Çayeli’nde Çarşamba günleri kurulan Pazar, sadece alelade bir alışverişin yapıldığı “Hafta Günü” değil; “en güzel dostlukların kurulduğu”, kimi zamanda “güzel bir sevdanın filizlendiği”, insanların bir haftalık hatta köyden gelenlerin ise bir aylık ihtiyaçlarını karşıladıkları çok özel günün adıydı.
Hepimiz biliriz ki; Pazarlar, satıcı ile alıcının karşı karşıya gelip, insanların birbirleri ile muhatap olduğu yerlerdir.
Pazar yerleri, satıcıların belirlenen günde, satacakları malı sergiledikleri geçici yerler, günlük ticaretin kalbinin de attığı yerlerdi.
Pazarın kuruluş günü veya zamanı “pazarları isimlendirmede” kullanılıyor her yerde.
“Çarşamba pazarı, Cuma pazarı, Kapalı pazar, Açık pazar” gibi bazı örnekler verilebilir bu isimlendirmelere.
Satılan mala göre de, “odun pazarı, saman pazarı, araba pazarı” gibi adlar alır pazarlar ve bu pazarlarda gün boyu yoğun alışveriş yapılır.
Çayeli’nde kurulan ve bizim “Hafta Günü” diye isimlendirdiğimiz “Çarşamba gününün Pazarında” en kaliteli ürünlerin rekabeti yaşandığı için oldukça düşük sayılacak fiyatta alınır-satılırdı sergilenen mallar.
Hepimizin bildiği gibi Çayeli Türkiye’nin en pahalı şehirlerinden birisidir.
Bizim insanımız pek pazarlık yapmaz, dünden bugüne, daha çok ikili ilişkilere dayanan bir alışveriş kültürüne sahiptir.
Bu duruma rağmen Çayeli’nde Çarşamba günleri kurulan pazarda alışverişler kıyasıya pazarlığa sahne olurdu.
Bizim çocukluğumuzda, Çarşamba günleri Çayeli’nin köylerinde yaşayan insanlar, tabiri caizse sabahın köründe akın akın ilçe merkezine gelirlerdi.
Genel anlamda şehir kültürüne en kolay adapte olunan yerlerden birisi beklide en önemlisi haftada bir şehirlerin göbeğinde kurulan “pazar yerleri” olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz.
Çayeli’nde kurulan “Çarşamba Pazarı” bu yönüyle bakınca, “şehirleşme kültürüne” onlarca yıl katkı vermeyi başarmıştır.
Alışveriş ve eğlence çadırlarının kurulduğu “Hafta Günü”; köylerden gelen insanların alışveriş ve satış için getirdikleri ürünlerinin yanında, şehir dışından gelen pazarcıların kurdukları tezgâhlarda envai çeşit malın sergilendiği bir karnavala dönüşürdü.
Bu yüzden bizim kültürümüzde pazar yerleri, toplumsal bir mekân olmasının ötesinde bir geleneği de ifade etmektedir.
Bununla birlikte “halk biliminde” pazarlar ve pazar çevresinde sürdürülen gelenek hakkında bir çalışma maalesef bulunmamaktadır.
Kitabımıza aldığımız makaleyi bu yönüyle de çok önemsediğimi ifade etmek isterim.
Bu makalede; halk bilimi araştırmalarında çok fazla yer almayan, Çayeli’ndeki ismi ile “Hafta Günü” günlerini, bizzat birebir gözlemlediklerim açısından anlatmaya çalışmaktayım.
Köyden şehre gündelik hayatın bir parçası olan pazarlara gelen insanların yaşam ve beklentileri açısından Çayeli’ndeki “Hafta Gününün”, değerlendirilmeyi ve yazılmayı çok fazla hak ettiğini düşünmekteyim.
Çayeli’nde “Hafta Günü” kurulan pazar yerlerinin kendine ait yazılı olmayan kuralları vardı.
Çarşamba günü sabahında köylerden “alışveriş ve satış” için gelenlerle birlikte, dışarıdan gelenlerin oluşturduğu pazar alanı; kendi içinde bir kaç bölüme ayrılmaktadır.
Pazarlarda genel olarak kıyafet ve yiyecek kısımları iki ayrı bölüm oluşturur.
Bunlar arasında ise daha ziyade hırdavatçıların, manifaturacıların, zücaciyecilerin, kuru bakliyat ve kuruyemişçilerin yer aldığı görülür.
Sebze bölümüne yakın bir kısımda balıkçıların tezgâhları bulunur.
Bugün büyük alışveriş merkezleri açıldığı için bu kadar fazla çeşit satış ürününü maalesef Çayeli’nin Hafta günü görememekteyiz.
Yetmişli yılların ikinci yarısında köyden ilkokulu okumak için geldiğim Çayeli’nde kurulan “Hafta Günü”,“Eski Caminin” önündeki meydandan iskeleye doğru uzanan caddeye, oradan sahil boyunca hayvan (sığır) pazarı boyunca devam eder ve oradan kasaplar sokağına doğru uzanarak “Yeni Caminin” çevresinde biterdi.
Çarşamba günü sadece pazar yerinde satıcılık yapanlar için önemli bir gün değildi.
Eski Caminin önünde tezgâhlarını açan “ayakkabı boyacıları” da Hafta Günü adeta bayram ederlerdi.
Onların az ilerisinde el arabalarıyla bekleyen, başta hepimizin yakından tanıdığı “Hamal Zeki ve Hamal Duralı” kendilerine yük taşıtacak kişileri beklerlerdi.
