Hükümetin açılım sürecinin gelip dayandığı nokta; sadece bir kişinin düşüncesine dayanan ve o düşüncenin hayat bulmasının güç gösterisi ve o güce biat edenlerin varlığı etrafında dönen “güç gösterileri” ve “bir vatanın bölünme” serüveni olarak karşımıza çıkabilmektedir!
Yukardan aşağıya dizayn edilen ve dayatılan düşünceler bir koro halinde binlerce kişi tarafından dile getirilmeye başlandığı an, orta da bu bizim fikrimiz diyebileceğimiz bir şey de söz konusu değildir…
Yukarda anlatmaya çalıştığım düşüncelerimi aslında hepimiz biliyor ve tasdik de ediyoruzdur. Asıl irdelememiz gereken durum ,nasıl oluyor da bir insan inanmadığı düşünceler üzerinden meydan yerinde fikir beyan edebilmesidir!...
Birilerinin “açılım süreci” dediği ama benim en baştan beri; “çözülme süreci” diye yaftaladığım ülkemizin bugün ki durumunu resm eden “kaosu” oluşturan temel neden şudur; yukarda biat ettiğiniz kişi ne derse desin doğru ve tartışılmazdır. O her şeyi sizden iyi düşünür ve bilir. Siz kimsiniz ki, onun düşüncelerinin üzerinden sorgulama geliştirerek aklınızı kullanasınız!
Ama bize, yani; bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne sıkı sıkı bağlı, özüyle sözüyle dimdik duruş gösterenlere attığınız iftiralara söylediğiniz sözlere ne demeli?! Bu iftira ve karalamaları da yine yukardan dizayn edilen ve sizin kulağınıza üflenen sözlerle yapmanız yok mu, işte buna ses çıkarmamakta doğrusunu isterseniz benim yapabileceğim bir şey değil!
Dikkatli okuyucularım hatırlayacaklardır bu ifadelerimin nerede geçtiğini. “Güç’e ram olmamalı insan” demiştim bundan yaklaşık üç yıl önce ki bir yazımda…
Bizim Temel’in bir fıkrası geldi aklıma bunları düşünürken…
O fıkrayla benim size anlatmak istediğimi iç içe geçirerek ifade etmek istiyorum…
Temel epey yaşlanmış; bir gün beli ağrırsa, bir gün dizi ağırıyormuş.
Ülkemizde “açılım” varmış; bir gün hükümet yetkilileri, bir gün akıl adamları meydan yerindeymiş…
Torunlarına dert yanarmış Temel;
Ülke insanına dert yanarak” açılımın” güzel şeylere gebe olduğunu söylermiş Hükümetimiz!…
Ula uşaklar, ben hastayım!..
Ey millet; ülkemiz de ki “Kürtlere” devlet yıllardır haksızlık yapıyor…
Torunları da gülüp geçermiş Temelin şikâyetlerine…
Ülkenin büyük çoğunluğunu oluşturan “Türkler” bu açılımcılara gülüp geçermiş…
Yok dede, sen eski topraksın; sana bir şey olmaz!...
Yok olur mu öyle şey ey hükümet edenler, akıl adamlar, yok öyle bir şey!
Temel ne zaman bir dert yansa;
Bu ülkenin şuurlu insanları ne zaman dert yanıp “hayır öyle bir şey yok” dese de…
Ula uşaklar ben hastayım!..
Ey akıl adamlar açılım işiniz sarpa sardı haberiniz var mı ? Yoksa görevinizi yapmanın huzuru içinde misini!
Torunları da hep aynı cevabı verir olmuş Temel’e;
Yok dede ,sen eski topraksın ,sana bir şey olmaz!..
Temel bir gün rahmetli olmuş, mezar taşına da şu yazıyı yazdırmış;
Hastayım dedim, inanmadınız. Şimdi ne oldu!
Açılım denen ne idüğü belli olmayan şey, “hendek” siyasetiyle sonuçlanınca; açılıma en başından beri “ülkeyi bölüp parçalamaya matuf” bir şeydir diyenler de;
“Bize inanmadınız, şimdi ne oldu?” diye tarihi yanılgılarını açılımcıların suratına bir şamar gibi vurmak zorunda kaldılar!
Dün açılımı savunanlar bugün ki ayaklanmalar karşısında, dün olduğu gibi bugün de gerekçe bulup kılıf uydurma peşindedirler!
Bunun adı bazen, konjonktür olmuş, bazen reel siyaset şimdilerde de bu ülkeyi idare edenlerce; yıllarca Kürt halkına karşı asimile politikaları uygulayarak bugün ki sonucun oluşmasının müsebbibi eski hükümetler olmuştur diyerek, milletimizin beklentilerine tamamen zıt politikalar üretmiştir ve üretmeye devam etmektedir…
Türk milletin evlatları olarak, bu saatten sonra; daha uyanık olmayı, susmamayı ve konuşacak günün yaklaştığının farkına varmış olmamız çok önemlidir artık!
Hangi siyasi görüşten olursak olalım “uyanalım artık!” Eğer uyanırsak; Siyasetçilerin yanlışları da, Aydın geçinen şarlatanların hezeyanları da bu kadar gürültü koparmamış olur!
Görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…