Son zamanlarda memleketimizin gündemini pek çok mesele meşgul etmekte olup, bunların içinde bana göre en önemlisi “Başkanlık sistemi” tartışmalarıdır. Çünkü bu konu sadece bugünlerimiz için önemli değil, uzun yıllar memleketimizin geleceğini ilgilendiren, istikbalde daha kısa zamanda daha güçlü bir ülke olmamıza etki edecek çok önemli bir meseledir.
Bu mevzuya girmeden önce geçenlerde, Fransa’ da bir dergisinin; Peygamber efendimize hakaret eden karikatürlerinin yayınlanmasını bahane ederek yapılan terör saldırısını kınıyorum. Fakat bu saldırının tetikçileri bazı kandırılmış Müslümanlar olsa bile, asıl azmettiricilerin, yanı bu terörü organize edenlerin, Muhakkak “İslam düşmanı küresel güçler” olduğuna adım gibi eminim. Ayrıca bu olay bahane edilerek Avrupa ve dünya satıhlında, bir İslam düşmanlığı (İslamofobi) oluşturmaya çalışmalarını da şiddetle kınıyorum. Bu menfur olayı organize edeneler bir taşla en az iki kuş vurmuşlardır.
Birincisi: Başata Avrupa olmak üzere tüm dünya genelinde; güya, haşa Müslümanların ne kadar saldırgan, bağnaz ve terörist oldukları tezini oluşturmaya çalışmışlardır.
İkincisi: Bu öldürülen 22 kişi bahane edilerek, O derginsin söz konusu malum sayısı yeniden gündeme getirilerek, gizliden gizliye bu hakareti tazelemeye çalışmışlardır. Herhalde bu konuda en başarılı oldukları ülke Türkiye olmuştur.
Bu saldırıyı gerekçe göstererek Müslüman ülkemizde “Cumhuriyet” adında bir günlük gazete maalesef, Hem Müslüman milletimizi tahrik etmek hem de akıllarınca örtülü olarak ta olsa peygamber efendimize hakaret etmek amacıyla o derginin malum sayısını yeniden yayınlamıştır. Sadece birinci sayfadaki, o adı pis karikatürü koymadılar sanırım. Zira ben alıp ta bakmadım. Çünkü o paçavraya verecek 5 kuruşum olamaz.
Neticede ister dışarıdaki gâvurlar, ister içerdeki malum çevreler, kim olursa olsun ve kimden gelirse gelsin. Ümmeti olmakla şeref duyduğumuz Peygamber efendimiz, Hz. MÜHAMMED aleyhisselatü vesselam efendimize yapılan ve yapılacak en küçük hakaret ve benzeri hal ve hareketleri şiddetle ve nefretle kınıyorum. Bunları yapanları ALLAH c.c. Islah etsin. Islahı adaleti ilahice uygun değilse, Kahhar isimi şerifiyle tecelli edip, kahru perişan etsin… Amin.
Gelelim Başkanlık Sistemine:
İlk önce şunu söyleyeyim bu konu çok geniş bir konu. Bugün yazımı fazla uzun tutmamak için çok kısa açıklamada bulunmaya çalışacağım. İnşallah ilerde bu konuyu daha da teferruatıyla İşlemeye çalışırız.
Başkanlık Sistemi ülkemizde uygulanırsa neler getirip neler götüreceğini yanı fayda ve zararlarının neler olabileceğini maalesef çoğumuz bilmiyoruz. Hatta karşı çıkanların pek çok ileri gelenlerinin de bilmediğinden eminim. Ayrıca bu konuda yanlış bilinen çok şeyler vardır.