Anneleri ile “Hafta Günü” alışverişe çıkan çocuklar, kollarına taktıkları “Çayeli Simidini” satan erkek çocuklardan simit almak için annelerine ısrar ederlerdi.
Tabii, eğer “pamuk şekeri” satan araba da önlerine düşmüşse çocukların keyiflerine diyecek olmazdı.
Çayeli’nin Sokak ve caddelerinin çok özel insanları olan; “Deli Hakkı, Momi, Deli Sami, Hayrettin” gibi, cemiyete “Allah’ın emaneti olan” insanların, hâsılatlarını doğrulttuğu gündü “Hafta Günü.”
“Yangın, sel felaketi, deprem” gibi zamanlarda yazdığı “destanı/şiirleri” Çaykara'nın “Ğorğoros Köyünden” destancı “Şair Mustafa Bal” gelerek koluna taktiği bir teyp yardımıyla Çayeli’nde “Hafta Günleri” satardı.
Tek sayfa yazılan destanı, elindeki mikrofonla okuyarak ya da teypten dinleterek Çayeli’nin Cadde ve Sokaklarında gezerek satan bu insanı unutmak mümkün değil.
Bu destanları satın alanlar eve gittiğinde bir çocuğun eline okuması için verir, evdekiler hep birlikte hüzünlü bir tavırla bu duygu dolu metinler dinler kimisi de gözyaşı dökerdi.
Kitapta bir makale ile anlatmaya çalıştığım “Sucu Dede” sırtında bakır sebili elinde maşrapası ile uzak yerlerden gelen ve kurulan “pazar çadırlarının” arasında sabahtan akşama kadar bir şey almasalar da yürüyecek olan insanlara su dağıtmakla meşgul olurdu.
Çayeli esnafı da “Hafta Gününün” bereketinden azamı derecede istifade ederdi.
Bakkallar, lokantalar, Lale Sineması, kıraathaneler ve çay ocakları dolar taşardı.
Köylerden Çayeli merkeze yolcu getiren arabalar akşama doğru getirdikleri yolcuları yükleriyle birlikte geri götürürlerdi.
Bu saatten sonra Çayeli’nin sokakları “çöpleri toplayan” emekçilere ve “sokak köpekleri ile kedilerine” kalırdı.
Tabii, köylerden “Hafta Günü” Çayeli’ne satış için getirilen hayvanlardan bahsetmezsek olmaz.
Hayvancılığın, daha doğrusu yaylacılığın yoğun yapıldığı zamanlarda, köylüler yayladan döndükten sonra kışlık alışverişi için ahırdan bir ineklerini satmak için Çayeli’ne getirirlerdi.
Köylerin içine ve mahallelerine o günlerde araba yolu gelmediği için, hayvanlar yayan Çayeli’ne getirilirdi.
Şahsen ben bile, tam 28 km mesafede olan Senoz Vadisi Başköy Köyünden, Çayeli’nde kurulan “Hayvan Pazarına” inek getirmiştik büyüklerimizle satmak için.
Bu hayvan pazarı, “Yetimlerin” deniz kenarında bulunan çay bahçelerinin hemen yanında denize sıfır kurulurdu.
Burası bir avuç çocuğun, “Yetimin Osman’ın” öncülüğünde denize sıfır olan bu yeri taş ve kumdan temizleyerek kendilerine “top oynama sahası” yapmasından sonra daha işlev hale gelmişti.
Daha sonraki yıllarda burası o kadar cazibeli bir yer olmuştu ki, seksenlerin başında Çarşamba günleri “hayvan pazarının” kurulduğu yer olmuş ve bu isimle anılmaya başlanmıştı.
Bu yarı kum yarı toprak alanda çok önemli futbol turnuvaları bile düzenlenmişti.
Tabii, o yıllarda hala Çayeli’nin içinde “çay bahçeleri ve mandalina bahçeleri” sökülmemişti.
Yetimlerin çay bahçesine topumuz kaçtı mı, rahmetli “Yetimin Dede” görmeden girip bahçeden topu almak bayağı zor bir iş olurdu çocuklar için.
Hayatı gerçekten yaşamış olduğumuz şekilde “olumlu ya da olumsuz” anlamda “geçmişin anılarıyla birlikte” bütünüyle hiçbir zaman bir daha yaşamamız mümkün değildir.
Gurbetten Çayeli’ne her gidişimde, anlatmaya çalıştığım hatıralarımızın hikâyelerinin geçtiği yerleri tek başıma dolaşmayı ve yeni hallerini fotoğraflamayı çok severim.
Çünkü “geçmişi hatırlamamız” içinde bulunduğumuz duruma bağlıdır.
Bu yüzden yaşadıklarımız gibi hatıralarımız da bizimle birlikte değişmektedir ve çoğunluklada değerlenmektedir!
Geçmişte yaşadıklarımızı hatırlatmak, gelecek nesillere etraflıca tanıtmak ve o güzel günleri yâd etmek bana huzur veriyor.
İnanıyorum ki; güzel hatıraları görmek isteyenler görür, hissetmek isteyenler ise hisseder.
“Çayeli’nin Hafta Günü” bizim gibi birkaç kuşaklar tarafından her hatırlandığında, güzel geçen çocukluk günlerini hatırlattığı için çok değerlidir ve değerli olmaya da devam edecektir.
Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…
Not; "Çayeli Kültür ve Sanat Festivali" anısına “Çayeli’nin Hikâyesi” isimli yakında çıkacak kitabımız için kaleme aldığım yazıyı hemşerilerimle paylaşmak istedim. (A. Akın)