Almanya ve Türkiye arasında ki ilişkilerin üçüncü tarihi kesişmesi, ama kronolojik olarak ilki 1800'lü yılların sonlarına denk gelmektedir. Aslında ilk karşılıklı temas 1770'li yıllarda Kırım felaketinin yaşandığı yıllarda Osmanlı Padişah III.Mustafa'nın dönemine denk gelse de dönemin Prusya Kralı tarafından pek ciddiye alınmamıştır. Zira müneccimlere gereğinden fazla önem veren ve hayatın tüm akışını yıldızlara bağlayan III. Mustafa bir gün çevresindeki danışmanlarına “Avrupa’da yaşanan büyük gelişmelerin nedenini” sorunca, kendisine batı’daki kralları doğru yönlendirebilen bilge müneccimlerinin olduğu söylenmişti.
Ülke kalkınması için batıdan subay ve mühendis gibi uzman personel getirten padişah, bu safsataya inanarak “Neden müneccim getirtmeyelim?” diye düşünmüş ve güvendiği adamlarından Ahmet Resimi Efendi’yi müneccim istemek için Prusya Kralı II.Frederick’e göndermiştir. Kral huzuruna kabul ettiği Osmanlı Elçisine tebessüm ederek bakmış ve “Benim üç müneccimim var: Güçlü bir ordu, dolu bir hazine ve tarih okumak!” demiştir. Padişah ve çevresindekilerin ve ondan sonra başımıza gelen idarecilerin Prusya Kralı’nın ne demek istediğini anlayıp anlamadıkları hala pek bilinmemektedir.
Daha sonra Ortadoğu ve Kafkaslara açılmak isteyen Prusya Kralı bazı bilim adamlarını araştırmalar yapmak üzere ülkemize göndermiş 1843-44 yıllarında Doğu Karadeniz bölgesinde kapsamlı araştırmalar yapan Prof. Dr. Karl Koch'un burada yaşayan insanların ağırlıklı olarak Türk Soylu oldukları ve devletlerine bağlı bulundukları raporu üzerine Karadeniz'den kendisine ekmek çıkmayacağını anlayan Almanlar Milli Yazarları Karl May'ın kaleme aldığı "Durch das Wilde Kurdistan - Vahşi Kürdistan Boylarında" kitabının da nostaljisine kapılarak Osmanlı'nın Musul, Halep, Şam, Bağdat ve Basra Sancakları ile yakından ilgilenmeye başlayarak İngilizler ile ciddi bir rekabete girişmişlerdir.
Müneccim istediğimiz Prusya Kralı'nın torununun 18.Ocak.1871 yılında yenilmiş Fransa'nın başkenti Paris'de Versailles Sarayı Aynalı Büyük Salonunda "Alman İmparatoru" ilan edilmesinden sonra Almanya kolonileşme yolunda Osmanlı ile daha da yakın ilgilenmeye başlamış ve Hindistan'a İngiliz'lerin deniz yolunu kapattığı için karadan ilerlemek amacıyla Bağdat Demiryolu hattını inşa ederek 1. Dünya Savaşı sonunda ki felakete yol açacak Osmanlı - Almanya ilişkileri daha da yoğunlaşmıştır.
Almanların Bağdat Demiryolu Hattını biz Türkleri çok sevdikleri, sadık bir dost ve müttefik oldukları için inşa ettiklerini düşünmek her halde saflığın çok ötesine geçer, bunun ilk bedelini Osmanlı Orduları için tam bir felaketle sonuçlanan Süveyş Kanal Seferine, Sarıkamış Harekatına, Galiçya Cephesine sürülen Mehmetçiklerimizin kanlarıyla ödemişlerdir. Tüm bu harekatların başarı şansı olmayan, Türk Askerlerinin beyhude kan ve can verdikleri kendi batı cephesini rahatlatmak isteyen Alman Genel Kurmayı imzalı askeri maceralar olduğu ise tarihi bir gerçektir. Nasıl o dönem ki Osmanlı İdarecileri memleketi ve orduyu tam bir teslimiyetçilik içerisinde Almanların emrine vermiş iseler, onlardan yetmiş yıl sonra yaşananlarda bunun tam bir öngörüsüzlük içerisinde tezahürü ve paralelidir. O dönemde Almanlar Osmanlı İmparatorluğu için "Enverland" tabirini kullanırken, 1980'li yıllarda Amerikalılar Kenan Evren ve Turgut Özal için "our boys" tabirini seçmişlerdir. Turgut Özal'ın seçimlere katılması ve başbakan yapılması için Amerikalı diplomat ile askeri yetkiliklerin harcadıkları yoğun çaba, rica ve lobi faaliyetleri dönemin tanıklarının hala hafızalarındadır.
Bu arada Osmanlı Padişahının inşa edilen demiryolu hattının sağında solunda ne bulurlarsa bağışladığı, yörede ki petrolün kokusunu alan Almanların bugün sergilediği siyasetin o dönemkinden en ufak bir farkı yoktur. Sadece araçlar zamana uydurulmuştur. Bugün İncirlik Üssüne kalıcı olarak konuşlanmak isteyen Almanlar demiryolu yerine DAEŞ'e karşı savaş bahanesi ile Kuzey Irak Kürt Yönetimine Türkiye üzerinden çok kapsamlı silah akışı sağlamakta, Erbil civarında lojistik üsler kurmakta, aralarında PKK'lı teröristlerin de bulunduğundan zerrece şüphe edilmeyecek şekilde milis güçlerini Almanya'da başta Erfurt ve Hammelburg olmak üzere Federal Ordu'nun üslerinde eğitmekte, onları Milan Tanksavar roketleri gibi en modern silahlarla donatmaktadırlar. Bu silahların bir kısmının PKK/PYD'li teröristlerin eline geçerek Türk Ordusuna karşı kullanıldığı, Fırat Kalkanı harekatında tanklarımızın bu silahlarla vurulduğu, askerlerimizin bu saldırılarda şehit edildiği veya yaralandıkları da kuşkusuzdur. Alman Savunma Bakanı Ursula von der Leyen "askeri danışmanlar için 300 milyon Avro bütçe ayırdıklarını, bunun Federal Almanya tarihinde bir ilk olduğunu, 1800 Tondan fazla silah ve askeri malzemeyi Kuzey Irak'a gönderdiklerini buna devam edeceklerini, 10 taburdan fazla savaşçının özel kuvvetler olarak eğitildiğini övünerek söylerken Türk Ordusu'nun PKK'ya karşı düzenlediği harekatları da eleştirmekten geri kalmamaktadır.
Bir daha 1980'li yıllara dönecek olursak gözü tam dışa bağımlılık anlamına gelen, kıyılarımızı ve ormanlık arazilerimizi beton yığınına çeviren turizm sektörünü desteklemekten ve teşvik etmekten, başka bir şey görmeyen ülkemizde ki ekonomiyi dengeleyici sanayi yatırımlarını, üretim sektörünü zerrece önemsemeyen dönemin Hükümeti ise çözümü bu haksızlık karşısında sesini yükselten, olayı TBMM'ye taşıyan MAN Fabrikalarının sahibi Türk Şirketini çıkarılan bazı düzenlemelerle gümrük korumasını kaldırılarak Türkiye'ye her türlü eski hatta hurda kamyon ithalatının önü açarak batırmakta bulmuştur. Türkiye'nin sanayi tarihine 39 şirketle imzasını atan ülkemizde ilk kamyon ve otobüs üretimi ile ihracatını gerçekleştiren Ercan Ailesi Turgut Özal döneminde çökmüştür. O dönemlerde başlayan bugün çok zor günlerine tanık olduğumuz dışa bağımlı yanlış turizm politikasının acı bir tezahürü olarak Ercan Ailesinin elinde sadece İstanbul Çınar Otel kalmıştır. Oysa Türkiye'de yan sanayi dışında doğru düzgün üretimin olmadığı bir dönemde, grubun o dönemki başkanı Tevfik Ercan Alman MAN'ı Türkiye'ye getirmiş, kamyon ve motor üreten iki fabrika kurmuştur.
Bu yanlış politikalar, dış ilişkilerden bir haber teslimiyetçi siyasiler sayesinde şimdi ise elimizde Ankara'da Leopard Tankları, Puma Zırhlı Personel Taşıyıcıları ile dizel tank motorları üreten fabrikalar ile bu yatırımları nedeniyle Türkiye'ye karşı dengeli ve daha yakın politika izleyen bir Avrupa Devleti yerine, her fırsatta bize çatan,bu böyle olmaz, bölünün, PKK ile savaşmayın,PKK ile masaya oturun, pazarlık yapın, siyasi çözüme yönelin, güney sınırınızda terör koridoruna mani olmayın aklını veren bir Almanya ve gelmeyen Avrupalı Turistlerin yolunu gözleyen çıkmaza girmiş bir turizm sektörü, betonlaşmış boş otel çöplüğüne dönmüş kıyılar, eskiden cennet olan koylar ile sadece belediye otobüsü montajı yapan bir tesis kalmıştır.
O. Cem Kazmaz