“Bünyesinde kendine düşman kuruluşların varlığına izin veren ve hatta bu kuruluşları Türk Milliyetçilerinin hücumlarına karşı korumak gereğini duyan bir devlet anlayışı, Osmanlı Türk İmparatorluğu’nu nasıl Serv Anlaşmasını imzalamaya mecbur etti ve bu anlaşma nasıl o koca imparatorluğun yağmalanmasına yol açtıysa, yeryüzündeki tek siyasi Türk varlığı olan Türkiye Cumhuriyeti de saçma bir hukuk, ya da eşitlik ilkesinin cazibesine kapılıp, kendine düşman unsurları savunmaya devam ettiği takdirde, bugün veya yarın, ama mutlaka bir ikinci Serv Anlaşmasını imzalamak zorunda kalacaktır…
Asla ve kattiyyen temenni edilecek bir sonuç değildir bu!
Bu eser, Osmanlı Türk İmparatorluğu’nun içindeki, Rum, Ermeni, Yahudi gibi azınlıkların kendi kültürlerini korumak ve sıra gelince başlatılacak olan isyanlara militan yetiştirmek için açtıkları okulları inceleyecek, azınlık okullarıyla emperyalizmin üssü durumunda ki yabancı okulların irtibatını tespit etmeye çalışarak eğitim ve sağlık kuruluşlarında yürütülen misyoner faaliyetlerine işaret edecek misyonerlik-emperyalizm ilişkilerini ortaya çıkaracaktır…”
Kitabın girişinde özet olarak aldığım bölümlerde görüldüğü gibi uzun uzun bu kitabı neden yazdığını anlatmıştı Türk Milliyetçilerinin yüz akı kalemlerinden olan merhum Necdet Sevinç. Okuma maceramın ilk yıllarında beni en fazla etkileyen kitaplardandır “Ajan Okulları” isimli kitap.
Osmanlı İmparatorluğunun coğrafyasında; “Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya ve diğer ülkelerin “Türk Eğitimine katkı yapmak maksadıyla kendi öğretmen kadrosuyla “misyoner faaliyetlerde” bulunarak, devletin adım adım nasıl “Haçlı Dünyanın” verdiği eğitim yoluyla çöküşe götürüldüğünü ortaya koyan muhteşem bir kitaptır.
1071 yılında Malazgirt’te kazandığımız meydan savaşıyla başlayan Anadolu’da ki Türk’ün egemenliği 1918’de “misyoner okulları” vasıtasıyla yağma edilmiş bir Türk İmparatorluğu geride bırakmıştır!
Daha Türkçesi; beynelmilel Hristiyanlık 1095’ylında başlattığı “Türklere karşı Haçlı seferlerini” ancak 823 sene sonra zaferle bitirmiştir. Bu tarihi serüven içinde tek başına “İslam Dünyasını” Haçlı seferlerine karşı koruyan Türk Milleti, sadece İmparatorluk coğrafyasında değil İslam coğrafyasında da faaliyetlerde bulunan misyoner düşüncenin maharetiyle savunma barajı yıkılmış ve Ortadoğu, Kuzey Afrika, Güneydoğu Asya’da bugün bile devam eden sorunların başlamasına yol açmıştır.
Osmanlı İmparatorluğunun hüküm sürdüğü coğrafyada kurulan “misyoner okulları” kitapta çok boyutlu ele alınmış ve hangi vilayette ne kadar bu okullardan açılmış ve öğrenci sayısı ne kadardır; bu okullar açılırken İmparatorluğun açtığı okullar karşılaştırılmalı verilmiş ve ortaya korkunç rakamlar çıkmıştır!
“Ermeniler Türkiye’ye girmek için açık kapıdır” cümlesini Amerikalı bir misyoner söylemiş! Ortadoğu’da çıkar aramak için bu açık kapıdan giren Amerikan hariciyesi siyasi hedeflerine ulaşmak amacıyla Ermenileri kullanmış, Balkanlar, Anadolu ve Suriye’de yoğun bir Türk aleyhtarı propaganda yürüten Amerikan misyoner örgütü kısa zamanda bu bölgelerde 7 üniversite, 43 yüksekokul, 417 okul ve 5 ruhban okulunu açıp yönetmeye başlamıştır!
Lokal örnekler vererek kitapta ki bilgileri aktarmaya çalışıyorum. Ama takdir edersiniz ki bir köşe yazısında bütün bir olayları anlatmak çok zordur. Nokta atışı yaparak belki birçoğunuzu kitaba ulaşma noktasında da ikna edebilirim diye düşünmekteyim!
