İnsanın fikren gelişmesini engelleyen en önemli nedenlerden biriside arkasından gittiği kişilerin fikirlerini ve yapıp ettiklerini sorgulamadan kabul etmesidir!
İnsanın dünyayı anlamaya ve kendini tanımaya çalışarak doğru olanı yapmakla yükümlü olduğu neredeyse tüm “kadim kültürlerde ve inançlarda” ortak kabul edilen gerçek olmasına rağmen körü körüne inanmak, bu yükümlülükle açık bir biçimde çelişir.
Özellikle siyasetçilerin yapıp ettiklerini “sorgulamadan kabul etmek” ve onları mutlak doğru olarak bilmek anlayışı siyasi tarihin belli bir dönemiyle, belli nesille sınırlı olmayıp, aynı zamanda sosyal etkileşim kuralı gereği nesilden nesle geçerek “dünden bugüne” süreklilik arz eden bir açmazımız, daha doğru ifade ile “fikir sefaletimizdir!”
Bugün geldiğimiz noktada, ülkemizde”sosyal-siyasal-ekonomik”meselelerimizin her biri kangren haline dönüşmüştür ama bu duruma rağmen; iktidar ve onu her ne pahasına olursa olsun desteklemeye yemin etmiş insanlar her şeyin yolunda olduğunu ifade etmekten geri durmamaktadırlar!
Hayretle ve ibretle takip ediyoruz olup biteni!
Yirmi yıldan beri iktidarda bulunanlar; bugün ki maddi ve manevi sıkıntılarımızdan sorumlu değilmişler gibi hala geçmişi eleştirerek iktidarlarını biraz daha nasıl sürdürebiliriz diye olmadık bahanelere sarılmaları, inanılır gibi değil!
Hele iktidar edenlerin;kendilerini körü körüne destekleyenleribu zor şartların yaşandığı zamanlarda bile çok rahat ikna edebilmelerinin izahını yapmak o kadar zor ki!
Bu iktidarın iddiasının temeli şuydu!
“Türkiye şaha kalkıyor”sosyal adaletin, barışın, kardeşliğin, özgürlüklerin, üretimin tavan yaptığı bir iktidar süreci yaşanıyor ülkemizde.
İktidarın hemen hemen her alanda yirmi yıllık iddiası; dünden bugüne kadar devam eden yanlış uygulamaları nedeniyle bugün temelden çökmüştür!
Yaşanılanları tarafsız ve objektif bir değerlendirmeye tabi tutan her insaflı kişi, bu durumun adını “Türkiye şaha kalkıyor” değil ancak;”Türkiye’nin, kötü idare edildiği”, hakkın, hukukun, sosyal adaletin yok olduğu ve kamu kurumlarındaki yöneticilerin liyakatten uzaklaştığı bir dönemin adıolduğu konusunda hemfikir olduğudur!
Ülkemizde bir gelişmeden çok bir başıbozukluktan, bir sıradanlıktan söz ederken gerçekten de büyük bir üzüntü duymaktayım.
Ama buna rağmen olup bitenleri görmemezlikten gelerek bazıları gibi hayal kurmadan ve gerçekler ne kadar acı da olsa tespit etmek ve irdelemek, sorgulamak durumunda olduğumuzu da söylemeliyim!
Sahi, oy verdiği “başının üstünde taşıdığı siyasetçiler” yanlış yaptığı zaman, neden eleştiriden kaçar bir insan!
İnsan en yakınındaki “uzak-yakın” akrabalarını, arkadaşlarını, komşularını en ufak bir hatada eleştiri yağmuruna tutarken, siyasetçiye karşı tutunduğu bu tavrı anlaşılır gibi değil gerçekten.
İyi olanı takdir et, kötü olanı eleştir.
Dünyanın geçici menfaatleri için “el etek öpmeden” yap bu işi!
Hem unutma; bu iş zor görünse de çok basit ama muhteşem değerli bir duruştur her insan için.
Şimdi dünya ile birlikte yaşadığımız pandemi sürecinde ülkemiz de neler yaşanmıştır sosyal hayatımızda, kısaca bir göz atıp hatırlayalım.
