Milletleri millet yapan çok yüksek değerler vardır. Milletleri tarih sahnesinde kalıcı kılan çok değerli, büyük sevgiler vardır, saygılar vardır, sevdalar vardır. Millet olarak Türk Milleti’nin çok farklı meziyetleri vardır. Başka bir milletle birlikte, başka bir dinle birlikte, başka bir dini yaşayan insanlarla birlikte, başka bir medeniyetle birlikte asırlarca birlikte yaşamış bir milletin evlatlarıyız.
Biraz araştırma yaptım ve Kur’anda ve Hz. Peygamberin uygulamalarında ırk, millet ve milliyet kavramları hakkında bilgi topladım. Baktım gördüm ki bırakın ayrı kavimden olup Müslüman olarak birlikte yaşamanın din kardeşliği üzerinde yaptığı vurgulamayı, başka ırk, din ve kavimden olanların dahi korunması ve gözetilmesi ne kadar önemliymiş.
Kur’an’a göre, dillerin ve renklerin farklı olması Allah’ın varlığının delillerindendir. (Rum, 30/22)
“Rabbin dileseydi insanları elbette tek bir ümmet yapardı.” (Hûd, 11/118),
“Tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık.” (Hucurât, 49/13) buyurularak farklılıkların ilahi hikmetin ve sınavın bir parçası olduğu vurgulanmaktadır. Birlikte yaşama ihtiyacı yaratılıştan gelen bir özelliktir. Bu ihtiyaç psikolojik olduğu kadar, sosyal ve iktisadî bir gereklilikten de kaynaklanmaktadır.
Peygamber Efendimizin (s.a.s.) “Birbirinizi sevmedikçe gerçek iman etmiş olmazsınız.” (Müslim, “İman”, 93)
Yine Peygamber efendimizin bir Yahudi cenazesi için ayağa kalkarak hürmet göstermesi, cenazenin Yahudi bir kişiye ait olduğunu hatırlatanlara “Bu da bir insan değil mi?” (Buhârî, “Cenâiz”, 49) şeklindeki cevabı, dikkat çekicidir. Ayrıca Medine Vesikası denilen ve Hz. Peygamber’in Mekkeden Medine’ye hicret ettikten sonra orada yaşayan tüm din ve ırklardan olan insanlarla vatandaşlık antlaşması belgesini imzalaması birlikte yaşama hususunda günümüze de ışık tutmaktadır.
Batıda, farklı dinleri, farklı kültürleri, farklı medeniyetleri yanyana yaşatma konusunda henüz büyük bir tecrübeye sahip olmadıkları görülüyor. Yüz sene öncesinde Paris’te Berlin’de Amsterdam’da Viyana’da bırakın Müslümanı, Hıristiyanı, Yahudisi, Ortodoksu katoliği ve Protestanı bile yanyana yaşatamıyorlardı. Ama gelin görün ki dört beş asır önce Bursa’da Edirne’de, İstanbul’da biz Yahudi’yi, Hıristiyanı, Müslüman’ı, Rum’u Ermeni’yi yanyana beraber yaşatmış bir ecdadın bir tarihin bir medeniyetin çocuklarıyız. Bizim tecrübemizde bu var. Biz bütün dünyaya bunun örneğini göstermiş bir milletin çocuklarıyız. Neden gösterdik? Çünkü biz bu değerleri inancımızdan aldık. Peygamber Efendimiz’den örnek alarak yaptık.
Şanlı geçmişimizde babanın evlâda vasiyet var: “evlâdım, çorba dağıtacağın zaman önce gayri müslim komşunla başla. Çorba dağıtacağın zaman önce gayri müslim komşunu düşün onunla başla” diyen ecdadın çocuklarıyız, böyle bir medeniyetin mensuplarıyız. Çanakkale şehitliğini hiç ziyaret ettiniz mi bilmem koyun koyuna yatan Rize’li, Urfa’lı, Antep’li, Maraş’lı, Iğdır’lı, Van’lı, Diyar-ı Bekir’li şehitler, bunlar neden memleketin her yerinden geldiler ve Çanakkale’de şehit oldular?
Günümüze geldiğimizde ırk taassubu, kavmiyet taassubu, aşiret taassubu, töre taassubu, inanç taassubu, mezhep taassubu Allah’ın emir ve yasaklarının önüne geçiş, Hz. Peygamber’in söz ve uygulamalarının önüne geçmiş, kardeşlik duygularının önüne geçmiş, sevgi duygusunun önüne geçmiş. Hâsılı dinin kardeşlik boyutu, sevgi boyutu, komşuluk boyutu unutulmuştur. Bunun yerini Batı dünyasının bize dayattığı eli kanlı, yüreği kirli, zihniyeti paslı bir kavmiyetçilik almıştır, bireyselcilik almıştır. Bırakın gayri müslimle aynı sokağı, aynı caddeyi, aynı beldeyi paylaşmayı, Müslüman olup komşunun komşusuyla ekmeğini dahi paylaşamadığı acı gerçeğini neden yaşıyoruz? Neden Müslüman müslümanı kırıyor? Neden ırkçılık aramızda kol geziyor? Biz Müslüman değimliyiz yoksa yaşadığımız din İslâm mı değil? Ne oldu bize? Nerde hata yaptık? Bizi bu hale kimler getirdi? Sebebi neydi?
Allah’a emanet olun Saygılarımla. Hanefi Kulaksızoğlu