Mesela eski Mabeyn Başkâtibi Tahsin Paşa, hatıratında İzmir Valisinin hazır bulunduğu bir açılış töreninde şu ifadeyi kullandığını yazar; “…İstanbul’da, İzmir’de, Beyrut’ta Fransız mektepleri açılıyor. İtalyan lisanının Türkiye’de Fransız lisanı ile müsabaka tarzında neşir ve tamimi için ne yapılmak lazımsa bilaihmal yapılıyor…”
Merhum Necdet Sevinç diyor ki kitabında; Türkçü fikirler taşıyan, hatta mümkün olduğu ölçüde Turancılık yapan Sultan Abdülhamit, “Yıldız İstihbarat Örgütüyle” yabancı okulların ve misyoner teşkilatlarının Türk-İslam Dünyasında ki çalışmalarını yakından takip etmiş ve onlarcasını kapatmıştır. Abdülhamit Han, belki de Amerika’nın tahrik edeceği yeni bir Ermeni isyanıyla karşılaşmak istemediğinden sadece yeniden 10 müessesenin açılmasına izin vermiştir…
Abdülhamit devrinde sayıları 10’da dondurulan Amerikan okulları 1908 darbesinden sonra hızlı artmıştır. Kitapta; salname ve misyoner raporlarına dayanarak açılan İmparatorluk coğrafyasında ki okulların sayısı veriliyor.
Bir iki örnek vermek istersem;
Erzurum, okul sayısı 1 öğrenci sayısı 120. Sivas,okul sayısı 20, öğrenci sayısı 6.000. Şebinkarahisar, okul sayısı 3, öğrenci sayısı 100. İzmir, okul sayısı 2, öğrenci sayısı 500. Harput, okul sayısı 9, öğrenci sayısı 1000. Mardin, okul sayısı 3, öğrenci sayısı 250. Beyrut, okul sayısı 40, öğrenci sayısı 5.500. Amman, okul sayısı 21, öğrenci sayısı 1.600. Hama, okul sayısı 15, öğrenci sayısı 1.900.
Türkiye’de Amerikan kültürünün en etkili propaganda karargâhlarından biri olan Robert Kolej, 1863 Eylül’ünde dört misyoner papaz tarafından kurulmuştur. Dr. S. Hamlin Müslümanlık nereden İstanbul’a girmişse Hristiyanlığında oradan İstanbul’a girmesi için Rumeli Hisarının en yüksek kulesi üzerinde bir kolej açmak istemiş ve bunu başarmıştır. 1878 yılına kadar Amerikan Koleji adıyla anılan okulun ismi bu tarihten sonra Robert Kolejine çevrilmiştir.
1817’de Gaziantep’de bir tek misyoner yoktur. 1822 yılında bu ilimize Malta’dan sökülüp getirilen bir matbaa kurulmuş, burada basılan İncil’ler Ermeni vatandaşlara dağıtılmıştır. Daha sonra Ermenilerin Türkiye aleyhine teşkilatlandırmak için Dr. Azariah Smit’in teklifiyle 1848 yılında bu ilimizde Amerikan Hastanesi, tip fakültesi, Ermeni azınlık okulları kurulmuştur. Daha sonra sırasıyla Amerikan İlkokulu, kız okulu, erkek koleji, ortaokulu, yetimhane, öğretmen okulu adı altında eğitim kurumları açılmıştır…
İttihat ve Terakki Hükümeti zamanında Fransızlara ait; 7 kolej, 45 İlkokul daha açılıyor bu coğrafyada ve Fransız okullarının sayısı 102 adet oluyordu.
Yabancı okulların etkisini göstermeye başladığı 1800’lerde Türk düşmanı olmayan hiristiyan ilim adamlarından Michaud, bu şuursuz Batılılaşma akımının Türkiye’yi yıkacağını şu satırlarla işaret etmiştir.
“Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniden kuvvetlenmesini temin edip, bizim medeniyetimizin o bünyeye hulül edilebileceğine hükmedenleri müteessir edecek nokta, bu medeniyetin Türk seciye ve kabiliyetiyle imtizacına katiyen imkân olmadığını görmektedir. Müslümanların bizim anladığımız medeniyet seviyesine ermeleri için son derece tefessüh etmelerinden, kendi örf ve adetleriyle dini ananelerini kat’ı surette unutmalarından başka çare olmadığını söylemek gayet doğru olur. Öyle bir fedakârlığa mal olmuş bir medeniyet barbarlıktan bin beter değil de nedir…”
1924 yılında yayınlanan istatistikte “Sen Jozef’e” devam eden Türk öğrencilerin ailelere göre dağılımı şöyledir; Prensler; 8, Mareşal ve Generaller; 22, Yüksek şahsiyetler; 90, Banka müdürleri; 30, Sivil memurlar; 80, Bankacılar; 80, Tip doktorları;90, Avukatlar;20, Mühendisler; 20, İrat sahipleri; 300. Görüldüğü gibi, ülkenin aydın, asker ve varlıklı kesiminin çocukları bu okula gitmektedir.Devletin ve silahlı kuvvetlerin yönetimine de bu okullardan çıkanlar genellikle hakim olmaktadır!
