünya turu yapan Serdal ve kuzeni de bize eşlik ediyorlar. Harika bir kamp kuruyoruz. Demleme çay. Milyonlarca yıldız. Bulutların üzerinde tertemiz, çocuklar gibi mutlu bir uyku. İnsan daha ne ister ki ?
- Huser Yaylası Ulaşım : Avusor Yaylası- Huser Yaylası arası 8 kilometre. Avusor’a geldikten sonra, sola dönün ve dağın eteğinden ilerleyin. Sol tarafınızda Ayder yaylası kalacak.
- Huser Yaylası Konaklama : Huser’de de konaklayabilirsiniz ama fazla önermiyorum. Bu yüzden Ayder’de konaklayın derim.
8. Galer Düzü
Ertesi gün erkenden uyanıyoruz. Sabah yine Huser Yaylası’nda bulut denizi oluyor ama saat 8’den sonra bir şey kalmıyor. Bugün, artık yavaş yavaş şehir merkezine dönme vakti. Oradan da Artvin’e gideceğiz çünkü.
Yine geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz. Yaklaşık 1 buçuk saatlik dönüş sonrasında Galer Düzü diye bir yere geliyoruz. Burası, Ayder’den yaklaşık 6 kilometre uzaklıkta. Yollar düzgün sayılır. En azından yaylalara nazaran.
Bana sorarsanız, Ayder’e gideceğinize Galer Düzü’ne gidin. Daha yeşil. Daha az yapılaşma var. Daha sakin. Hem yürüyüş yapmak hem de restoranlarda güzel Karadeniz yemekleri yemek için yerel bir bölge. En azından ben öyle hissetim.
Bu arada biz, Galer Düzü’nden Kavrun Yaylası’na çıkmıyoruz. Aslında çıkabilirdik ama Avusor’a çok benziyor dediler. Bir de benim sağlık sorunlarım oldu. O yüzden biz çıkmadık. Ama siz dilerseniz Galer Düzü’nden 5.5 kilometre uzaklıktaki Kavrun Yaylası’na da gidebilirsiniz
Rize’ye Ne Zaman Gidilir?
Aslında 3 dönem varmış :
- Haziran Ortası – Temmuz Başı : Dağlardaki gölleri ve buzulları görmek için. Ayrıca bu dönemde bulut denizi de kolay görünüyormuş. Ama şehirde kalmamak gerekmiş. Çok sıcak ve nemli olurmuş. Tamamen yayla gezisi yani.
- Ekim Ortası – Kasım Ortası : Bu dönem güz dönemi. Özellikle rengarenk doğa manzaraları bu dönemde efsane güzel olurmuş.
- Eylül : Daha az yağmurun, havanın daha elverişli olduğu aymış. Ben bu ayda gittim. Gerçekten de dedikleri gibi idi. Ama bir daha vaktim olursa, mutlaka diğer 2 dönemi de görmek için yollara düşeceğim.
Fotoğraflardan da gördüğünüz üzere : Rize yaylaları da, köyleri de, nehirleri de bu kadar güzeldi işte. İsviçre’yi de gördüm Norveç’i de; Kırgızistan‘ı da gördüm, Finlandiya’yı da. Kalkıp “Bizim şehirlerimiz en güzeli.” demeyeceğim tabi. Bu saydığım ülkelerin de doğal güzellikleri olağanüstü çünkü. Ama diyeceğim şey şu ki : Keşfetmek, öğrenmek ve yaşamak için illa çok uzaklara gitmeye gerek yok. Bazen, yanıbaşınızdaki bu cennetten köşeler de sizleri mutlu etmeye yeter. Siz yeter ki gezmek, keşfetmek, öğrenmek isteyin. Ama en önemlisi : Hayal edin. Düşün peşine…