Çayeli’nin “Sucu Dedesi”

Abone Ol

Eskiden iyilik yapınca sosyal medyada “yaptıkları yardımları paylaşmayan” merhametli insanlar vardı!

Bu insanlardan bir tanesini “Çayeli’nin Pazar Haftası” olan Çarşamba günü “Çayeli Sokaklarında” sırtında “bakırdan yaptırdığı su sebilini”, elinde bir maşrapa ile su dağıtırken görürdük çocukken.

İnandığım gerçek şudur;  dünyanın en güzel davranışı, ihtiyacı olan insanlara yardım etmek, paylaşmak ve onların mutlu olduğunu görmektir.

Çünkü sevgiyle yapılan iyilikler paylaştıkça büyüyen bir şey ve biz her ne kadar sürekli göremiyor olsak da çevremiz bize ihtiyaç duyan insanlarla doludur!

TRT’de bir belgesel var severek izlediğimiz.

Adı “Su Savaşları” olan bu belgeselde, dünyanın susuzluk çekilen bölgelerine, ülkemizden giden insanların “sağlıklı su getirmelerini” anlatan hikâyenin belgeselini izlerken, gayri ihtiyarı bizim Çayeli’mizde çocukluğumuzda Çarşamba günleri  “su dağıtan dede” aklıma gelir ister istemez.

Belgeseli izlerken ayrıca; "iyi insanlar hala varlar ve dünyanın dört bir tarafında aramızdalar" diye de düşünürüm.

Ve kendi kendime şöyle bir cümle kurarım her defasında; “bu insanların bugün yaptığını yıllar önce Çayeli Sokaklarında bir sucu dedemiz vardı, bıkıp usanmadan her Çarşamba günü susayan insanlara temiz su dağıtır onların hayır dualarını alırdı…” diye.

Yüzüme tebessümü, gönlüme yaptıklarıyla kocaman bir merhamet pırıltısı yansıtan bu insanlara duyduğum muhabbetin kaynağının “Çayelili Sucu Dedemiz” olduğunu söylemek isterim.

İyilik, hayırseverlik, insan onuru, merhamet, mahcubiyet ve elindekini paylaşma özelliği, gönlümüze dokunan insanların ortak özelliğidir.

Rahmetli Sucu Dedemiz” başına taktığı takkesi, bembeyaz sakalı, gösterişsiz, sade ve aynı zamanda tertemiz elbiseleri, yüzünden eksik olmayan tebessümü ile sanki “masallardan çıkıp gelmiş” bir evliya izlenimi verirdi bize.

İlk defa burada yazıyorum; onun bu dünyadan olmadığını, her Çarşamba günü “ötelerden gelip” insanlara su dağıttığını düşünürdüm çocukken!

Çünkü o hiç konuşmazdı.

Ya da ben konuştuğunu hiç duymadım.

Buna rağmen; sadece, kalın kaşlarının altındaki simsiyah gözleriyle tebessüm ettiğine çokça şahit olmuşumdur.

Kendimce bu haline bir anlamda yüklemiştim.

Yaptığı iyiliğin “mahcubiyetinden konuşmuyor” diye!

Sırtındaki su bidonundan maşrapaya doldurduğu suyu insanlara uzatır ve içmesini isterdi.

Bu isteğine karşılık verenlere tebessüm eder ve hiçbir şey demeden başka birisinin yanına giderdi.

İnsanların sahip oldukları maddi ve manevi her şey Allah tarafından emanet olarak verilmiştir düsturuna sahip bir insandan bahsetmek hiçte kolay değildir.

Hele bu insan bir de “mahcup gönüllüyse” yazarken işimiz daha da zordur!

İman ettiğimiz gerçek şudur; “insan, Allah katında kendisine verilen emanetleri kullanma şekli konusunda hesaba çekilecektir.”

İnsanlara emanet olarak ihtiyaçlarından daha fazla nimet verilmiş ve sadece Allah’a şükretmesini emredilmiştir.

İnsanların Allah’ın verdiği nimetlere şükretmesi ancak gerektiğinde gerektiği kadar başkalarıyla paylaşarak gerçekleşecektir.

Çayeli Beşikçiler Köyünden olan “Muhammet Yılmaz” yani hepimizin onu tanıdığımız ismiyle“Sucu Dede”; tam üç kez Hac’a gitmiş ve üçünde de “su sebilini” yanında götürerek, hac görevi için gelen insanlara Çayeli’nde olduğu gibi orada da su dağıtmış, onların hayır dualarını almıştır.

Çayeli’mizin duyarlı insanlarından “Hanefi Kulaksızoğlu” büyük bir vefa örneği göstererek, “Çayeli Meydanında” özel olarak tasarlan bir “sebil yaptırarak”, “Sucu Dedemizin” ismini ve hatırasını yaşatmayı hepimiz adına başarmıştır.

Bizi Çayeli’nin Cadde ve Sokaklarında bir okuma süresi içinde yeniden yolculuğa çıkartan “Sucu Dedemizin” hikâyesi, Çayeli’mizin hikâyelerinin içinde çok özel bir yere sahiptir.

Mekânı cennet olsun.

Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…