1.Dünya Savaşından önce yalnız Ermeni Gregoryan okullarının sayısı Anadolu Coğrafyasında tam tamına 1.145 adetti! Bu okullardan bir kaçının nerede kaç adet olduğunu yazmak istiyorum. Amasya; 301. Yozgat; 31. Zara; 15. Bitlis;17. Maraş; 19. Siirt; 26. Urfa; 8. Diyarbakır; 95. Hakkâri; 3. Bayburt; 8. Ankara;2. Divrik; 19. İzmir; 3. Malatya; 7. Adapazarı; 9. Bıga;2.
Ermeni ayaklanmalarına, Sultan Abdülhamit’e yapılan birçok suikastı, “Ermeni tecrit” olaylarını anlamak ve anlamlandırmak için Osmanlının 1800 yılların başından itibaren mantar gibi çoğalan “misyoner okullarını” çok iyi bilip analiz etmek lazımdır!
Gerçek şudur ki; 1900 yılların başıyla birlikte gerileme devrini bitirip çökmeye başlayan imparatorluktan bir Ermeni devleti çıkacağına tüm Ermeniler inanmıştı! 1894 yılında Ermeni komitecilerin lideri seçilen Patrik Matyos İzmirliyan; “bütün vasıtalara müracaat ederek savaşacaklarını, bundan bazı masum insanların zarar görebileceğini, fakat buna önem vermediklerini” açıklama cüretinde bulunuyordu!
Merhum Osman Ergin Hoca, “Türkiye Maarif Tarihi” isimli eserinde “yabancı okullara“ dair şu tespiti yapmıştı;
“İstanbul’da ki her yabancı mektebi, kendi anavatanında ki mekteplerin programına ve orada okutulan kitapları aynen kabul eder, okutur ve buna Maarif Nezareti bir şey diyemezdi!”
2 Ekim 1914’de kapitülasyonların kaldırılmasından sonra bu karara bağlı olarak yüzlerce okul kapatılmış ama bir o kadarının da faaliyeti devam etmiştir bütün Osmanlı coğrafyasında.
İstiklal Savaşından sonra yapılan çeşitli anlaşmalarla yabancı okulların bir kısmı kapatılmış bir kısmı harp sırasında halk tarafından yıkılmış, bir kısmı da kaybettiğimiz topraklarda kalmıştır.
Bugün ki azınlık okullarının tabi oldukları statü Lozan Antlaşmasının “40,41” inci maddeleri ile tanınmıştır. Özetle; Türk Milli Eğitiminin Türk çocuklarına uyguladığı eğitim yabancı okullarda ki azınlık çocukları içinde aynen uygulanacaktır.
Bu kitabı yıllar sonra tekrar okuyunca bir cemaatin tüm yurdu ağ gibi saran “özel okullarını” ve 1923 yılında kurulan İstiklal Savaşından yeni çıkmış ve bir sürü meseleyle birlikte Osmanlıdan kalma “misyoner okullar” meselesiyle de uğraşan Cumhuriyetin kurucularını ve Mustafa Kemal Atatürk’ü düşündüm!
Kanaatim şudur; 1800’lu yıllardan sonra, yani “Batının emperyalist ülkelerine ve azınlıklara okul kurma hakkı” verildikten sonra, Ermenileri ve Rumları Truva atı olarak kullanan “Emperyalist Batı” Osmanlı İmparatorluğunu yarı sömürge durumuna düşürmüşlerdir!
Aradan 100 yıl geçtikten sonra bu topraklarda ki son din misyonerleri olan “yerli haşhaşiler” de iktidara ortak olarak devleti kısa bir süreliğine de olsa yönetmişlerdi!
Bu sömürge durumu “İstiklal Savaşı” ile tarihin çöp sepetine atılmıştır!
Bize bugün düşen görev; bir daha asla ve kata bu tip tuzaklara düşmemektir!
Bu vesile ile “Ajan Okulları” isimli muhteşem kitabı dünden bugüne “Türk İnsanının” uyanmasına vesile olsun diye büyük bir emekle yazan merhum Necdet Sevinç’e Allah’tan rahmet dilerim.
Görüşmek üzere; Allah’a emanet olun.