Kısa bir süreliğine bakışımızı ve heyecanımızı Anadolu’da ki Türk Tarihinin serüvenine çevirelim ve düşünelim…
Günümüzde boşuna tartıştığımız müzmin meselelerimize cevap bulmak ve hep birlikte aydınlanmamız için tefekküre dalalım istedim…
Şu tespiti ilk önce yapmak istiyorum. Türk Milleti Anadolu Coğrafyasında ki geçmişinin serüvenini kulaktan dolma bilgilerle biliyor yâda bildiğini sanıyor. Derme çatma öğrenilen tarihi geçmişimiz insanımızı yanlışın içine çekerek debelenmesine zemin hazırlıyor!
Türk Milleti bu coğrafyaya 1071 Malazgirt savaşını Sultan Alparslan’la kazanarak giriş yaptığından günümüze hangi tarihi serüveni yaşayarak geldi? Türk Milleti bu tarihi kendi zihin dünyasında nasıl şekillendirdi? Tarihi yapanlarla tarihi okuyanlar ayni noktada buluşabiliyorlar mı? Bu sorulara esaslı cevaplar bulamadığımız müddetçe tarihten bir şey anlamıyoruz diyebilirim!
Anadolu Coğrafyasını yurt edinen Türk Milleti çağlar arasında ki farklara rağmen bu topraklarda devletsiz kalmamak için dünden bugüne büyük bir fedakârlığın ve mücadelenin içinde olmuştur…
Bu coğrafyada ki biz Türklerin tarihi serüvenine şöyle bir bakacak olursak göreceğimiz gerçek şudur;
“Anadolu Selçuklu dönemi, Beylikler dönemi, Osmanlı Devleti dönemi ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti dönemi”
Anadolu’da ki Türk Egemenliğinin gelişimini o gün ki Batı ile karşılaştırdığımız da ortaya çıkan manzara şudur; 17. yüz yıla kadar Türk Tarihi fetih ve adaletin zirve noktasında, Batının tarihi ise anarşinin, adaletsizliğin, halkını sefalete mahkûm eden bir zihniyetin egemen olduğu bölük pörçük devletçikler halinde hayat bulan bir tarih…
Osmanlı İmparatorluğunun çözülme, duraklama döneminde Avrupa, aklın, bilimin öncülüğünde aydınlanma çağına geçerek zirvenin yeni sahibi olurken bizim de çöküşümüzü hızlandırmıştır!..
Sonra ki macera malum olduğu üzere, Batı Dünyasının aydınlanmasıyla birlikte geri kalmış kıtalarda ki ülkeleri sömürme ve zenginliklerine zenginlik katarak bugün ki “gıpta ile baktığımız!” duruma gelmelerini sağlamıştır!
Üzülerek ifade etmek isterim ki; bugün meydan yerinde avazı çıktığı gibi Türkiye Cumhuriyetini karalamaya çalışan sözde tarihçi geçinen bir kısım zat, Osmanlının son 250 sene ki çöküş dönemini görmemezlikten gelerek son Türk Devletine ve onun kurucusuna etmedikleri hakaretler kalmamıştır ne yazık ki!
Bir iki senedir televizyonda hepimizin heyecanla ve gururla izlediği “Diriliş” dizisi üzerinden şöyle bir iki kışkırtıcı ifade yazmak istesem siz buna ne dersiniz?
“Anadolu Coğrafyasında Selçuklu Devleti hüküm sürerken önce Ertuğrul Bey daha sonra da Osman Gazi hangi hakla devletine sahip çıkmayarak kendi devletlerini kurdular! Öyle ya, Anadolu’yu Türk’e yurt edinen ve daha sonra bu coğrafyayı imar ederek mührünü vuran Selçuklu Devleti orta yerde dururken, devlete sahip çıkıp onu yaşatmak varken ne diye Osmanlı Devletini kurdular ki!” Şimdi birileri kalkıp Osman Gazi’ye hakaret etse ve dese ki siz koskoca Selçuklu Devletini ortadan kaldırdınız siz ne dersiniz? ”
Bu ifadelerim nasıl anlamsız geldi sizlere değil mi?
Halbu ki şunu bilsek; Sultan Alparslan’ın da, Osman Gazinin de, Mustafa Kemal Atatürk’ün de tek hedefi “ Türk Milletinin bu coğrafyada ki varlığının korunması ve daha ileriye gitmesiydi!”
Bu hedefe ulaşmak için dün olduğu gibi bugün de birileri elini taşın altına koymuş birileri de çeşitli nedenlerden dolayı bu tarihi yolculuğun önüne takoz koymuştur!
Şunu ifade edebilirim rahatça; Türk Milletinin dünden bugüne çıkmış olduğu Anadolu’da ki tarihi yolculuğunda hedefe ulaşmasını istemeyen büyük bir kesim hem iç de hem de dış dünyada var olmuştur. Cumhuriyetimizin bugün geldiği noktada ki sıkıntılarına bu açıdan bakacak olursak ne demek istediğim bariz şekilde görülülecektir. Milletin fertlerinin hedefleri aynı olmayınca dün olduğu gibi bugün de devletin yıkılması kaçınılmaz olur. Onun için devleti yöneten aklın çok uyanık olması ve milletin arasına nifak sokmaması lazımdır!
Tabii takdir edersiniz ki bu kadar dolu bir meseleyi kısa bir köşe yazısında bile özetlemek çok zordur…
Bir kez daha şunları söyleyerek yazımı nihayetlendirmek istiyorum;
Sultan Alparslan da, Selçuklu Devleti de; Osman Gazi de, Osmanlı Devleti de bizimdir; en nihayetinde Anadolu’da ki son devletimiz Türkiye Cumhuriyeti ve onun kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’te bizimdir!
Merhum Dündar Taşer’in ifadesiyle ; ”Biz, bir cihan devletinin kalıntısı üzerinde, cihan hâkimlerinin evlatları olarak oturuyoruz. Sokaktan mektebe, kahveden fabrikaya koşmalıyız. Sanayimizi kurmalı, büyük milletin imkânlarını büyük geleceği kurmak için seferber etmeliyiz”
Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun…