Sevgili okurlarım yaklaşık 3 aydır ayrı kaldığımız bu zaman zarfında, doğal olarak pek çok olaylar oldu. Bunlardan 2 hadise var ki bence hepsinden önemliydi. Bu olaylar; Ordu, Polis ve Yargı dışında, kamu kurumlarında başörtüsünün serbest bırakılması ve Ak Parti ile Gülen cemaati arasında son birkaç senedir var olan sürtüşmenin tamamen aleniyete dökülmesidir.
Aslında çok küçük fakat yıllardır yanlış uygulamalarla büyük bir olay haline getirilmiş olduğu için, Başörtüsünde ki bu yeni uygulama; Bu sitedeki son yazısında, Dr. Ali Rıza SAKLI hocamızın, “Kamuda Başörtüsü Devrimi” başlıklı son yazısında da belirttiği gibi, “Başörtüsü Bayramı da denilebilecek, devrim niteliğinde bir olaydır”. Bende bu görüşe katılıyorum. Bu ülkenin aslı evlatları olan Müslüman halkımızın bazı hanımları; dini hassasiyetlerinden dolayı, “ALLAH’ in bir Muhkem (Çok önemli) emrini” yerine getirmek amacıyla Başörtüsü takmaları, yine hocamızın dediği gibi bazı kesimler tarafından “cüzzamlı” muamelesi görmüştür. Tabi o kesimlerin bu çirkin tavırlarını anlamak mümkün değildir.
Müslüman hanımlar; yaklaşık 1000 küsur yıldır bu topraklarda İslam’ın bayraktarlığını ve hizmetkârlığını yapmış bir milletin evlatları olarak, bu ülkede özgürce başlarını örtemeyeceklerse Hur ve bağımsız bir devlet olmamızın ne anlamı kalır. Demek ki biz millet olarak, kurtuluş savaşında meydanlarda kazandığımız zaferlerle, görünen düşmanlarımızı denize döküp ülkemizi kutlarmışız ama heyhat ki; Devletimizi içimizdeki yerli yabancılardan kurtaramamışız. Bu ülkenin öz çocukları olduğu halde fikren bu memlekete yabancılaştırılmış, Kültür emperyalizmi tarafından zihinsel mutasyona uğratılarak, “başkalaştırılan” bazı sivil ve asker bürokrat ve siyaset adamlarımızın işgalinden, yıllardır memleketimizi kurtaramadık. Demek ki kısmet bu günlereymiş.
Gelelim ikinci konuya, Cemaat ve AK Parti iktidarı mücadelesine. Önce kısaca şunu belirtmek istiyorum. Gülen cemaati ve oluşturduğu hareket; İlk zamanlarda çok iyi ve halisane niyetlerle ortaya çıkmış, uzun yıllarda bu saffiyetliklerini koruyarak, gerçekten İslami alanda çok büyük hizmetler yapmışlardır. Hala da yapmaktadırlar. Şu da bir gerçek, özellikle kamu alanına; cemaat mensubu dindar memur ve bürokratlarını en çok bu dönemde Ak Parti iktidarı döneminde yerleştirmişlerdir.
Dış ülkelerde açtıkları bazı Türk okulları kapanmak istenince, Başbakanımız T. Erdoğan bizzat kendisi ilgilenerek, bu okulları kapanmaktan kurtarmıştır. Kısacası Kendilerini “Hizmet” diye adlandıran Gülen Cemaati, hizmetlerinde altın devrini yine bu dönemde, AK Parti İktidarı döneminde yaşamışlardır. Bunu da hiç kimse inkâr edemez ve bu ülkedeki herkes te bunu bilir.
Hal böyleyken son birkaç yıldır, Gülen cemaatinde bir haller oldu.
Önceleri düşük yoğunluklu son zamanlarda da ayyuka çıkan bir aleniyetle İktidara karşı resmen tavır almaya başladılar. İktidar cemaat arasındaki barız mücadele, MİT Müsteşarı Sayın Hakan FİDAN’ ın cemaate yakın olduğu iddia edilen Cumhuriyet Savcıları tarafından soruşturulmak istenmesiyle başladı.
Aslında el altından devam eden Cemaatin Ak Partiye karşı duruşu henüz tabandan hissedilmiyordu. Fakat son birkaç aydır, Sayın Başbakanımızın dershanelerin 2014 yılında okullara dönüştürülerek filen kapatılacağını açıklamasından sonra birden bire cemaat; tabiri caizse gizlendikleri mevziden ayağa kalkarak alenen Ak Parti saflarını yaylım ateşe tutmaya başladı, özellikle medya yoluyla.
Âcizane olarak benim şahsı görüşüm; İktidarın okullara dönüştürme adı altında olsa da Dershaneleri kapatmaya çalışması yanlıştır. Hele hele zamanlaması AK Parti açısından, adeta ayağına kurşun sıkarcasına çok büyük bir hata olmuştur.
Fakat cemaat için oldukça olumsuz bir vaziyet olan bu durum karşısında, Ak Parti’ yı böylesine haksız ve mesnetsiz hatta yalan yanlış haber ve yorumlarla yıpratmaya çalışması da; Cemaat için büyük bir hata, yanlış ve hatta yazık günahtır.
Bugünkü iktidar; F. Gülenin nerdeyse kankası gibi sevdiği, B. Ecevit döneminde sözde irticayla mücadele için oluşturulan bir kurulun 2004 yılında hazırladığı raporlarla MGK’ unda kendisine askerlerin dayattığı bir tavsiye kararını o zamanki şartlarda sırf huzursuzluk çıkmasın diye imzalamış fakat asla uygulamaya koymamıştır. Hatta uygulamadığı için de zaman zaman askerler tarafından baskı görmüştür. Bu gerçekleri en iyi bilmesi gereken de onlar yanı cemaat mensuplarıdır.
Buna Rağmen Cemaatin lideri, F. Gülen o belgeye dayanarak, adeta belden aşağı vururcasına resmen yalan ve yanlış ifadelerle AK Partiyi çok haksız yere karalamaya çalışmıştır. Bırakın bir dini lidere sıradan bir Müslümana bile yakışmayacak şekilde milyonları kandırılmaya, yanlış yönlendirilmeye çalışılması kabul edilemez bir büyük hatadır.
Bu konuda aslında daha çok şey yazılması lazımdır. Fakat yazımı daha uzun tutmamak için kısaca şunu söylemek istiyorum. Her şeyden önce AK Parti iktidarı Dershaneleri kapatma fikrinden vaz geçmelidir. Gülen cemaati de 11 yıldır kendilerine en büyük desteği veren AK Partiye karşı takındığı olumsuz ve karşı duruş tavırdan geri dönmelidir. Hatta taraflar barışıp; güçlerini bir birlerini yıpratmaya değil, Birlikte Müslüman milletimize hizmet etmeye çalışmalıdırlar.