Bu konudaki eleştirimi peşin “kabul ve ret” etmeyin isterim!
Katılmadığınız tespitlerimi eleştirin, katıldıklarınızı takdir edin, bu iş bu kadar basıttır!
Bu iktidar döneminde “sosyal adalet”, “gelir adaletsizliği”ve “liyakat kavramı” yerlerde sürünmektedir!
Devletin hukuku artık adalet dağıtmamaktadır!
Devletin kurumları bağımsız hizmet üretemediğinden halkın güveni ortadan kalkmıştır!
Dün mevcut olan çatışma alanlarına bu iktidar sayesin de yenileri eklenmiştir!
İnsanımız işsizlik ve ona bağlı olarak sefaletle boğuşurken iktidarın tek yaptığı,“biraz daha sabredin, her şey daha güzel olacak” temennisidir.
Ülkemizde ki manevi çöküntü bu iktidar dönemin de daha da derinleşmiştir!
İktidar, kendi tabanı üzerindeki otoritesini, kendisine kayıtsız şartsız bağlı olan basın-yayın organları vasıtası ile kurarak “yapılmayan her şeyi yapılmış gibi gösterme ” yanlışı içine girmiştir.
Ülkemizin sınırları resmen kevgire dönmüştür!
Göçmenlerin/mültecilerin/sığınmacıların bir an önce ülkelerine geri dönecekleri koşullar sağlanacağı yerde vatandaşlık verilerek ülkemizin geleceğinin altına resmen dinamit yerleştirmiştir!
Bugüne kadar ki tüm başarısız işlerini tek bir kalemde silmek için bütün suçu uydurdukları ve bir türlü de sonuç alamadıkları “paralel yapı”üzerineboca etmişlerdi, bugün ki ekonomik başarısızlığın suçlusu da “dış güçler” diyerek kendisine inananları ikna edebilmiştir!
Bütün bunlardan sonra iktidar olanlar ve onların sözcüleri hala Türkiye iyi yönetiliyor, her şey yolunda diyebilmeleri akıl ve izanla bağdaşır mı, sorarım size?
Ülkemizin, özellikle “başkanlık sistemi geldikten sonra” geldiği noktayı iyi analiz etmeliyiz.
Türkiye kabuk değiştiriyor sloganları atarak her alanda “çağ atlıyoruz” demenin mantığını ben şahsen anlamakta güçlük çekiyorum!
Daha önce bir makalemde ifade ettiğim gibi; “paranın, statünün, koltuğun ve gücün şımarttığı, kalibresi düşük bir sürü insanın yönettiği bir Türkiye ile karşı karşıyayız!”
Bu durumu gören ama ses çıkarmamakta özenle imtina eden insanımızın ruh muvazenesi de gittikçe bozulmuş ve sağa sola yalpalamalar başlamıştır.
Sonuç olarak geldiğimiz noktanın kısa özeti şudur.
Milletimizin büyük bir kesiminin “özeleştiri ve eleştiri kültürü” maalesef yoktur!
Peşinden gittiklerimiz en iyilerdir.
Öncekiler“şu şu nedenlerden dolayı kötülerdi, bugün ki muhalefette şu nedenlerden dolayı daha kötüdür”,hâlbuki bunlar yanlış yapsalar da inançlıdırlar, daha iyisini mi bulacağız!
Bu düşüncede olmak aslında şu demektir de;“ben aklımı kullanmaktan acizim, yeni bir fikir ileri süremem, oy verdiklerim ne söylerseler, ne yaparsalar en doğrusunu yaparlar ve söylerler!”
Hâlbuki iman ettiğimizi söylediğimiz din; atalarının yanlış inançlarını ve hayat tarzlarını hiç sorgulamadan körü körüne sürdürerek “hak dine” karşı direnen inkârcıların tutumlarını anlatıp eleştirmiş, insanları taassuba düşmeden bilerek inanmaya çağırmıştır.
Maalesef, bu yaman çelişkiden kurtulmadan “bizim için kurtuluşta yoktur!”
Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…