Sevgili okuyucularım, Başkanlık sisteminin en büyük ve en önemli ana esprisi yanı ana gayesi; uygulandığı ülkede Devletin idaresine, dolaysıyla Memleketin başına, O devleti ve memleketi en üst derecede sahiplenecek; seçilmiş tek bir güçlü kişinin, muktedir bir liderin bulunmasıdır. Daha da kısacası, o ülkenin halk tarafından seçilen bir sahibin olmasıdır. Evet yanlış duymadınız; Başkanlık sistemiyle seçilen “BAŞKAN” o memleketin sadece güçlü bir lideri değil, aynı zamanda Millet adına o ülkeyi sahiplenen kişidir.
“Sahiplenme” olgusunu lütfen yanlış anlamayın. Buradaki sahiplenmekten amaç; memleketin bir genci işsiz kaldığı zaman sanki kendi öz evladı işsiz kalmış gibi, bir kamu kuruluşu zarar-ziyana uğradığında, kendi malı zarar-ziyana uğramış gibi üzülerek ülkenin bütün derdiyle dertlenebilmektir.
Başkanlık sisteminin 2. Önemli özelliği: ülkemizde de bugüne kadar uygulanan parlamenter sistemdeki iki başlılığı ortadan kaldırmasıdır. Bugün memleketimizde uygulanan sisteme göre; Kanunen en üst makam yanı 1 numara olarak Cumhurbaşkanı, devleti fiilen yöneten de Başbakandır.
Bu sebeple doğal olarak ülkenin en tepesinde çok barız bir iki başlılık vardır. Bu iki başlılık belki son 13 yıllık AK Parti iktidarında fazla hissedilmedi. Çünkü 2007 yılından günümüze kadar, iki ayrı makamda iki ayrı kişi olsa bile unutmayalım kı tek lider vardı. R. Tayip Erdoğan’ nın liderliği sayesinde Abdullah Gül’ un Cumhurbaşkanlığında da Ahmet Davutoğlu’ nun Başbakanlığın da bu iki başlılık sıyası hayatımızda pek hissedilmedi.
Bu durum, ülkemiz için önemli bir şanstı. Ve her zaman bu şans kapımızı çalmaz. O sebeple işi; belki de 50-60 yılda bir sahip olabileceğimiz şansa bırakamayız. Devlet İdaresinde bugünkü gibi tek bir liderin olmasını, sistemleştirmeliyiz.
Ayrıca şunu da unutmayalım, sandıktan her zaman tek başına bir iktidar çıkmıyor. Bazen ülkemiz koalisyonlarla yönetilmek zorunda kalıyor. Düşünebiliyormusunuz İktidar da 2 veya 3 partili bir koalisyon, bu yetmiyormuş gibi devletin en başında iktidarla ilgisi olmayan bir Cumhurbaşkanı. Bir anda memleketimiz en az 3 liderli yanı 3 başlı bir yapıya dönüşür. Sonuçta ne olur? Ne mi olur? Çok basit. ALLAH bir daha o günleri göstermesin 70 lı yıllardaki gibi bu ülkenin evlatları birbirlerini öldürmeye çalışır.
Sevgili kardeşlerim kim ne derse dersin bu ülkemizin 2002 yılına kadar; maddi ve manevi, ekonomi ve güvenlik başta olmak üzere her türlü sorunlarla karşılaşması ve bu sorunları kolayca atlatamayıp, ağır bedeller ödememizin yegâne sebebi; Güçlü ve muktedir tek bir lidere sahip olmamızdan kaynaklanmaktadır.
Öyleyse ne yapmamız lazım? Çok basit… Öyle bir sistem kurmalıyız ki; hem devleti iki başlılıktan kurtarmalıyız hem de her seçimde sandıktan, muhakkak; halk adına ülkemizi her sahada sahiplenebilecek güçlü ve muktedir tek bir lider çıkartabilmeliyiz. Bu lidere ülkemizi en iyi şekilde yönetebilecek bütün yetkileri ona vermeliyiz. Vermeliyiz ki başarısız olduğu zaman; Şunu yapacaktım ama bu engel oldu veya o konuda yetkim yoktu diye sızlanacak bahanesi olmasın. Aynı zamanda Ülkemizde var olan siyası ve ekonomik istikrar da kesintisiz devam etmiş olur. Bu da çok önemlidir.
Şimdi diyeceksiniz ki buraya kadar her şey iyi güzel de, ya bu adam Diktatör olursa, o zaman ne olacak? Güzel bir soru…
O zaman bizde şunu soralım Bugünkü sistemde sandıktan tek başına seçilen güçlü bir lider isterse diktatör olmaz mı? Eğer bir ülkede, başata Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi, çok güçlü bir demokrasi bilinci yoksa, o ülkede parlamenter sistemde de isteyen lider pek ala “Diktatör” olabilir. Eğer ülkemizde olduğu gibi, halk ve kamuoyu nezdinde çok güçlü bir demokrasi bilinci ve kararlılığı varsa, Başkanlık sistemi de olsa kolay kolay diktatörlük olamaz. Yanı demokrasinin, diktatörlüğe izin vermemesinin teminatı; halktır, millettir!
Şunu özellikle vurgulamak istiyorum. Bu cennet vatanımızın karşısında olanların, yanı Türk ve İslam düşmanlarının, memleketimiz nezdinde en çok korktukları şey; Ülkemiz Türkiye’ nin çok güçlü ve muktedir, vatansever bir lider tarafından yönetiliyor olmasıdır. Yanı onlara göre ülkemiz; ya kontrol edilebilecek zayıf liderlerle yahut ta satın alınabilecek biri olduktan sonra güçlüde olsa fark etmez, vatan haini bir liderle yönetilmelidir.
Başkanlık sistemi kurularsa herkes biliyor ki, seçilip BAŞKAN olacak kişi çok büyük bir ihtimalle R. T. ERDOĞAN olacaktır.
Kâhin olmaya gerek yok adım gibi eminim ki: Eğer T. Erdoğan, Küresel güçlere karşı vatanımızı sahiplenip koruyacak bir kişi olmasaydı, haşa bazı ülkelerin liderleri gibi ülkemizi, onlara satabilecek biri olsaydı:
Şimdi büyük çoğunluk, hatta muhalefet partilerinin önemli bir kısmı dahi, onlara hizmet ettiklerinin farkına olmadan bile, başkanlık sistemini öve öve bitiremeyecekti. Ve dolaysıyla başkanlık sistemi için gerekli anayasal değişiklikler bu parlamentodan bile geçmiş olacak, 7 Haziran seçimlerinde Cumhuriyet tarihinin ilk BAŞAKNINI seçmiş olacaktık. Bu iddiamın ne kadar doğru olduğunu test etmek isteyenler, Dünya basınındaki Küresel güçlerin sahip olduğu Medyada; Ülkemizdeki başkanlık sistemine ne kadar şiddetle karşı olduklarını görmeleri, yeterli olur sanırım.
Son olarak şunu da demeden edemeyeceğim. Cumhurbaşkanımız Sayın T. ERDOĞAN Israrla MB’ dan Faiz indirimini talep etmektedir. Neden? Çünkü Faiz indiriminin memleketimize sayılamayacak kadar çok faydası var. Ve yukarda anlatmaya çalıştığım ülkemizi sahiplenme misyonuna uygun bir lider olduğu için, ısrarla bunu istemektedir. Peki yurtdışındaki küresel güçler ve her haliyle onların borazanlığını yaptığı belli olan içimizdeki uzantıları, onlar ne yapıyor? Ne yapacaklar!.. Israrla Faiz indirimine ve Cumhurbaşkanımız T. Erdoğan’ın bu girişimine karşı çıkıyorlar.
Bu basit bir gösterge bile, size bir şeyleri açıkça belli etmiyor mu? Dahası benim buradaki tezlerimi haklı çıkartmıyor mu?
Kalın sağlıcakla, ALLAH’ a emanet olun.